Özgürlük Yürüyüşü için hazırlıklar tüm hızıyla devam ederken, DBP Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, ‘Bu yürüyüş, bir özgürlük yürüyüşü, demokrasi, eşitlik, adalet isteyen, ezilen tüm kesimlerin yürüyüşüdür’ dedi. Halk toplantılarından çıkan mesaj ise ‘Çözümün anahtarı İmralı Adası’dır’ oldu
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde ağır tecrit koşulları altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan 32 aydır haber alınamıyor. Abdullah Öcalan’a dönük mutlak tecridin kaldırılması ve fiziki özgürlüğünün sağlanması talepleriyle MED Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Hukuk ve Dayanışma Dernekleri Federasyonu (MED TUHAD-FED), Anadolu Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (ANYAKAY-DER), Halkların Demokratik Kongresi (HDK), Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP), Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Özgür Kadın Hareketi (TJA), Asrın Hukuk Bürosu, Kürt Araştırmaları Derneği, Din Alimleri ve Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) öncülüğünde 18-19 Kasım’da Bursa’nın Gemlik ilçesine “Özgürlük Yürüyüşü” düzenlenecek.
‘Çözümün adresi İmralı’
Demokratik Bölgeler Partisi Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, “mutlak tecrit”, Adalet Bakanlığı’na yapılan başvuru ve Gemlik Yürüyüşü’ne ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
İmralı’daki tecridin AKP-MHP iktidarı tarafından “mutlak” bir şekilde sürdürülmek istendiğini belirten Bayındır, bunun en önemli nedenlerinin Kürt sorununu çözümsüz bırakan “güvenlikçi” politikalar olduğunu söyledi. Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin ülkeyi bir felaketin eşiğine getirdiğine dikkat çeken Bayındır, “Hukukun temellerinin kördüğüm olduğu İmralı’da, tecridin devam ediyor oluşu aslında Türkiye’yi her anlamıyla kötürüm bir ülke haline getirmiş durumda” dedi.
Kürt sorununda demokratik çözüm isteyen kesimlerin geliştirdiği tutuma değinen Bayındır, Abdullah Öcalan’ın geçmişten günümüze Kürt meselesi ve bölgelerdeki meselelere ilişkin sunduğu perspektifin dünya kamuoyu, ulusal ve uluslararası kesimlerce kabul gören bir noktaya geldiğini dile getirerek, “Artık Sayın Öcalan üzerindeki tecridin de bununla bağlantılı olarak hiçbir şekilde sürdürülmemesi gerektiğini ifade ediyoruz. Tabi AKP-MHP iktidarı bu konuda ısrarını sürdürüyor. Kürt meselesinin çözümsüz bırakılmasının Türkiye’deki hukuk, demokrasi ve devletin temel dinamiklerinin nasıl tahrip ettiğini görebiliyoruz. AYM ve Yargıtay arasında yaşanan kriz, aslında İmralı’da kördüğüm haline gelmiş hukukun bir yansıması olarak ifade edilmeli” diye belirtti.
Bu noktada parlamentoyu çözüm aracı olarak gördükleri için Abdullah Öcalan’la görüşmek amacıyla Adalet Bakanlığı’na başvuruda bulunduklarını ifade eden Bayındır şu ifadeleri kullandı:
“Meclis’in bu konuda ciddi anlamda sorumluluk alması gerekiyor. Eğer bu ülkede hukukun, demokrasinin, insan haklarının ve özgürlüklerin temeli atılacaksa ilk olarak İmralı’ya yönelik bu yaklaşımdan derhal vazgeçilmesi gerekiyor. Başta Adalet Bakanlığı olmak üzere iktidarı sorumlu davranmaya ve hukuka davet ettik. Parlamentonun bu anlamıyla tarihsel olarak rolünü oynayabileceğini ifade ediyoruz. Başvurularımıza verilecek olumlu ya da olumsuz yanıtlar, devletin ve iktidarın, İmralı’ya yaklaşımında bir turnusol kağıdı işlevi görecek. Dolayısıyla esas belirleyici mesele bu noktadadır. Burada her türlü hukuksuzluğu, antidemokratik uygulamaları reva görüp de Türkiye’nin farklı mahkeme ve zeminlerinde hukuku, demokrasiyi aramak her kesim açısından beyhude bir çaba olacaktır.”
‘Sokağı esas alan mücadele’
Meclis’in rolünü oynaması için önümüzdeki süreçte de birçok girişimlerinin olacağına dikkat çeken Bayındır şu ifadeleri kullandı:
“Tabi Adalet Bakanlığı bu konuda sessiz, tüm bakanlıklar bu konuda sessiz. Çünkü bugün Türkiye’de rejimin geldiği bir nokta var. Erdoğan’ın dışında hiç kimsenin iradesinin olmadığı, hiçbir yapı ve dinamiğin işlevselliğinin olmadığını görebiliyoruz. Karşımızda temel parametrik sisteme göre hareket eden bir devlet ve iktidardan ziyade tamamıyla Erdoğan’ın iki dudağı arasına sıkışmış bir ülke yönetimi gerçekliği söz konusu. İşte tek adam rejimi olarak ifade ettiğimiz rejim kendisini sürdürmek istiyor. Kanun ve demokrasiden soyut, insan haklarından, hukuktan, evrensel insan hakları değerlerinden kendisini soyutlamış, pragmatist, çıkar ve amaçlarına göre hareket eden ve devleti de bu şekilde yönetmeye çalışan bir iktidar karşımızda. Bu konuda başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye’deki tüm demokrasi güçleriyle beraber bu hukuksuzluğu, antidemokratik uygulamaları ve bu rejime karşı güçlü bir mücadele sergileyeceğiz. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonraki mücadele süreci de daha güçlü, eylemselliği ön planda olan, özellikle sokağı esas alan bir mücadele dönemine girdiğimizi ifade edebilirim.”
‘Barışı istemeyenler, Öcalan’ın sesinin halka ulaşmasını istemiyor’
Yürüyüş öncesinde birçok kentte de halk toplantıları düzenlenmeye devam ediyor. Şirnex’ın Silopiya (Silopi) ilçesinde gerçekleştirilen halk toplantısına katılan kadınlar, “Çözümün ve adaletin anahtarı İmralı’dadır” dedi.
Toplantıda konuşan Ayşe Tokay (60), “Önderimiz üzerindeki tecrit kalksın ki barış ve eşitlik olsun. Sayın Öcalan’ın sesinin halka ulaşmasından korkuyorlar. Çünkü onun sözü halka ulaşırsa barış olacak. Barışı istemeyenler, onun sesinin halka ulaşmasını istemiyor” diye belirtti.
Türkiye’de yaşanan sorunların anahtarının İmralı’da olduğuna dikkat çeken Emine Özerk (56) ise “Sayın Öcalan üzerindeki tecrit kalkmayıncaya, ailesi ve avukatları onunla görüşmeyene kadar ne Türkler ‘ben varım’ diyebilir ne de biz Kürtler. Çünkü bugün çözümün ve adaletin anahtarı İmralı’dadır” ifadelerini kullandı.
‘Tecrit yasal değil’
‘Özgürlük Yürüyüşü’ toplantılarının bir diğer adresi de İstanbul’du. Çalışmalar kapsamında İstanbul’un birçok ilçesinde halk toplantıları gerçekleştiriliyor.
HEDEP İstanbul Pendik İlçe Eşbaşkanı Yaşar Gökdemir, “Genel olarak tüm Kürtler üzerindeki bu baskının ve zulmün son bulması için il ve ilçe örgütlerimizle bu konuya yoğunlaşmış durumdayız. Mutlaka ama mutlaka Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması gerekiyor” dedi.
HEDEP İstanbul Pendik İlçe Örgütü Yöneticisi Kamuran Özyolcu ise daha önceki yıllarda da benzer yürüyüşler gerçekleştirdiklerini belirterek, “Bundan iki yıl önce de Kadıköy’de bir yürüyüş düzenlenmişti ve halk bir araya gelmişti. Her ne kadar zorlu koşullar ve baskı da olsa halk, bir araya gelip bu tecridin kırılması için elinden geleni yapacak. Biz bu tecridi kıracağız” dedi.
‘Demokratik Cumhuriyet fikriyatı tecrit edilmek isteniyor’
Yürüyüşü değerlendiren siyasetçi kadınlardan Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Kadın Meclisi üyesi Arife Çınar da Kürt sorunun demokratik ve barışçıl temelde çözümünde Abdullah Öcalan’ın rolüne dikkat çekerek, “Kürt sorunun çözümü ancak Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ile mümkün olacaktır. Türkiye hem kendi hukukunu ve uluslararası hukuku çiğniyor” dedi.
Tecridin derinleştirilmesinin asıl nedeninin Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu demokratik, ekolojik kadın özgürlükçü paradigma olduğunu vurgulayan Çınar, “Tam da buradan tecrit politikalarına bakmak lazım. Demokratik Cumhuriyet fikriyatı tecrit edilmek isteniyor. Bu tecridin kaldırılması Türkiye’nin en temel sorunu olan Kürt sorunun çözülmesi demektir” ifadelerini kullandı.
‘Uygulanan tecrit herkesi etkiliyor’
Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Parti Meclis üyesi Çiçek Arıç ise “Burada sorun sadece tecridin kaldırılması değil, Sayın Öcalan’ın kaldığı yerin koşullarıyla ve hiçbir şekilde haber alınamama durumu göz önünde bulundurulduğunda artık fiziki özgürlüğünün sağlanması gerektiği. Bu barış ve demokrasi isteyen herkesin talebidir” şeklinde konuştu.
Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eş Genel Başkan Yardımcısı Beycan Taşkıran da cezaevlerindeki tecrit politikalarının ağırlaştığına dikkat çekerek, “Savaş politikaları derinleşerek devam ediyor. Bunun en ağır koşullarını tutuklular yaşıyor. Sayın Öcalan’a uygulanan tecrit politikası tüm cezaevlerine yansımıştır. Sayın Öcalan’a uygulanan tecrit sadece cezaevlerini değil, başta Kürt halkı olmak üzere, Türkiye işçi sınıfını, emekçileri, kadınları etkiliyor” dedi.
Kaynak: MA