Önceki gün AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunarak AKP-MHP iktidarının sözcülüğünü üstlenen Yargıtay’ın kararı ve Netanyahu’nun İsrail’e dayattığı ‘reform’u savunurken kullandığı kavramlar arasındaki birebir benzerlik dikkat çekti
Önceki gün Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) tutuklu TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında verdiği ihlal kararına uyulmamasına hükmeden Yargıtay 3. Ceza Dairesi, bir ilke daha imza atarak AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunurken, ortaya çıkan tablo tartışılmaya devam ediyor. Yargıtay’ın bu kararının yıllardır AYM’ye yönelik zaman zaman hakarete varan suçlamalar yapan AKP-MHP iktidarından bağımsız olmadığı, iktidarın despotik uygulamalarına yer yer pürüz çıkaran AYM’yi tasfiye etmek ya da korkutarak etkisizleştirmek istediği yorumları kamuoyunda kabul görürken, böylece yeni rejimin inşasında bunun bir kilometre taşı olacağı tartışılıyor.
Bütün bunlar olup biterken, siyasi gözlemciler ve hukukçular, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sık sık eleştirdiği İsrail’de yakın tarihte yaşananları hatırlatarak, Benjamin Netanyahu iktidarının yapmak istediği büyük tepki çeken “Yargı Reformu” konusundaki savunmaları ile Yargıtay 3. Daire kararı arasındaki tuhaf paralelliğe dikkat çekiyor.
‘Yargısal aktivizm’in İbranicesi
İsrail’in Anayasa Mahkemesi olarak bilinen Yüksek Mahkeme’nin yetkilerinden öteden beri şikâyetçi olan ve bu yetkileri kendi despotik iktidarının önünde engel olarak gören Netanyahu’nun, Yüksek Mahkeme’ye yönelttiği “gezegendeki en aktivist mahkeme” ifadesiyle, Yargıtay 3. Dairesi kararında AYM’yi suçlamak için kullanılan “yargısal aktivizm” kavramlarının birebir aynı olması, bu paralelliğin en açık ifadesi. Bilindiği gibi bu ve benzeri kavramlar, özellikle aykırı kararlar verildiğinde öteden beri iktidar tarafından AYM için kullanılıyor; hatta “terörün arka bahçesi” gibi ifadelere kadar varılıyor.
Sihirli kelime: Vesayet!
Netanyahu’nun hukuka saldırısıyla AKP yargısının AYM’ye yönelik suçlamaları arasındaki birebir benzerlikler, bununla da sınırlı değil. Erdoğan ve Bahçeli’nin öteden beri dillendirdiği suçlamaları tekrarlayan Yargıtay, AYM’yi “yasama organı üzerinde vesayet organı olmakla” suçlayarak, Yüksek Mahkemenin “süper temyiz mahkemesi olarak vesayet makamı gibi davrandığını” belirtirken, Netanyahu da benzer düşünceleri başka sözcüklerle dile getiriyor. Netanyahu, NBC’ye verdiği mülakatta “Yargının yürütme ve yasama organının neredeyse tüm yetkilerini kendisine devrettiğini” öne sürerek, amacının “seçilmiş siyaset kurumunun iradesine karşı kontrolsüz güçle donatılmış yargıyı dizginlemek” olduğunu belirtiyor. Tarihin en aşırı sağcı hükümetine başkanlık eden ve rüşvet, yolsuzluk, görevi kötüye kullanma suçlarından yargılanan Netanyahu’nun yüksek yargıdan kurtulmak istemesi bu açıdan normal görünüyor.
Her konuda uyum var
AYM’yi kamu iradesinin üstüne çıkmakla suçlayan ve Yüksek Mahkeme’yi “Cemil Bayık ve Murat Karayılan’ın milletvekili olmasının yolunu açmak”la suçlayacak kadar fantazi dünyasını genişleten Yargıtay da aslında bütün despotik yönetimlerin başlıca arzusu olan “denetimsiz yönetim” isteğini dile getiriyor. Böylece ‘Filistin Kasabı’ olarak haklı bir şöhret yapan Netanyahu İsrail’i ile Kuzey ve Doğu Suriye’deki sivil hedefleri ayırt etmeyeceğini Dışişleri Bakanı’nın ağzından açıkça duyuran Erdoğan iktidarı arasındaki “ruh ikizliği”nin, ülkelerini yönetme biçimleri arasında da mevcut olduğu görülürken, kararını adeta bir AKP’ye bağlılık andı gibi yazan Yargıtay, bunu bir kez daha teyit etmiş oldu. İki tarafta da devlet aklı, ‘aktivist’ yüksek mahkemelerin tasfiyesi ve ‘denetimden uzak tam despotluk’ üzerinden çalışıyor. O kadar ki, Netanyahu’ya ait şu cümlenin yüzlerce benzerine, sadece Yargıtay kararında değil, AKP-MHP iktidarının bütün temsilcilerinde rastlamak mümkün: “Yargının sınırlamadığı bir hükümet oluşturmak.”
Netanyahu ne yapmak istiyordu?
Yoğun protestolar ve 7 Ekim’de başlayan savaş yüzünden şimdilik görüşülmesi ertelenen “Yargı Reformu”nun başlıca unsurları şunlardı:
1- “Akla uygunluk” standardı, hükümetin aldığı bir kararın makul görülmediği durumlarda Yüksek Mahkeme’ye bu kararı bozma yetkisi veriyor. Hükümet Yüksek Mahkeme’nin bu yetkisini elinden alıyor. .
2- Yeni düzenleme; yargıçları atama komitesindeki bakanların ve milletvekillerinin sayısını artırırken, Baro temsilcisi yerine bizzat Adalet Bakanı tarafından seçilecek iki kişiyi üye yapmayı öngörüyor.
3- Yüksek Mahkeme’nin meclisin çıkardığı kanunları, “Temel Yasalara” veya insan haklarına aykırılık gerekçesiyle bozma yetkisi sınırlanıyor.
4- Başsavcılık tarafından atanan ve yasalara uyumu denetleyen hukuk müşavirlerinin, siyasi olarak atanarak bakanlara tabi olması getiriliyor.
5- Yüksek Mahkeme’nin, vergi kaçakçılığı, yolsuzluk, rüşvet ve dolandırıcılık suçlarına bulaşmaktan mahkûm olan İçişleri ve Sağlık Bakanı Aryeh Deri olayında olduğu gibi, bakanları gerekirse azletme yetkisi kaldırılıyor.
6- Yüksek Mahkeme’nin, Meclisin “yetkisini kötüye kullandığı” durumlarda Temel Yasalar’ı geçersiz kılabilme yetkisi elinden alınıyor.
7- Yüksek Mahkeme’nin Meclis tarafından kabul edilen bir yasayı iptal etmesi için gereken koşullar zorlaştırılıyor.
Yargıtay kime tercüman oldu?
Yargıtay 3. Daire kararı, daha önce AKP ve MHP liderlikleri tarafından defalarca dile getirilen suçlamaları da tekrarlamış oldu. Bilindiği gibi hem Erdoğan, hem de Bahçeli bu ifadeleri defalarca kullanmışlardı.
28 Şubat 2016’da Can Dündar ve Erdem Gül’ün Anayasa Mahkemesi kararı sonrası tahliye edilmesi ile ilgili olarak konuşan Erdoğan, “Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum” demişti. Aynı Erdoğan, 12 Nisan 2014’te de Twitter yasağını kaldıran Anayasa Mahkemesi’ne yüklenerek, “Bugün o cüppe sizleri güçlü gösterebilir ama bu ülkeye zarar verir. Bu ülkenin milli bir kurumu, anayasal bir kurumu çıkıyor, kendi ülkesinin, milletinin, bireyin haklarını savunacağı yerde uluslararası şirketlerin ne yazık ki ticari hukukunu savunuyor” diye suçlamıştı.
Bahçeli’den hakaretler
Küçük ortak Devlet Bahçeli’de bu konuda geri kalmamış, neredeyse her grup konuşmasında AYM’yi hedef almayı adet edinmişti. HDP için açılan kapatma davasındaki kararları nedeniyle AYM’yi hedef alan Bahçeli, “Anayasa Mahkemesi’nin yeniden yapılandırılmasını gerekli görüyoruz. Bu kapsamda mahkemenin statüsü, kuruluş ve yargılama esasları ile üye yapısının köklü bir reforma tabi tutulmasını hedefliyoruz. Elbette yapacağız, hep birlikte başaracağız” ifadelerini kullanmıştı. Bahçeli, daha da ileri giderek, “Şu anki Anayasa Mahkemesi Türk milletinin mahkemesi değildir. Bu karara oy veren mahkeme üyeleri vicdanlarını sesi değil ihanetin sesini dinlemiştir” gibi ağır sözler de kullanmış, hatta AYM’nin “bölücü terör örgütünün arka bahçesi” olduğunu iddia etmişti.
Pürüzler ve tutumlar
*13 Temmuz 2015: AYM, 13 Temmuz 2015’te “dershanelerin kapatılmasını öngören” yasayı iptal etti.
*26 Şubat 2016: MİT tırları davasında Can Dündar ve Erdem Gül’ün tahliyesine karar verdi.
*11 Ocak 2018: Şahin Alpay ve Mehmet Altan’ın tahliye edilmesi kararını verdi.
* 24 Temmuz 2019: Van gölünün kıyısına Cumhurbaşkanlığı köşkü yapılmasına ilişkin karar AYM tarafından iptal edildi. Yeni bir yasayla inşaat devam etti.
* 26 Temmuz 2019: Barış akademisyenler hakkında hak ihlali kararı verildi.
* 25 Ekim 2019: 17-25 Aralık ve MİT tırlarına ilişkin getirilen yayın yasaklarına ilişkin aykırılık kararı verildi.
*29 Kasım 2019: AYM bazı KHK’ları Anayasa’ya aykırı buldu; devlet memurluğuna girişte, güvenlik soruşturması ve arşiv taraması yapılması kararları AYM tarafından iptal edildi.
*19 Haziran 2020: AYM, HDP eski eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ve CHP eski milletvekili Eren Erdem’in makul tutukluluk süresini aştıkları gerekçesi ile tahliyelerine karar verdi. Erdem tahliye edildi, Demirtaş başka bir ‘suç’tan tutuklandı.
*24 Temmuz 2020: AYM, yasaların Cumhurbaşkanı tarafından yayınlanan kararnamelerle değiştirilemeyeceğine hükmetti.
*11 Eylül 2020: Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununda yer alan, “şehirlerarası karayollarında gösteri düzenlenemez” hükmü AYM tarafından iptal edildi. Karar sonrası dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu AYM Başkanı Zühtü Arslan’a ağır sözlerle saldırdı.
*17 Eylül 2020: MİT tırları görüntülerini Cumhuriyet Gazetesi’ne verdiği iddiasıyla yargılanan Enis Berberoğlu’nun “seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı”, “Kişi güvenliği ve hürriyeti hakkının” ihlal edildiğine AYM tarafından oy birliği ile karar verildi.
HABER MERKEZİ