İnsan şahsen benim ne hatam oldu da bu noktaya geldik duygusunu yaşıyor. Hani başkası adına utanmak vardır ya, bu tam olarak başkası adına sorumluluk ve suçluluk hissetmek hali sayılabilir.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, tutuklu Milletvekili Can Atalay’ın başvurusuyla ilgili olarak hak ihlali kararı veren Anayasa Mahkemesi’nin kararını tanımadı. Bununla da yetinmeyen daire, ihlal kararı vermiş olan AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu.
Bir zamanlar Türkiye sağının zihniyeti “Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz” düzeyindeyken şimdilerde anayasayı çiğnemek neredeyse su yolu haline geldi. Kolluk kuvvetlerinin bir basın açıklamasını engellerken en sevdikleri iş kaymakam kararı getirmek. Yazıcıdan çıkmış bir kâğıdı getiriyorlar ve diyorlar ki “Şu ilçenin kaymakamı basın açıklamasını yasakladı.”
Bu hadise yüzlerce, binlerce kez gerçekleşiyor bu ülkede.
Polis amirleri büyük bir memnuniyet yaşıyor böyle zamanlarda. Geldiler ve kaymakamın yüce kararını uyguladılar. Bir de anayasa vardı ama değil mi?
Biz her seferinde “Ama bu bizim anayasal hakkımız ve anayasa herkesi bağlar” diyoruz. Onlar ise “Hayır kaymakam yasakladı” diyor. Kafalardan geçen şu: Anayasa mı kaymakamı yoksa kaymakam mı anayasayı bağlar? Bu kolluk kuvvetleri camiasına kesinlikle çok teferruatlı geliyor. Onlara göre her basın açıklamasında mevzubahis olan vatan ve o nedenle ve doğal olarak anayasa bir teferruat.
Hükümet ve onun elindeki zor kullanma mekanizması teferruatlı işleri pek sevmiyor. Tahmin ediyorum ki Ortadoğu’daki ülkeleri tanıma fırsatı buldukça cumhuriyete değil de bir “emirlik” olmaya özeniyorlar. Öyle anayasal haklar, seçimler, güçler ayrılığı, bağımsız yargı ve basın gibi kavramlar onlara çok uzak geliyor.
Kelimenin basit anlamıyla bir emir olsun, ülke emirlik olsun ve gereken konularda sağa sola emir buyursunlar gibi galiba. Hak olmasın, ülkede yaşayanlara emirler vermek olsun. Emirliğin merkezinde bulunanların gönlü keyfi yerindeyse bazen “izin” versinler. Hak ve özgürlüklere göre değil, emir ve izinlere göre yaşayan bir ülke hayali.
Herkes sosyalistlere ve Kürt hareketine kaymakamlık kararları uygulanırken güzel güzel izliyor televizyonlardan. İşte bütün bunların sonucunda o anayasayı hiçe saymak fiili sıradanlaşıyor.
Şimdi Yargıtay, Anayasa Mahkemesi’ne diyor ki “Biz senin kararını kabul etmiyoruz ve hatta seni suçlu buluyoruz.” Halbuki yıllarca o anayasa, Anayasa Mahkemesi’nin herkesin üstünde bir merci olduğunu anlatmış. Sırf bunu anlatmış. Anayasa Mahkemesi’nin kararları herkesi bağlar demiş.
Sorun şu: Yargıtay, Anayasa Mahkemesi’nin üstünde değil ki. Yoksa can feda.
Ortada çok çılgınca bir eğilim var. Yargıtay, AYM’de Can Atalay’la ilgili kararın lehinde oy kullanmayan azınlıktaki üyelerin, çoğunluğu yargılamasını isteme aşamasına gelmiş durumda.
Bu anayasal işleyişe ağır bir saldırıdır ve kabul edilemez.
Ülkede güç sahipleri toplumun bir kesimini hain, gayrimilli, zillet, bölücü, sözde vatandaş ve terörist olarak görebiliyor. Bunu sayısız kere yaşadık. Ne tuhaftır ki Anayasa Mahkemesi üyelerinin “suçlu” bulunmasını ilk kez yaşıyoruz. Onlar bile zan altında kalmaktan kurtulamadı bu memlekette.
Bütün olaylar olup biterken bu üyeler kendi makamlarında oturdular hep. O ünlü tabirle hiçbir şeyle “iltisaklı” değiller. O derece olaylarla alakaları yok. Eylemlerde yoldan bile geçmiyorlardı. Kaderin çok acı bir cilvesi olarak Anayasa Mahkemesi üyeleri dahi ötekileştirilmiş durumda hakikaten. Biz alışkınız ama bari onlara yapmasaydınız keşke.
Gördüm, gördüm de bu kadar büyük fütursuzluk görmedim.
Evet, itiraz etme sorumluluğunda olanlar, defalarca anayasanın tanınmamasını izlediniz. Şimdi artık Anayasa Mahkemesi’nin tanınmaması gerçeğiyle karşı karşıyayız. Alttaki hukuk kademesi en üstteki hukuk kademesine meydan okuyor. Olağan koşullarda en sert hiyerarşiden yana olan yargı bürokrasisinin Yargıtay’daki bir kesimi, anayasada en açık bir şekilde tanımlanmış hiyerarşiyi geçersiz hale getiriyor. Mevcut durumdan kendine hiyerarşik üstünlük çıkarıyor.
Anayasa Mahkemesi’nin sözüm ona yargılanmaya kalkılması, anayasal işleyişi ortadan kaldırma girişimidir. Mesele buraya kadar varmıştır ve son noktadır.
Buna “Hayır” diyen bir mücadele ortaya koymalıyız.
Bazen gerçekler tarihte tıpkı bu şekilde apaçık ortaya çıkar.
Kimsenin “Yok öyle değildi” diyecek bir durumu söz konusu değil. Lamı cimi yok.
Bu gerçekliğin üzerinden yürümeliyiz.