Yerel seçimlere yaklaşık beş ay olmasına rağmen herkes bu seçimin önemi üzerinde farklı düşüncelerini dile getiriyor ve değerlendirmeler geometrik olarak büyümeye devam ediyor. Ama asıl önemlisi başkanlık sisteminde gidilecek ilk seçim olması nedeniyle AKP-MHP ittifakı ve onun yöneticileri büyük bir telaş içinde “hukuk” tanımaz biçimde tehditler savuruyor ve baskıları artırmaya çalışıyorlar. Bu konu herkesçe biliniyor ve görülüyor. O nedenle bu yazının konusu bilinen ve görülen şeylerin tekrarı olmamaya çalışacak. AKP iktidarı hiç bir tereddüt göstermeden eski ve yeni yöntemlerle, değişik baskı biçimleriyle başta Kürtler ve onların örgütsel yapıları olmak üzere demokrasi güçlerine göz açtırmıyor. Uygulamalar klasik alışılagelmiş yöntemleri çoktan aşmıştır. Yeni olmayan, ama eskiyi “Kayseri eşeği gibi boyayıp” piyasaya sürdükleri bir kandırmaca yaratılıyor. Son günlerde “çözüm süreci çalışmaları yeniden başlayacak, başladı” vb. gibi propagandaların yeniden hız kazanması manidardır. Ayrıca AKP-MHP “tepiniyor, ittifak dağılıyor” görünümü de tamamen AKP’ye manevra alanı kazandırmaktan başka bir şey değildir.
Kuşkusuz her barışsever çevre başta Kürt sorunu olmak üzere tüm sorunların diyalog ve barışçı yöntemlerle çözülmesinden yanadır. Tepki buna değildir. Tepki bu isteğin faşizan amaçlar için kullanılması ve kimi “demokratları” bile çıkarları için demagojilerine alet etmeleridir. AKP yöneticileri 13 Ekim’de yaptıkları açıklamalarla “Fırat’ın doğusunu darmaduman edeceğiz” demelerine rağmen kimi siyasetçilerin “yeniden barış masası kurulsun” açıklaması düşündürücüdür. HDP’li oldukları görünümü veren kimi kişilerin de, “seçimleri boykot çağrısı” yapmaları işin tuzu-biberi oluyor. Oysa ne HDP’nin ne de herhangi bir legal ya da illegal bir Kürt partisinin “seçimler boykot” edilsin çağrısını kamuoyu duymuş değil. Bu iki olay oportünistler ve likidatörlerin AKP iktidarına destek verme konusunda anlaşmış olduklarını gösteriyor. Demek ki onların da çıkarları böylesi bir politikayı Kürt halkına ve demokrasi güçlerine empoze etmeyi gerektiriyor. İçeriğine farklı anlamlar yüklense de, değişik yöntem ve üsluplarla dile getirilse de, gelinen aşamada herkesin koro şeklinde söylediği bir söz var “bu seçimler önemli bir eşiktir”.
Kürtler açısından bu seçimi önemli kılan hat ve “eşik” haline getiren en önemli nedenlerden biri seçim çalışmalarını Kürt toplumunun yeni bir “ahlaki ve politik” niteliğine kavuşması için verilecek uğraşın karakteri olacaktır. Hem Kürt partilerinin kendi aralarında kuracakları ittifak hem de kazanılan yerel yönetimler tek başına bir eşik oluşturamazlar. Ancak tüm çalışmalar her türlü “politik çıkardan” uzak ve halkın kendisinin örgütlenmesi için yaptığı nitel uğraşa katkı yapacak bir karaktere bürünürse o zaman devrimciler açısından bir “eşikten” söz etmek olasıdır. O nedenle Kürt halkı bu seçim çalışmalarını kendini yeniden ve yeni bir paradigma temelinde örgütlemeye çalışırsa ve seçim çalışmaları da bu amaç için kullanılırsa bir eşikten söz etmek olasıdır. Legal siyaset ve parlamentonun olanaklarından “faydalanan” bireylere düşen görev; her türlü kişisel “çıkarlardan” uzak devrimci politik görevlerini yerine getirmektir, bu birincisi.
İkincisi, başta Kürt partileri olmak üzere birlikte mücadele yürütmek isteyen parti ve yapılar, meslek kuruluşları, sendikalar, toplumun kendisi için yürütmeye çalıştığı uğraşa bu süreçte pragmatik alışkanlıkları bir kenara bırakıp yeni bir “ahlak ve politika”nın oluşumuna koşulsuz destek vermeleri gerekir. Eski alışkanlıklar kimilerine geçici kimi mevziler kazandırsa da devrimci kazanım için gerekli olan yeni tip bir insan ve devrimci bir toplum yaratılmasına katkı yapmayacağı gibi ne onlara ne de halka bir yarar getirmeyecektir. Bu anlayış ışığında seçim çalışmaları yapılınca “eşikten” söz etmek mümkündür.
Üçüncüsü; yerel seçimlerde mevzi kazanmak ve bu kazanımları korumak geçmişten çok daha farklı olarak Ortadoğu’daki devrimci güçlerle bağlar kurup, onlarla birlikte demokratik kazanımları korumaya çalışmaktan geçer. Daha şimdiden Türkiye’ye gelmiş olan mülteciler arasında bir devrimci çalışma yapmak ve Kürt, Türk, Arap halkının eşitliği ve kardeşliği temelinde bir politikayı hayata geçirmek için de önemli olacaktır. Ortadoğu’daki tüm olaylar Türkiye’nin bir iç politikasına dönüştüğü için bu seçimler Ortadoğu’nun sorunlarından ayrı olarak ele alınamaz, alınmamalıdır. Tüm bunları gözeten bir seçim çalışması ancak bir eşik oluşturabilir. Daha da önemlisi genel devrimci mücadelenin bir parçası olabilir.