İran’dan cephe açma beklentisi vardı. Ancak açamayıp prestij kaybetti. Çünkü İran Kürtlerle, Beluçlarla, Azerilerle, Sünni Araplarla barışamamıştı. Sorunlarını çözemeyen İran müdahalelere açık hale gelmişti. Müdahale ve domino etkisi kabusu İran’ın çakılıp kalmasına neden oldu
Mehmet Ali Çelebi
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu; “Beyrut Kasabı” olarak adlandırılan, Sabra ve Şatilla Mülteci Kampları’nda kadın ve çocuk demeden katliamları Elias Hobeyka ile birlikte yöneten Ariel Şaron’a dönüştü. 7 Ekim şafağı başlayan Aksa Tufanı’ndan saatler sonra Demir Kılıçlar Hava Operasyonu’nu başlatan Netanyahu, 28 Ekim’den itibaren tankları soktuğu Gazze’deki politikasını soykırıma dönüştürdü.
Arap Birliği ülkeleri Aksa Tufanı sonrası Gazze’de kolektif cezalandırmaya başvurup soykırım yapan Netanyahu yönetimine karşı ne boykot kararı alabildi, ne petrol-doğalgaz ambargosu uygulama kararı verebildi, ne ABD üslerini boşaltma kararı çıkarabildi.
Arap Birliği ülkeleri Aksa Tufanı sonrası Gazze’de kolektif cezalandırmaya başvurup soykırım yapan Netanyahu yönetimine karşı ne boykot kararı alabildi, ne petrol-doğalgaz ambargosu uygulama kararı verebildi, ne ABD üslerini boşaltma kararı çıkarabildi
Binlerce roket birden ateşleyip Aksa Tufanı başlatan Hamas esas olarak son dönemde bazı bölgelerde etkisini arttıran İran’dan çok şey bekliyordu. İran; Hamas’a Lübnan Hizbullah’ı üzerinden uzun menzilli roketler, roket teknolojisi, bombalı dron ve dron ekipmanı, tünel yapım olanakları ve gerekli mali desteği sağlamıştı. Aksa Tufanı başlatılmasında itici güç olmuştu. Hamas, İran ve Hizbullah’tan ikinci cephe açması beklentisindeydi. İkinci cephe açılırsa İsrail ordusunun bir kısmını Lübnan’ın güneyine sevk edecek ve imkan, kabiliyet bölünmesi yaşayacaktı.
Bu beklenti İran yönetimi tarafından kamuoyu önünde de en üst perdeden verilmişti. Yani cephe açacakmış gibi görüntü sergilemişti. İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, 13 Ekim’de Beyrut’ta Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah ve Lübnan Başbakanı Necip Mikati, Hamas ve İslami Cihad yönetimiyle ayrı ayrı görüşmüştü. Abdullahiyan, “Batılı bazı yetkililer bana Siyonist rejime karşı yeni cepheler açmanın mümkün olup olmadığını sordular. Ben de Siyonistlerin savaş suçlarının devam ettiğini, diğer direniş akımlarından her türlü olasılığın mümkün olduğunu söyledim” diyordu. (Euronews/13.10.2023)
Emir Abdullahiyan, Beyrut’taki görüşmeleri sonrası bir açıklamasında da İsrail’e seslenip “Siyonist rejimin savaş suçları devam ederse sıfır saat ilanı direniş hareketinin elindedir. Direniş güçlerinin elleri tetikte” diyecekti. (Sputnik ajansı/14.10.2023) İran Dini Lideri Hamaney’de de yüksek ton vardı: “Eğer Siyonist rejimin suçları devam ederse Müslüman güçler ve direniş güçleri sabırsızlanacak ve kimse onları durduramayacak.” (Euronews/17.10.2023)
Tahran’da İnkılap Meydanı’nda İsrail’e karşı miting düzenleyen İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ise “Hastaneye saldırıyla Siyonist rejimin sonu başladı” derken İsrail ile normalleşmenin de gündemden düştüğünü söylüyordu. (18.10.2023/parstoday.ir)
Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye, İran’a güvenip 20 Ekim 2023’te video mesajda saldırıların bölgesel bir savaşa dönüşebileceği uyarısı yapıyordu.
“Büyük fırsat doğdu. Ne duruyorsun, neden savaşa girmiyorsun?” eleştirisi uç verince Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, Filistin İslami Cihad Hareketi Genel Sekreteri Ziyad el-Nahale ve Hamas Siyasi Büro Başkanı Yardımcısı Salih el-Aruri Lübnan’da üçlü görüşme yapıp görüntüleri yayınlıyordu. (24 Ekim 2023)
İbrahim Reisi, 29 Ekim’de Twitter’dan “Siyonist rejimin suçları kırmızı çizgileri aştı, bu durum herkesi harekete geçmeye zorlayabilir” paylaşımı yapıyordu. Yine Abdullahiyan, bir televizyon röportajında “Dünya, suçların derhal durdurulduğuna tanık olmazsa başka cepheler açılacaktır. Hesaplamalarda her şey doğru görüldü ve direniş liderleri Siyonist rejimin bölgede herhangi bir eylem yapmasına izin vermeyecektir. Önümüzdeki saatlerde her türlü önleyici eylemin yapılması muhtemeldir” diyecekti. (17.10.2023/parstoday.ir)
Abdullahiyan, AKP’li Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Ankara’da düzenlediği ortak basın toplantısında şunları söylüyordu: “Savaşın bir an önce durdurulmadığı takdirde ABD’nin ve Siyonist rejimin Gazze’de kadınlara ve çocuklara karşı saldırılar devam ederse bunun sonuçları gerçekten çok ağır olacaktır, bu savaşı ve bu suçları destekleyenler bunun bedelini ağır ödeyeceklerdir.” (Sputnik/1.11.2023)
Lakin İran’ın efelenmeleri boş çıktı. “Dağ fare doğurdu” tabirini akla getirdi. Boşken çok gürültü çıkardığı için “boş teneke” çalıyorlarmış imajı doğdu.
Böyle olunca Irak’taki İran destekli Başbakanı Muhammed Şiya El Sudani hükümeti de bir şeyler yapmayınca Bağdat’ta Tahrir Meydanı’nda hükümet protesto ediliyordu. Irak’ta İran’a bağlı Haşdi Şabi, İsrail’e uzaktı. Haşdi Şabi, ABD’nin bölgedeki üslerine roketler ve bombalı dronlar gönderdiler. Ancak bunlar zarar verecek boyutta değil, taciz edici boyuttaydı.
Yemen’de İran tarafından silahlandırılan Ensarullah Hareketi de (Şii Husiler) 2015’ten beri Suudi Arabistan, BAE şemsiyeli orduyla savaşmaktan yorulmuştu. Husiler yine de İsrail’e birkaç füze atarak “Tarafımızı belli edelim. Biz de tutum aldık” demiş oldu. Suriye’deki İran’a bağlı güçler de İsrail’in 1967’de Suriye’den kopardığı Golan Tepeleri’ne, İsrail’in yakın bölgelerine zaman zaman roketler attı. Sonuçta İran karşı saldırıyla karşılaşmamak adına fazla ileri gidilmesini istemediği için Irak, Yemen, Suriye’deki vekil güçler tarafını gösterme mahiyetindeki “etkisiz” atışlarla yetindi.
Hamas Uluslararası İlişkiler Ofisi Başkanı Musa Ebu Merzuk, Al Jazeera televizyonuna açıklamalarda bulunurken yalnız bırakılma durumunu özetliyordu: “Hizbullah’tan ve Batı Şeria’daki kardeşlerimizden çok şey bekliyorduk. Filistin yönetimindeki kardeşlerimizin tutumundan utanç duyduk. Pek çok yabancı bize, Filistin yönetimi üyelerinin ve bazı Arap ülkelerinin gizlice Batı’ya ‘Hamas’ı ortadan kaldırma’ çağrısında bulunduğunu bildirdi.” (AA/30.10.2023) İran’ın kendisi harekete geçmeyip sadece hamaset nutukları attığı gibi Lübnan Hizbullah’ını da frenlemesine içerlemeydi sözler.
Proxy Power ve Hizbullah
İran’ın kendisine yönelimi önlemek için uzak alanda oluşturduğu konseptler üzerinden uluslararası ilişkiler disiplininde Proxy War diye kodlanan vekalet savaşının parametrelerinden Hamas’ı ve Hizbullah’ı önemsiyordu. Proxy Power (vekalet güç) kapsamında Hamas’ın İsrail’e karşı en önemli beklentilerinden biri Hizbullah’ın olası manevrasıydı. İran’dan silah, para alarak ayakta kalan Proxy Power denen gruplardan en etkilisi Lübnan Hizbullah’ı ve diğer yapıların cephe açması Hamas’ın direncini arttıracaktı.
8-9 Ekim 2023 günleri Hizbullah yoklama yapıp İsrail’e roketler atmıştı. Hizbullah, İsrail’in bir miktar askeri gücünü Lübnan sınırında tutmayı sağlamaya çalışırken İsrail de Hizbullah’a uçak ve füzelerle karşılık veriyordu. Bu atışlar cephe açmaya dönüşmedi. Gözler Aksa Tufanı öncesi zaten aralıklarla bu tür atışları yapan Hizbullah’ın Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın yapacağı konuşmadaydı. Nasrallah önemli gelişmeler olunca kamuoyu önünde video-konferans yoluyla konuşma yapıyordu. Nasrallah ancak Gazze’deki savaşın 28. günü kamuoyu önünde konuşma yaptı. Nasrallah’ın halka sesleniş konuşmasında savaş ilan edeceği yorumları yapılmıştı öncesinden. Nasrallah’ın konuşması Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’nin Tahran’da İran Dini Lideri Ayetullah Hamaney tarafından ağırlamasından sonra oldu.
Nasrallah ne dedi?
“Filistin: Rusya, İran, Çin, Türkiye ne yapabilir?” başlıklı yazımızda (1 Kasım 2023) “İran, Hamas’ı yüzüstü bıraktı. Arap ülkeleri gibi İran da Gazze’yi gözden çıkarmış oldu. İran artık hamasi söylevler üretip 1979’dan beri tribünler için ve iç çalkantıları frenlemek için araçsallaştırdığı ‘Kudüs’, ‘Direniş Ekseni’ vurgularıyla tabanını uyutmaya bakacak… 1985’te kurulan Lübnan Hizbullah’ı da ikinci cepheyi açamadı. Cephe açacağı sinyali gönderen Hizbullah da Hamas’ı yüzüstü bırakmış oldu” demiştik.
İki gün sonra Hasan Nasrallah’ın 3 Kasım 2023’te yaptığı konuşma sırasında Lübnan’da Beyrut, Baalbek ve Sur gibi bazı kentlerde dev ekranlar kuruldu. Konuşmayı binlerce kişi bu dev ekranlardan izledi. Nasrallah’ın dini duyguları doktrine ederek başlaması, Aksa Tufanı’nı başlatırken hayatını kaybedenlere işaret edip “Onlar İsrail operasyonu olmayan bir cennette olacaklar” demesi (Mehr ajansı/3.11.2023) bundan sonra da alacakları pozisyonun ipucunu veriyordu. Nasrallah, Hamas’ın kendi başına karar alıp Aksa Tufanı’nı gerçekleştirdiğini söyledi: “Şok edici bir sürpriz operasyondu. Kararın alınması ve harekete geçilmesi yüzde yüz Filistinlilerin kararıydı. Hiçbir bölgesel ya da küresel mesele ile ilgili değildi. Hepiniz izliyorsunuz ki cesaretli ve kahramanca bir operasyondu. İsrail üzerinde siyasi ve diplomatik ve deprem etkisi yarattı.” (Euronews/03.11.2023)
Ne demekti bunlar? Nasrallah bu şekilde İran ve Hizbullah’ın yönlendirmediğini, Hamas’ın kendi iradesi olduğunu, kendi başına karar verebilen bir yapı olduğunu söyleyip Hamas’ın duygularını okşayacağını düşünüyordu. Nasrallah diğer yandan cephe açılmasını bekleyen Hamas’a ve Hizbullah’ın namlu soğutmadan savaş içinde yer almasını arzulayan bölge ülkelerine “Hamas, benden bekliyorsun ama sen kendin karar verdin bu işe. Başının çaresine bak, beni ve İran’ı sürükleme” demeye getirdi.
Nasrallah yine zaten 8 Ekim’den beri Hizbullah’ın savaş içinde olduğunu vurgulayarak “Biz elimizden geleni yaptık, fazlasını beklemeyin” demiş oldu. Yani Nasrallah savaş ilan etmeyeceklerini herkesin duyacağı şekilde söylemiş oldu.
Gazze’deki savaşın sorumlusunun doğrudan ABD olduğunu belirten Nasrallah, diğer Arap ülkelerinden de Gazze’ye bir askeri destek veya İsrail’i durdurabilecek yaptırım gelmeyeceğini gördüğü için de şu ifadeleri kullandı: “Amerikalılara, bölgesel bir savaşı önlemek isteyen herkesin Gazze’ye yönelik saldırganlığı durdurmak için acele etmesi gerektiğini söylüyorum. ABD’ye, Gazze’ye yönelik saldırıyı durdurabileceğinizi çünkü bunun sizin saldırınız olduğunu söylüyorum.” (Euronews/03.11.2023)
İran’ın açmazları
Son kertede Son kertede Kafkasya’da etkisi artarken Azerbaycan’ın ittifakının gözünü korkutan İran da Hizbullah da Hamas için ikinci cephe açma sözünü tutmadı. Filistin ve Kudüs’ü yıllardır kendi iktidarı için argümanlaştırdığını herkes apaçık gördü. Bu İran için ciddi prestij kaybı oldu. Harekete geçemedi çünkü İran halklar arasında bir sinerji oluşturamıyordu. Baskı politikasıyla sorunları katmerleştiriyordu. İran, asimilasyon politikaları ve askeri harcamalara enerjisini harcamış bir ülkeye dönüşmüştü. İran Kürtlerle barışamamıştı; Beluçlarla, Azerilerle, Sünni Araplarla barışamamıştı. İran halklar arasında köprüler kurup özgürlük, eşitlik ve adalet mimarisi oluşturamamış, demokratikleşememişti. Etnik ve dinsel sorunları çözemeyen İran hep diken üstünde olduğundan dış müdahalelere açık hale gelmişti. Sağlam zemine basamıyordu. Son gelişmelerle de İran’da dış müdahale korkusu ve domino etkisiyle kopuşlar olacağı kabusu bacayı sarıyordu. Müdahale korkusu İran’ın çakılıp kalmasına neden oldu.
Bu korkuyu keskinleştiren gelişmelerden biri Bakan Abdullahiyan’ın Şam’a uçarken İsrail’in Şam Havalimanı ve Halep Havalimanı’nı bombalaması (12 Ekim 2023) ve uçağın inmeden geri dönmek zorunda bırakılmasıydı. Sonraki günlerde havalimanlarına saldırıların sürdürülmesiyle verilen mesaj; ABD, İngiltere ve Fransa’nın İsrail ve Lübnan açıklarına savaş gemileri göndermesi, Arap ülkelerindeki ABD üslerine hava savunma sistemleri sevk edilmesi; Hindistan-Arap Yarımadası ve İsrail üzerinden Avrupa’ya uzanacak güney deniz-ticaret yolu ve tren hatları projelerini gerçekleştirme adımları üstünden verilen mesajlar İran’ın parmağını tetikten çekmesine, Lübnan Hizbullah’ının bilenmiş hançerinin kınına sokulmasına neden oldu. Lübnan ve İran’ın ekonomik durumu da iyi değildi, sık isyanlar çıkıyordu. Olası cephe açma iki ülkede bazı bölgelerin kopuşunu da getirebilirdi.
Süreçlerden yakıcı olarak yansıyan bir şey daha var. Bu ülkesel veya örgütsel aktörlerin ne kadar müttefiki olursa olsun altüst oluşlar yaratabilecek stratejik karar alırken nihayetinde yalnız başına yol katetme durumu ortaya çıkabileceğini hesaplaması gerektiği gerçeği…
Sonuçta İran da Hizbullah da Hamas’ı Gazze’de yüz üstü bırakmış oldu. Bundan sonra da kendilerinin yapamadıklarını Ankara’nın yaptığı gibi yüksek dozlu çağrılarla başka ülkelerden veya bölgesel aktörlerden isteyecekler. Başka ülkelerin somut adım atmaları için üst perdeden sert açıklamalar yapıp Kudüs temasını sık sık hatırlatıp kamuoyu algısını yoğurmaya çalışacaklar.
Süreçlerden yakıcı olarak yansıyan bir şey daha var. Bu ülkesel veya örgütsel aktörlerin ne kadar müttefiki olursa olsun uluslararası denklemleri dönüştürebilecek, jeopolitik altüst oluşlar yaratabilecek stratejik karar alırken nihayetinde yalnız başına yol katetme durumu ortaya çıkabileceğini hesaplaması gerektiği gerçeğidir.
Çıkan sonuçlar sadece nutuk çeken, hamaset alevleri saçan bölge ülkelerinin yönetimlerini halkların iyi tartması ve ilk fırsatta o iktidarları alaşağı etmesinin ne kadar hayati olduğunu gösterdi. Ortadoğu’nun ezilen halkları; etnik, dini, mezhepsel ayrıştırma politikalarını, halklara dönük ilkesiz politikaları teşhir ederek etnik, dini, ekonomik hegemonya oyunlarına, neoliberal yayılmacılık hedeflerine taş koyarak dayanışma, özgürlük, barışa dönük köprüler inşa ederek tehcir, katliam ve soykırımları önleyebilir.