Şöyle ki, üç yalan; sürdürülebilirlik, karbon ayak izi ve ekolojik dayanıklılık. Elbette bu yalanları açmak gerekir. Adaplı davranıp basitçe kandırmaca deriz çoğunca, samimi davrandığımızda, dolandırmadığımızda ise ‘yalan’ der geçeriz. Ki bunlar bizlere atılan, tespit ve teşhir edebildiğimiz yalanlardan bazıları.
Egemen sömürü sistemi önce sürdürülebilirlik kavramını ele geçirerek bir dönem herkesi bu veriler ile kandırdı. Eleştiriler artınca karbon ayak izi ile devam etmeye çalıştı. Karbon ayak izine dair eleştirilerin artacağını öngörerek alternatif olarak buldukları yeni yöntem ise ‘ekolojik dayanıklılık’ oldu.
Ekolojik dayanıklılık, sürdürülebilirlik ve karbon ayak izi yalanların yerine ikame olarak bulunmuş bir yöntem. Tüm yeşil yüzlü kötü niyetli kurumlar bu konuyu gündemleştirsinler diye bütüncül bir şekilde her koldan saldırıyorlar. Ekolojik dayanıklılık çalışmaları, proje, fon, akademilerde makale, tez, doktora çalışmaları ile desteklemektedirler. Ekolojik dayanıklılığın özcesi egemen sistemin sömürü çarkının devamı için bulunmuş, oluşacak tepkilerden azade olamayan yeni bir kandırmaca yöntemdir.
Detaya girmeden önce ‘devrim’ konusunu ekolojik bakış- dil adına açmak doğru olacaktır. Devrim; ezen-ezilen, sömüren-sömürülen, düşüren-düşürülen, tahakküm, bürokrasi vs. altına alınmalara, egemen sisteme dair her türlü karşı çıkışına gösterilen duruş ve direnişlerdir. Doğal ve toplumsal yaşamda kabul gören böyle anlamlı bir kelimenin kapitalist sistemin tarihlenmesinde kullanılması doğru değildir.
Egemen dil ve anlaşılır olması açısından sanayideki hamleyi devrim olarak tanımlamak yanlış, ki ben de öyle tanımlamıyor ve değerlendirmiyorum. Kolaylık sağlaması ve anlaşılması açısından, sanayi devrimi diyerek konuyu aktarmaya çalışacağım.
Sanayi devrimi ile başlayan kırımlar, doğa ve emek sömürüsü ve beraberinde sistemin tanımında ‘doğa-emek kaynaktır, sonsuzdur’ yaklaşımları boşa düşmüştür. Bu hızlı tüketişten sonra tepkiler gelişmiş ve çözümler bulmak, hedef şaşırtmak zorunda kalmıştır.
Ekolojistlerin sorduğu iki basit soru ile yalanlarına cevap arayalım. “Ne için, kim için” soruları anahtar olacaktır.
Sürdürülebilirlik, karbon salınımı, dayanıklılık yalanı tek gerçeğe çıkan yolda ekoloji mücadelesi için önemli engellerdendir. Bu engeller teşhir olunca sistemin değişmesi gerektiği tek gerçek ve cevap olacaktır. Soruların tüm cevapları egemen sistemin bekası için olduğu sonucuna götürmektedir. Biz-ekolojistler egemen kapitalist sistem ve modernitesinin dayattığı tanımlara ve içini doldurduklarına karşıyız.
Bir gerçek ise egemen sitemin; iyi niyetten yoksun, kandırmacadan öteye gitmeyen sözde çözümleridir. Sistem değişmedikçe bulunan pansumansı yöntemler zaman kaybı olacaktır. Biz ekolojistler ve zaman, ifşa etmeye devam edeceğiz. Sorun ve çözümün tanımları, üretilen çözümlerin gerçekle bağı olmadığına, kandırmacadan ziyade yalan olduğudur. Bizler, ekolojik (doğa-toplum birlikte/barışık/dayanışmacı) temelde sürdürülebilirliğe, karbon ayak izinin küçültülmesine ve ekolojik dayanıklılığa inananlarız.
Bu tutumlarına dair en doğru açıklamalardan birini Murray Bookchin’in sözü ile anlatmak mümkündür.
“Ne kadar iyi düşünülmüş olursa olsun küçük adımlar evrensel, küresel ve feci bir hal almış problemleri kısmi olarak dahi çözemez. Eğer kısmi ‘çözümler’ denen bir şey varsa bu sadece ekolojik krizin sabit doğasını gizlemek için kullanılan makyaj malzemesidir. Onlar bu nedenle halkın dikkatini ve teorik içyüzünü, gerekli değişikliklerin derinliği ve genişliği hakkındaki yeterli kavrayışından alıkoyarlar.”