Kürtler, Türkiye siyasetinin bu kadar sağ eksenli olduğu bir siyasal ortamda var olma mücadelesi verirken aynı zamanda yeni anayasa tartışmalarında taleplerini güçlü bir şekilde dile getirmelidir
Abdullah Bişaroğlu
Yeni Anayasa çalışmaları Türkiye’de pek çok kez gündeme gelmekte, gündemde kalmakta ve akabinde tekrar rafa kalkmaktadır. Siyasiler ekranlardan taslak çalışmalarını sallayıp “alayı burada” şeklinde değerlendirme yapmakta ve meseleye esasen nereden baktıklarını ortaya koymaktadırlar. Bu tarafın karşısında durma iddiasında olan muhalefette ise “alayı burada” denilebilecek bir anayasa çalışması dahi mevcut değil.
14 Mayıs 2023 seçimleri öncesinde oluşan “altılı masa” tarafından ortaya konulan anayasa çalışmaları ise bir siyasi vaadin ötesine geçemedi. Gerek altılı masanın gerekse iktidar ve ortaklarının anayasa çalışmalarında “Kürt”, “Kürtçe”, diğer etnik gruplar ve diğer dillere dair bir düzenleme söz konusu bile değil. Yeni anayasa çalışmaları iktidarın “Başörtüsüne güvence” ve muhalefetin “daha fazla laiklik” söylemleri arasında sıkışıp kalmaktadır. 2016 yılından sonra muhalefetin sunduğu anayasa taslaklarında esas olarak parlamenter sistemin geri getirilmesini hedeflemek dışında bir hedef ortaya konmamakta ve Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin yarattığı tahribatların bir kısmının onarılması hedeflenmektedir. Sürekli olarak çatışma yaratan, krize sebebiyet veren sistemin kendisine yönelik bir değişiklik iradesi ise henüz ortaya konulmamıştır. 1982 Darbe Anayasası’na karşı her fırsatta öfke kusulsa da yamalı hale gelmiş ve 21 defa değişikliğe uğramış bu anayasa ile her iktidar istediğini aldı ve almaya devam etmektedir. Yapılan değişiklikler ile iktidar partileri muhalefette yer alan partileri sindirmek için birer sopa yaratılmıştır. Yamalı anayasada geçmiş, biraz makyajla geleceğin anayasası olarak sunulmuş ve her seferinde demokratikleşme umutları söndürülmüştür.
Muhalefet ve iktidar partileri yaptığı anayasa çalışmaları ile gündemi meşgul ederken varlığına dair pek çok temel noktaya dair anayasal güvence talebiyle siyasal hayatına başlayan Kürtlerin anayasal talepleri özünde aynı kalsa da kimi dönemler dönüşmüş, kimi dönemlerde ara talepler ana taleplerin önüne geçmiş ve ana talepleri arka plana atmıştır. HEP ile başlayan meclisteki siyasal mücadele self determinasyon ve Türkiye’yi demokratikleştirme tartışmaları yapılmıştır. HADEP döneminde Kürt sorununun demokratik temellerde çözümü, anadilde eğitim, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, seçim barajı, üniter yapı tartışmaları yapılmıştır. HADEP’in kapatılması sonrası kurulan DEHAP bugüne kadar ki mevcut olan taleplerinden Kürt sorununun demokratik temellerde çözümü, anadilde eğitim, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, seçim barajı gibi taleplerin yanına başörtüsü, YÖK’ün kaldırılması, resmi dinin kaldırılması, LGBTİ+’lara toplumda alan açılması, kadınların özgürleşmesi gibi talepler eklenmiştir. DEHAP’a açılan kapatma davası sonrası DEHAP kendini feshetmiş ve yeni kuralan DTP’ye katılmıştır. DTP’nin parti programında Kürt sorununun barışçıl-demokratik temelde çözülmesi, Kürt varlığı ve kimliğinin her düzeyde tanınması, dil, kültür hakları yasal güvenceye kavuşturulması, Kürtçe eğitim ve öğretim dili olarak kullanılması, ‘Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı’ üst kimliğinin anayasal olarak tanımlanması gibi taleplere yer verilmiştir. DTP’nin kapatılmasının ardından kurulan BDP parti programında “demokratik özerklik” üzerinde durmuş ve 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde yerel yönetimlerde demokratik özerkliğin test edilmesi planlanmıştır. BDP kadroları çözüm süreciyle beraber ardılı HDP’ye katılmış ve yalnızca yerel yönetimlerde faaliyet gösterme kararı almıştır. HDP’nin parti programında anadilde eğitim ve anadil eğitimi, yerel ve bölgesel demokratik özerklik, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi talepler ön plana çıkmıştır. Kürt siyasal hareketi bugün HDP’ye açılan kapatma davasının etkisiyle HEDEP ile siyasal alandaki mücadelesine devam etmektedir.
Kürt siyasi partileri anayasal değişiklik gerektiren taleplerde bulunsalar da bu talepler için ortaya konulmuş bir anayasa taslağı mevcut değildir. Basına yansıyan ve anayasal nitelikte değişikliğe dair tek çalışma bir kısmı BDP kadrolarından oluşan Demokratik Toplum Kongresi’nin 2010 yılında başlattığı Demokratik Özerklik Çalıştayı sonucunda ortaya konulan sonuç bildirgesidir. Bu metin dışında siyasal mücadelede basına yansıyan, meclise sunulan veya başka suretle kamuoyu ile paylaşılan bir anayasa taslağı yoktur. Değişen yönetim sistemiyle beraber etkinliği ortadan kalkan mecliste bulunan milletvekilleri yeni bir siyaset ortaya koyamamıştır. Siyasal mücadele ilkelerde boğulmakta, başkalarının acılarına koşmaktan kendi siyasi hedeflerinden sapmakta, kimi yönlerden mücadele ettiklerine benzemektedir. Hal böyleyken Kürt partileri esaslı ve samimi bir değişimden gereği gibi geçmeden Kürtlere bir kazanım sağlamaları da mümkün görünmemektedir.
Anayasanın ilk üç maddesinin değişmezliği, vatandaşlık tanımı, anadilde eğitim hakkı, yerel yönetimlerin yapısı, siyasal alanda temsiliyet gibi pek çok konunun demokratik düzlemde çözüme kavuşması için öncelikle bu yönde güçlü ve kararlı bir talebin olması gerektiği su götürmez bir gerçek. Hal böyleyken Kürtleri temsil etmek iddiasında olan siyasi partilerinin bu taleplerini en güçlü şekilde dile getirmeleri gerekmektedir. Kürtlerin talepleri, Kürtlerin en temel hakları ayaklar altına alınırken cılız itirazlar öne süren kimi sol partilere, Kürdün varlığını halen inkar eden muhalefet partilerine, Kürt siyasal hareketinin yarısını hapsetmiş, iktidar partisinin lütuf ve merhametine bağlı kalmaması gerektiği de son derece açık. Kürtler, Türkiye siyasetinin bu kadar sağ eksenli olduğu bir siyasal ortamda var olma mücadelesi verirken aynı zamanda yeni anayasa tartışmalarında taleplerini güçlü bir şekilde dile getirmelidir. Kürt siyasal mücadelesinin başladığı günden bu yana yapılan her anayasanın bir öncekinden daha Türkçü olduğu göz önüne alındığında, yeni anayasanın mevcut anayasadan daha mı Türkçü olacak yoksa demokratik bir zemine mi oturacak, bunu bu süreçte verilen mücadele ortaya koyacaktır.
Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi