Meclis’te görüşülen Afet Yasası ile özellikle kent merkezleri üzerine çökülmek isteniyor. Başta İstanbul Boğazı yağmanın hedefinde. Görüşüne başvurduğumuz Önder Algedik, bu yasanın ‘çökkent’ yasası olduğunu belirtiyor
Yusuf Gürsucu / İstanbul
Kentlerin afetlere hazırlanması iddiasıyla Meclis’te görüşülmeye başlanan yasa kabul edilmesi halinde; kentler, tarım alanları, ormanlar kısaca her yer rezerv yapı alanı olarak ilan edilebilecek. Kentlerde halkın izinli, tapulu ve deprem riski olmayan konutlarına da el konularak dönüşüm uygulanabilecek. Dönüşüm kapsamında evi elinden alınan ve yerine inşa edilen konutlar için halk borçlandırılacak ve borcunu ödeyemeyenler mülkiyet hakkını kaybedecek. Ayrıca afet bağlamında olmasa da araziler ihale edilebilecek. Yasal düzenleme özellikle İstanbul’da büyük bir yer değiştirme ve sermaye adına rant ortaya çıkarılacak.
Kentsel cazibe merkezleri
AKP iktidarı rant odaklı kent ve çevre politikalarıyla sermaye kesimlerinin yağma yolunu açmıştır. Bu durum sadece kent merkezleriyle sınırlı kalmamakta ve kırsal alanlar da aynı hedef doğrultusunda rant alanı olarak düzenlenmektedir. Büyükşehir Belediye Yasası’yla, kırsal alanların sermaye talanına daha hızlı biçimde eklemlenmesi sağlanmıştır. Kent merkezlerinde ise dar gelirli insanların mahallerinden uzaklaştırılmasıyla sermaye kesimlerine yeni parseller yani yeni rant alanları açıldı. Kent merkezlerinden uzaklaştırılan yoksulların yaşam alanları, seçkinleştirme yoluyla sermaye çevrelerinin ve ona hizmet eden hükümetlerin çok sevdiği sözcük olan yeni kentsel cazibe merkezlerine dönüştürüldü.
Sulukuleliler nerede?
99 depremi sonrasında iktidara gelen AKP’nin Genel Başkanı R.T. Erdoğan yaptığı bir açıklamada, “Depreme dayanıklı olmayan tüm evler yıkılacak ve yerine yenileri yapılacak, bu uygulama bana oy kaybettirse de bunu gerçekleştirmeye karalıyız” ifadeleri ile başlatılan yağma girişimiyle genişletiliyor. Erdoğan, Roman halkıyla özdeşleşen İstanbul Sulukule için “ucube” bir yer diyerek, Sulukulelileri ‘esmer siyah vatandaşlar’ sözleriyle tanımlayıp ırkçı yüzünü ortaya sererken, mahallenin sahibi olan halk sürülerek bölge soylulaştırıldı.
Kent merkezleri
Dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı olan Erdoğan Bayraktar ise Sulukule ve diğer gecekondu alanları için, “Terörün, uyuşturucunun, devlete çarpık bakmanın yerleri ve psikolojik olumsuzlukların merkezleri” sözleriyle o dönem talanın başlayacağı alanları yalanlarla süsleyip işaretliyordu. Bugün hemen hemen bütün şehirlerimizde kentsel dönüşüm adı altında, özellikle yoksulların, sıradan halkın evleri, arazileri yok pahasına zorla ellerinden alınmakta, çılgın projelerle tarım alanlarımız, su havzalarımız talana açılmaktadır. 2002’de İstanbul’da belirlenen 496 adet deprem toplanma alanı imara açıldı. Yerlerine rezidanslar ve AVM’ler yapıldı.
AKP’nin ekonomi politiği
İktidarda olan ve kendilerini liberal-muhafazakâr olarak niteleyen siyasetin en önemli rant alanı inşaatlar olmuştur. Yaptıkları inşaatların temel atma törenlerinde astıkları ‘Şefaat Ya Resullulah’ pankartları çokça ‘İnşaat Ya Resulullah’ biçiminde çevrilerek, uygulanan politikalar teşhir edilmişti. İnşaat, AKP iktidarının ekonomi-politiğinin temelidir. İktidar ülkenin şantiyeye döndürülmesini gururla ifade ederken kalkınmanın, refahın, zenginliğin simgesi olarak gösterildi. İnşaatçılık yeni bir zengin sınıfı ortaya çıkarırken, 5’li çete olarak nitelenen inşaat şirketleri iktidarın kanatları altında devasa kârlar elde etti. Depremler coğrafyasında yaşarken her deprem bu şirketler için büyük bir yağma ve rant alanı olarak işlev gördü.
Mülksüzleştirme
Yoksulların büyük çoğunluğunun parası yok, ancak bazı kesimlerin borçlanabilme olanakları var. Bankaların çalışanlara krediler vererek ömür boyu ev borcu ödemesi sağlanırken, bu sömürü çarkının diğer bir bileşeni ise devlettir. Devlet, hem bankaların hem de müteahhitlerin teşvikler yoluyla olası zararları karşılanırken yurttaşlar borç ödemeyi yitirdiğinde evleri elinden alınarak evden çıkarılıp sokağa atılarak mülksüzleştirilir.
‘Harcanması gerekene harcadık’
99 Gölcük depremi sonrası başlayan ve depremde yaşanan yıkımda kullanılacağı iddia edilen 100 milyara yakın toplanan ek vergilerin nereye gittiği sorusuna Cumhurbaşkanı Erdoğan çok kızarak şöyle bir cevap vermişti, “Harcanması gereken yere harcadık.” Türkiye’de ekonominin başına uluslararası sermayenin kayyum atadığı anlaşılan Mehmet Şimşek eski bakanlığı döneminde, ‘yollar yaptık’ diye belirtmişti.
İstanbul Boğazı
Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan yaptığı bir konuşmada, “İstanbul müstesna bir şehirdir. Ama biz bu şehrin kıymetini bilmedik, biz bu şehre ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz, ben de bundan sorumluyum” derken, başka bir açıklamada ise “Dikey değil yatay mimariden yanayım” sözlerinin nedeni ise, “İstanbul Boğazı için ciddi bir Boğaz Yasası’nın çıkartılması lazım. Bunun için bakanlığımızın kararlı bir adım atması gerekiyor. Boğazın doğal güzelliğine farklılık getirmeliyiz. İstanbul Boğazı’nın hali ortada. Boğazı felç ettiler. Neden, bu yüzden. O güzelim boğazda 5-6-7 kat binalar. Niye? Kararlı bir duruş sergilenmediği için” diye belirtmişti. Bu ifadeler yeni hazırlanan yasa değişikliği ile İstanbul Boğazı’nın tamamen soylulaştırılacağı ve Körfez zenginlerine peşkeş çekileceği söylenebilir.
Boğaziçi Üniversitesi
AKP iktidarı ile birlikte doğal yaşam, maden ve enerji şirketlerinin çıkarlarına kurban edildi. Boğaziçi Üniversitesi’ne dışarıdan Rektör ataması yapan iktidarın bu adımı atarken heybesinde mutlaka 3-5 hedefi olduğu ise muhakkak. Bir yandan üniversiteleri lise düzeyine indiren iktidar bu aşağı çekme uğraşına Boğaziçi Üniversitesi’ni de eklemeye çalışırken, diğer yandan ‘elitist’ vb. sözlerle asıl hedefine kilitlendiğini söylemek gerekiyor. Asıl hedef, İstanbul Boğazı ve bu boğazın en güzel yerlerinden birinde olan üniversite arazisine çökme girişimi de bu yasa ile bölgenin afet bölgesi ilan edilerek gerçekleşmesi muhtemel.
Çökkent yasası
Yasa değişikliği hakkında uyarılarda bulunan gazeteci ve iklim uzmanı Önder Algedik’e yasanın amacını sorduk. Algedik, “Teklifin pek çok boyutu var. İlki daha çok inşaat, ikincisi daha çok rant, üçüncüsü daha çok konuta çökme vs. diye devam edebiliriz. Aslında ülkede son 20 yılda artan toplumsal birikime çökmede, kalan bir alana daha eklemeye çalışılıyor. Diğer bir ifade ile sermaye transferinde yeni bir boyut, yeni bir kat çıkılıyor. Nasıl 20 yıl evvel satılamaz kamu malları, 10 yıl evvel satılamaz enerji santralleri ve dağıtım bölgeleri nasıl satılıp, sermayeye katıldı ise, şimdi de başımızı soktuğumuz o evlere çökebilecekler” dedi.
Olağanüstü rant
Amacın rant olduğu açıkça görülmekte, kentlerin topyekûn dönüşüme alınması nasıl sonuçlar doğurabilir sorumuza Algedik, “Koca bir semtin, mahallenin önce insansızlaştırılması, insanların varlıklarının değerinin çok altında bir paraya el konulması ve 3-5 katlı mütevazi kent yaşamının bir gruba 8-10 belki 20 katlı bina imarı ile olağanüstü rant sağlaması ile sonuçlanacağını söyleyebiliriz. Burada Türkiye’nin mahalle yaşamının artan vatandaşlık üstünden yabancı satışı ile bir pazara dönüştürüldüğünü ve buradan da gayrimenkul pazarı yaratılarak bu rantın yatırımcılara, evlerin de dar bir kesime geçmesi hedeflenecektir” diye belirtti.
2 milyon konut boş
Sizin ‘boşkent’ olarak nitelediğiniz 2 milyona yakın konut var. Bu yasa ile aynı zamanda bu konutların değerlenmeye sokulacağını belirtiyorsunuz. Algedik’e bunu nasıl yapacaklar diye sorduk, “Çelişki de burada. 2 milyon boş ev varken yeni inşaat kolay değil. Ama siz bir bölgede binlerce insanın evine çökerseniz o boş evleri satın almak zorunda bırakırsınız. Yani artık mesele sadece evinize çökmek değil. Eviniz olmayınca o boş evlere müşteri olacaksınız. 2 milyon boş ev varken bunun başka türlü nasıl bir açıklaması olabilir ki?”
Halkın haberi yok
Meclise getirilen bu yağma girişi sizce nasıl önlenebilir sorumuza, Algedik, “Çok rahat önlenebilir. Düşünün afet diyerek evlerimize çökecekleri bu teklif 20 Ekim’de meclise geliyor, halkın haberi yok. 24 Ekim’de komisyonda görüşülüyor. Halkın yine haberi yok. 1 Kasım’da genel kurula geliyor ve halkın hala haberi yok. Niye yok? Bu teklifin tek bir cümlesinden halk haberdar olsa bunu engeller. Herkesi birleştiren bir sol politika olsa sadece bu konunu engellemekle kalmaz, fazlasını da yapar” dedi.
Muhalefet nerede?
Meclis’te sizin ‘çökkent’ olarak nitelediğiniz bu yasa görüşülürken, muhalefet partilerinin ilgisizliğini ortaya koydunuz. Bu ilgisizliğin nedenleri ne olabilir sorumuza Algedik, “Siyasi partiler de rantsal dönüşümü seviyor ve uyguluyorlar. Ankara şu an hafriyat kamyonlarının cirit attığı, çimento şirketlerinin mikserlerinin yol kestiği bir kent. CHP belediyeleri rantsal dönüşümü çok iyi uyguluyor. İkincisi ise ideolojik olarak muhalefetin ikna olması. 1 Kasım günü genel kurulda 222 muhalefet vekili görüşmede yoktu. Düşünsenize böyle bir derdi olmayan 222 muhalefet vekili. Bunu nasıl açıklayacağız? Meclis’i, yasamayı halka açmak gerekiyor. Ama bu olay özelinde herkes partisinden sorsun. Barınma konusunda, bu çökme taslağı konusunda politikaları sorsun. Hesap sorsun, neden haberi olmadığını sorsun. Bu kanunun geçmesi imkânsız. Ama kimse ifşa etmezse de geçecek” yanıtını verdi.