Bayê Cîlo’adlı ilk romanını okurları için imzalayan yazar Mehmet Akdoğan kitabı için, ‘O dönemin duyguları, o dönemin yaşantısı, bazen Kürt tarihine gidip gelen, ama geleceğe yönelik de umut veren bir dönemden bahsediyor’ dedi.
İlki Türkçe şiir kitabı, ikincisi “Destana Cizîrê” (Cizre Destanı) adlı divanla yazarlık serüvenine başlayan Kürt Yazar Mehmet Akdoğan, üçüncü kitabı “Bayê Cîlo” (Cilo’nun Rüzgarı) romanıyla okurlarının karşısına çıktı. J&J Yayınları’ndan çıkan kitabında 1990’lı yıllarda Cîlo Dağı etrafında yaşanmışlıkları kaleme alan Akdoğan, Lilav Kitabevi’nde okurlarıyla buluştu. Kitabını okurları için imzalayan Akdoğan “Bayê Cîlo” kitabının ilk romanı olduğunu belirterek, roman örgüsünün Cîlo Dağı etrafında gelişen olaylar üzerinde kurulduğunu dile getirdi. Akdoğan, “Her ne kadar Cîlo’nun etrafını konu alan ilçe ve köylerde yaşanmışsa da aslında Kürdistan’ın bütün il ve ilçelerinde yaşanan bir olay. Köylerin boşaltıldığı, failli meçhullerin ortaya çıktığı, Kürdistan’da bir rüzgar gibi esen serhildan ve yürüyüşlerin olduğu bir dönemi ifade ediyor. Benim de o dönemde yaşadığım bölgenin ve gençliğimin geçtiği bir dönem. Dolayısıyla 90 gençliğini anlatan bir kitap” diye konuştu.
Geçmişe tanıklık
Kendisinin de o yaşanan olayların tanığı olduğunu kaydeden Akdoğan, çıkan kitabını yıllarca isteyip yazamadığı bir roman olduğunu ifade ederek, “O dönemin duyguları, o dönemin yaşantısı, bazen Kürt tarihine gidip gelen, ama geleceğe yönelik de umut veren bir dönemden bahsediyor. Aslında o dönemde yaşananlar bu dönemde de yaşanıyor. Keşke o dönem herkes biraz duyarlı olsaydı, bu dönem yaşanmasaydı” ifadesinde bulundu.
Direniş edebiyatı
Kürt gençlerinden anadillerine yönelmeleri, siyasetçilerinin ise Kürtçe siyaset yapmaya yönelmesi gerektiğini belirten Akdoğan, Kürt edebiyatının “direnişten” bağımsız düşünülemeyeceğini vurgulayarak, “Elbette bu topraklarda kendiliğinden bir şey yazılmıyor. Bu toprakta yaşayan kahramanlar, bedel ödeyenlerin yarattığı zemin üzerine gelişiyor. Dünyanın en zengin, şiirleri, romanları yazılabilecek bir zemin, kendiliğinden yazılabilecek bir toprak var. Dağlarıyla, köylüsüyle, yaşadığı zindanıyla, faili meçhulüyle, direnişiyle her şey anlatabilecek bir zemin var. Dolayısıyla ben bunu yazdım diyemiyorum, çünkü o dönem kendisini yazdırmıştır bize. Bu bir borçtur. Kürt edebiyatının karakteri direniştir. Kürt edebiyatı, ulusal direniş dönemlerinde var olmuştur. Direnişten uzak bir edebiyat, bir kelime, bir cümle yazmak, bu toprağa uymayacaktır” dedi.
DİYARBAKIR