Cumhuriyetin 100. yılı, beklentilerin aksine resmi ve milli merasimlerle kutlanmak yerine bir ümmet mitingiyle ‘idrak ediyor.’ Başkan Erdoğan, İsrail’i telin mitinginde ‘mücahit’ diye kutsadığı Hamas’a desteğini yeniden ilan ediyor. Bu, tehlikeli bir dönüş çünkü Türkiye’yi riskli bir safta giderek kopma vakti yaklaşan Ortadoğu kıyametinin göbeğine sürükleyebilir. İttihatçı Enver’in şahsi ihtirasları peşinde Osmanlıyı harbe sokarak çökertmesine benzer sonuçlar yaratabilir.
Erdoğan’ın mitinginden yükselecek ‘İsrail şaşırma sabrımı taşırma’ tadında sloganların Ortadoğu siyasetine herhangi bir etki yapması beklenmemeli. Müslüman devletleri Türkiye’nin önderliğinde topyekun cihat nizamına geçireceği ya da ‘Arap sokağında’ Erdoğan karizmasını yükselteceği sanılmıyor. Hatta Gazze’de, Filistin halkında, Hamas’ın kendisinde bile herhangi bir olumlu etki yaratma ihtimali düşük.
Şaşaalı cumhuriyet merasimi yerine bir İslamcı miting ikamesi, siyasal iktidarın ardındaki muhafazakâr ya da radikal İslamcı yığınlarla birlikte seküler cumhuriyet kültürüyle nihai kopuşunu sembolize ediyor. Erdoğan, belli ki herkesin malumu olan bu kopuşu açığa vurmak için yeterli güce ulaştığı ve konjonktürün de müsait olduğu kanısında. Bu dönüşümün yaratması muhtemel toplumsal sonuçlar oldukça kaygı verici. Milli cumhuriyetin yüz yıldır yerleştirmeye çalıştığı semboller, mitler, ritüeller ve kolektif idealler (Türkleşin, modernleşin, laikleşin emirleri) İslamcı rejimin dayattıklarıyla yer değiştiriyor/değiştirecek. Dönüşümün en vurucu sembolü kişi kültü düzeyinde görülüyor. Atatürk miti, Kemalistlerin bütün hayıflanmalarına rağmen fonda gittikçe solarak sönümlenirken ön planda Erdoğan’ın sureti giderek büyütülüp parlatılıyor. Yakında sadece tek kült kalacak.
Bu dönüşüm alametleri, Erdoğan’ın bütün ‘Hamasi’ retoriğine rağmen Batı kampından nihai bir kopuş için herhangi bir somut adım atmamış olmasıyla dengeleniyor. İsveç’in NATO üyeliğine verdiği onay ve Hamas üyelerini sınır-dışı etme gibi aksi yönde göstergeler mevcut. Ama, ülkenin ekseninin her geçen gün Rusya, İran ve Çin bloğuna doğru kaydırıldığı ve Batı’nın bunu kaygıyla takip ettiği gözleniyor. İtalya başbakanının ‘mide bulandırıcı’ ifadesi ve ABD Kongresi’nin Dışişleri Bakanlığına sunduğu 110 imzalı mektup, bu kaygının dışavurumları. Latent tepkinin izleriyse, 7 Ekim’den beri arabulucu olmak için çırpınan Erdoğan ve Türk dışişlerinin hem ABD ve Avrupa ülkeleri hem de Arap ülkeleri tarafından sistematik olarak dışlanmasında görülecektir.
Ortadoğu’da kıyamet senaryoları özellikle ABD’nin denizden yaptığı yığınakla giderek yoğunlaşır ve yaygınlaşırken, müdahalenin asayişi yeniden tesis etmekle sınırlı kalması da bir ihtimal. Bu durumda Amerikan donanmasının misyonu, İsrail’i korumak ve çatışmanın Gazze ötesine yayılmasını engellemekle sınırlı olsa gerekir. Bunun yanında özellikle Irak ve Suriye’deki askeri mevcudiyetine karşı İran menşeli saldırılara misilleme de yaptığı görülüyor. Amerikan yönetiminin daha kapsamlı bir müdahaleyi istememesi için en önemli neden, kuzeyde Rusya ve Asya’da Çin’le yürüyen sürtüşme ve çatışmalar yanında güneyde bir cephe daha açmanın rasyonel olmayacağı tespiti. Ama tersi de doğru olabilir. Rusya, Ukrayna’yla meşgulken güneyde İran’a karşı ciddi bir darbe vurmak için fırsat yakalandığı da düşünülebilir. Hamas ‘işi’ İsrail’e ihale edilir; Suriye, Lübnan ve Irak’ta da Haşdi Şabi ve Hizbullah gibi İran vekalet güçlerinin imhası yolunda yeni adımlar atılır. Ardından sıra bizzat İran’ın kendisine gelecektir.
Bu senaryo karşısında, İran ve Hamas temsilcileri Moskova’da Rus yetkililerle toplandı. Hem Ruslarla toplantı hem de İran’dan henüz Erdoğan’ın eleştirel tonunda bir açıklama bile gelmemesi meselenin ciddiyeti üzerine kaygılandığının göstergesi. Moskova toplantısının hemen öncesinde Rusya, yeni bir nükleer silah testi gerçekleştirdi. Kıyamet senaryoları her daim abartılıdır ama Ortadoğu’da beliren askeri cepheleşmeler ve karşılıklı stratejik hamleler oldukça kaygı verici.
1914’te Avusturya-Macaristan veliaht prensini öldüren Sırp suikastçı muhtemelen bir dünya savaşı çıkardığının farkında değildi. Hamas da 7 Ekim saldırısını yaparken sonuçlarının boyutundan emin olmasa gerek. Yüzüncü yılında siyasal İslamcı iktidarın darbeleriyle sarsılmakta olan cumhuriyetin yurttaşları açısından ikinci bir Enver vakası karşısında uyanık olmak önem taşıyor. Sonra ‘Almanlar yenilince biz de mağlup sayıldık’ diye yüz yıl daha ağlarsınız…