İHD Amed Şubesi ve kayıp yakınları, 22-26 Ekim 1993 tarihinde Licê’de katledilen 17 yurttaşın faillerinin bulunmasını istedi. Êlih’te ise 1995 yılında Mardin’de gözaltına alınan Abdurrahman Coşkun’un akıbeti soruldu
İnsan Hakları Derneği (İHD) Amed Şubesi ve kayıp yakınları, “Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın” eyleminin 768’incisini Rezan (Bağlar) ilçesinde bulunan Koşuyolu Parkı’ndaki Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirdi.
Bu haftaki eylemde 22-26 Ekim 1993 tarihlerinde Amed’in Licê (Lice) ilçesinde katledilen 17 yurttaşın faillerinin bulunması istendi. Eylemde, Tütiye Talan, Tahir Kozat, Zana Mercan, Suna Cantürk, Dilbirin Cantürk, Hüseyin Cantürk, Ali Canpolat, Hüseyin Boğa, Salih Boğa, M. Rezzak Yıldırım, Abdullah İzgi, Mehmet Kaya, Mustafa Çakır, Zana Çakır, Halil Doğan, İmam Mehdin Güler, Öğretmen Nurettin Soyer fotoğrafları taşınırken açıklamay İHD Amed Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Ali İhsan Demirtaş okudu.
Ali İhsan Demirtaş, JİTEM tim Komutanı Tünay Yanardağ’ın, birçok PKK’linin Lîce’ye girdiğini iddia ederek Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ı ilçeye yönlendirdiğini, helikopterle Lîce’ye giden Bahtiyar Aydın’ın, olağandışı hiçbir durum olmaması rahatlığı içerisinde İlçe Jandarma Bölük Komutanlığı bahçesinde yaveri ile sohbet ederken “kanas” tipi suikast silahıyla vurularak yaşamını yitirdiğini ifade etti.
‘İlçe halkı göçe zorlandı’
Bahtiyar Aydın’ın vurulması bahane edilerek ilçede sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini kaydederken tüm gün ve gece boyunca ilçe güvenlik güçlerince tarandığını söyleyen Demirtaş, şöyle devam etti: “Bazı görgü tanıklarının anlatımına göre; taramanın başlatılmasıyla birlikte bir asker halka seslenerek, ‘Biz bir generali öldürdük siz kimsiniz, hepinizi geberteceğiz’ diye bağırır. Olayın hemen ardından ilçeye giriş çıkışlar yasaklanır. Operasyon sırasında Lice’nin dış dünyayla bağlantısı günler boyunca kesilir. Olaylarda 3’ü güvenlik görevlisi 17 sivil olmak üzere 20 kişi yaşamını yitirir. Onlarca insan ateşli silahla yaralanır. Bazı ev ve işyeri güvenlik güçlerince yakılır. Toplamda 401 ev ve 242 işyeri hasar görür. İlçe 4 gün boyunca, parlamenterlerin, siyasetçilerin, Sivil Toplum Örgütü (STÖ) temsilcilerinin ve halkın giriş çıkışına kapatılır. Kolluk görevlileri dönemin Başbakan Yardımcısı Deniz Baykal’ın dahi ilçeye girişine izin vermez. 3 ay içinde yüzlerce kişi göçe zorlandığı için ilçenin nüfusu beşte bir oranında düşer. 1993 yılında olay ile ilgili başlatılan soruşturma 20 yıl sonra tamamlanır. Dönemin Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı Eşref Hatipoğlu ve Üsteğmen Tünay Yanardağ’ın sanık olduğu kamu davasının yargılamasına başlanır fakat iki sanıkta hiçbir zaman tutuklanmaz, haklarında adli kontrol hükümleri dahi uygulanmaz. Katliamdan 30 yıl sonra iki sanığın da ölmüş olması sebebiyle dava hakkında düşme kararı verilir.
Olayın meydana geldiği günden davanın düşürüldüğü tarihe kadar, faillerin tespiti ve yargılanması amaçlanmamış, aksine failler cezasızlık zırhıyla korunmuştur. Bölgede özellikle son otuz yılda benzer suçların faillerine dönük yürütülen soruşturma ve yargı süreçleri aynı biçimlerde sürdürülmekte ve aynı neticelerle sonlanmaktadır. Lice katliamı davasında da gördüğümüz üzere, bölgede sivilleri katleden kolluk görevlilerine karşı yargı birimi; bir adalet mekanizması gibi çalışmaktan uzaklaşmış, suç niteliğindeki eylemleri meşrulaştırma ve failleri aklama mekanizmasına dönüşmüştür.”
‘Cinayetler aydınlanana kadar mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz’
Demirtaş, bir kez daha Licê’de katledilenleri saygı ile andıklarını ve yakınlarına başsağlığı dilediklerini söyledi. Demirtaş, “Bu coğrafyada işlenen her bir gözaltında zorla kaybetme ve faili meçhul cinayet aydınlanana kadar adalet mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz” dedi.
Katledilenlerin isimleri
Katliamda yaşamını yitirenlerin ismi şu şekilde: “Tütiye Talan (66), Tahir Kozat (70), Zana Mercan (16), Suna Cantürk (4), Dilbirin Cantürk (2,5 ), Hüseyin Cantürk (13), Ali Canpolat (25), Hüseyin Boğa (34), Salih Boğa (29), M. Rezzak Yıldırım (65), Abdullah İzgi (40), Mehmet Kaya (32), Mustafa Çakır (40), Zana Çakır (18), Halil Doğan (70), İmam Mehdin Güler (47), Öğretmen Nurettin Soyer.”
Açıklama oturma eylemi ile son buldu.
Babası da işkence ile katledilen Coşkun’un akıbetini sordular
Êlih’te (Batman) de İHD ve kayıp yakınları, eylemlerinin 604’üncü haftasında Gülistan Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya geldi. Burada konuşan İHD Şube Yöneticisi Sinan İslam Gegin kayıpların akıbetini sonuç alınıncaya dek sormaya devam edeceklerini söyledi.
Gözaltına alındı bir daha haber yok
Gegin, bu hafta 29 Ekim 1995 yılında Mardin’de gözaltına alınan Abdurrahman Coşkun’un akıbetini sormak için toplandıklarını belirterek, “Dargeçit’in Ulaş köyündeki eve 29 Ekim 1995 tarihinde gece saat 03.00 sıralarında askerler baskın düzenlenerek Abdurrahman’ı gözaltına aldılar. Bu arada aynı köyden 6 kişi daha gözaltına alınmıştı. Ertesi günü aile, Dargeçit Savcılığına ve Askeri tabura Abdurrahman’ı sordu. ‘Abdurrahman biz de’ dediler. İkinci günü ailesi hem savcıya hem de taburdakilere Abdurrahman’ı tekrar sordu. ‘5 kişiyi bıraktık, iki öğrenciyi de Mardin’e gönderdik’ dediler. 9 gün boyunca hep aynı cevabı alan aile, Abdurrahman’ın hayatından iyice endişe etmeye başladı. Mardin’e gidip tekrar Abdurrahman’ı savcıya soran aile, serbest bırakıldığı yanıtı aldı. Başvurular hep sonuçsuz kaldı. Babası da köy ortasında işkence edilerek öldürülen Abdurrahman Coşkun’dan bir daha haber alınamadı” dedi.
Açıklama oturma eylemi ile son buldu.
AMED \ ÊLİH