Aralarında çok sayıda, siyasetçi, sanatçı ve aydının olduğu ve toplumsal sorunların diyalog ve uzlaşı kültürüyle çözülebileceğini ifade eden ‘Barışa Çağrı Deklarasyonu’nun imzacıları, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın barışın toplumsallaşmasında çok önemli katkılar sunacağının altını çizerek tecridin son bulmasını istedi
Kurdistan’da her geçen gün derinleşen savaş ve saldırı politikalarına karşı aralarında çok sayıda akademisyen, siyasetçi, sanatçı, yazar, gazeteci ve aydının bulunduğu her kesimin imzacısı olduğu bir grup, “Barışa Çağrı” ismiyle yayınlayacakları deklarasyonu, Taksim’de bulunan Elit Word Otel’de basın toplantısı ile açıklandı.
“Barışa Çağrı” yazılı pankartlar ile donatılan toplantı salonunda, ulusal ve uluslararası basından da çok sayıda gazeteci yer aldı. Toplantıya, deklarasyon metninin imzacılarından çok sayıda akademisyen, siyasetçi, sanatçı, yazar, gazeteci ve aydının yanı sıra sivil toplum örgütü temsilcileri ile siyasetçiler de katıldı.
Barış sadece savaş politikalarının son bulmadı değildir
Toplantı İnsan Hakları Derneği (İHD) Onursal Başkanı Akın Birdal’ın açılış konuşması ile başladı. Akın, “Silahlar dursun istiyoruz ve insanlara reva görülen bu katliamların son bulmasını istiyoruz” sözleriyle konuşmasına başladı. Silahlanmanın arttığını belirten Akın, “Tam da bu noktada barışı sağlamak, özgür ve eşit yaşamak çok önemli. Küresel iklim krizi savaşı kızıştıracak ve hızlandıracak. Kim iş ekmek ve özgürlük istiyorsa, önce barış istiyor. Bu, Türkiye’de daha da önem kazanıyor. İki yıl önce ‘Tecride son’ diye bir konferans olmuştu burada. Ama ne yazık ki tecrit son bulmadı. O nedenle barış sadece savaş politikalarının sona ermesini değil, demokratikleşmenin de önünü açacak” ifadelerini kullandı.
Muhalefet olmak sessiz kalmamaktır
Bölgesel savaşların yaşandığını söyleyen Akın, “Özellikle Türkiye ve Ortadoğu, savaşın en ağır sonuçlarını yaşayanlardan biri. Ukrayna, Gazze ve Rojava halklarına reva görülen katliamlar iki yıldır sürüyor. Ne oldu da Gazze’de bir anda savaş karşıtı oldular. Örneğin Zap ve Metina’ya Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) girmesine karşı savaş kaygılarımızı dile getirmiştik. Ancak iki gün sonra, ‘Askerlerimizin ayağı taşa değmesin’ dediler. Muhalefet olmak nedir, hegemonyanın, ezilen halkların uğradıklarına sessiz kalmamaktır. Kürt sorunu çözülmeden Ortadoğu halklarına barış ve demokrasi gelmez. Eğer Ortadoğu’ya barış gelecekse Filistin ve Kürt halkıyla barışarak, onların bu coğrafyada özgürlüklerini sağlayarak olasıdır” şeklinde konuştu.
Tecridin kapısı, demokrasinin kapısıdır
Bir kere daha çağrıda bulunan Akın, “Kürt sorununun Türkiye’de demokratik çözümü tecridin kapısını açacaktır. Tecridin kapısı, demokrasinin kapısıdır. Tecritteki ısrar, Kürt sorununun demokratik ve barışsız çözümdeki ısrardır. O nedenle yeniden çağrı yapıyoruz, silahlanmaya hayır diyoruz. Yeniden barış istiyoruz. Ve herkesin barış çağrıcısı olmasını istiyoruz. Örneğin bugün Cumartesi Anneleri yeniden polis engeliyle karşılaşıp gözaltına alındı. Barışa, hakikate ve adalete ulaşabiliriz” sözleriyle seslendi.
Çok sayıda kişinin katıldığı açıklamada basın metnini ise Nimet Tanrıkulu okudu.
Çözüm sürecine vurgu
Tanrıkulu, Türkiye’nin Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yollardan çözümü için 1993 yılından itibaren belirli girişimlerle devam eden süreçlerin sonuncusunun 2013-2015 yılları arasında yaşadığını hatırlattı. Yaşanan bu son girişim de başarısızlıkla sonuçlandığına vurgu yapan Tanrıkulu, “ Bahsi geçen ‘çözüm sürecinde’ önemli gelişmeler de yaşandı. Bu süreçte Türkiye’de ilk defa çatışmasızlık ortamı ve ciddi bir toplumsal huzur ve barış iklimi sağlandı. İmralı’da Hükümetin bilgisi dahilinde gerçekleştirilen görüşmeler, bu iklimi sağlayan en hayati faktörlerden birisi oldu. Toplumun geleceği için son derece belirleyici olan bu diyalog süreciyle ilgili özel bir kanun bile çıkarıldı” dedi.
Sürecin en önemli özelliği
2013-15 sürecinde hükümet tarafından Akil İnsanlar Heyeti’nin oluşturulduğunu hatırlatan Tanrıkulu, bu kapsamda tüm Türkiye’de Barış ve Çözüm Süreci’nin tartışılarak önemli raporlar oluşturulduğunu söyledi. Tanrıkulu, “Akil İnsanlar Heyeti’nin Türkiye’nin yedi bölgesinde yaptığı çalışmalar ışığında hazırladığı raporların ortak önermesi, Kürt sorununun barışçıl yollarla çözümünün mümkün olduğu ve halkın buna desteğinin de tam olduğu yönündeydi. Tarihsel önemde gelişmelerin yaşandığı bu sürecin en temel özelliği hükümetin ve devletin birinci muhatap olarak görüştükleri kişinin, Kürt tarafının da işaret ettiği gibi Abdullah Öcalan olmasıydı” diye konuştu.
Çoklu kriz sarmalı
Barış ve Çözüm Süreci’nin akamete uğramasıyla Türkiye’nin hızla bir çatışma ve buna bağlı olarak gelişen ekonomik kriz başta olmak üzere çoklu kriz sarmalına girdiğinin altını çizen Tanrıkulu, şöyle devam etti: “24 Temmuz 2015’ten beri kesintisiz ve derinleşerek Türkiye, Irak ve Suriye topraklarında devam ede gelen bu süreç, gelinen aşamada ülkeyi siyasi, hukuki, ekonomik, ahlaki, kültürel vb. birçok alanda güçten düşüren, yozlaştıran ve çürüten bir noktaya sürüklemiştir. Bu dönemde Türkiye’nin rejimi, tamamen otoriter bir rejime dönüşmüştür. Öte yandan Türkiye’deki siyasi ve toplumsal muhalefet, Kürt sorununun çözümsüzlüğünden beslenen bu dönüşümün önüne geçememiştir. Otoriter yönetim, etkisini yoğun bir biçimde siyasi muhalifleri üzerinde göstermiş; yargı daha fazla siyasallaşmış, hapsetme politikası temel bir baskı aracı haline gelmiştir. Rejimin siyasi hedefleri doğrultusunda şekillenen bu dönem öyle bir aşamaya gelmiştir ki mevcut yasalar bile İmralı Ada Hapishanesi örneğinde olduğu gibi uygulanamaz hale gelmiştir. Ulusal ve uluslararası mevzuat, içtihat ve hukuk değerlerinden ciddi anlamda bir sapma ve içe kapanma süreci yaşanmıştır.”
En acil insanlık görevi
Toplumsal barış inşasının demokratik bir sistemin en temel zemini olduğunu ifade eden Tanrıkulu, barış konusunda kurucu görev ise çoğulcu, kapsayıcı ve dinamik yapısıyla toplumsal hareketlere ve Meclis’te grubu bulunan siyasi partilere düştüğünü söyledi. Tanrıkulu, toplumsal muhalefetin ve parlamentonun savaş politikalarına karşı çıkarak, demokratik çözüm ve barış sürecini zorlaması, her iki zemini karşılıklı besleyerek güçlendireceğini ifade etti. Barış sürecinin inşası, bir yangın yerine dönüşen Ortadoğu gerçekliğinde bugünün en acil insanlık görevi olduğunu belirten Tanrıkulu, “Barışın tarafında savaşın karşısında olmak ilkesel bir meseledir. Filistin’de, Kuzey ve Doğu Suriye’de, Irak’ta, Karabağ’da, Ukrayna’da insancıl hukuka aykırı uygulamaların her birinin karşısındayız, eleştiriyoruz. Ölümler ve zorunlu yerinden edilmeyle sonuçlanan bu politikalara ses çıkarılmaması, özellikle barış siyasetinin eksikliğinden ya da güçsüzlüğünden kaynaklanmaktadır. ‘Yurtta barış dünyada barış’ ilkesinin ‘Türkiye’de barış Ortadoğu’da barış’ biçiminde ikirciksiz bir şekilde savunulması gerekmektedir” diye konuştu.
‘Barış siyasetini güçlendirin’
Toplumsal sorunların diyalog-uzlaşı kültürüyle; eşitlik, adalet ve özgürlük değerleri referans alınarak çözülebileceğinin altını çizen Tanrıkulu, son olarak şunları söyledi: “Bunun yolu ise amasız-fakatsız, içeride-dışarıda halkların eşitlik temelinde bir arada yaşamını savunmaktan geçmektedir. Çabamız, barışı aramak üzerinedir ve barış yolcusu olabilme cesaretine dairdir. Meşakkatli ama bir o kadar da onurlu bu yolun sonunda sağlanacak olan barış hali, toplumsal sağlığımızın inşasını da var edecektir. Barışın savunulması ve inşasında 1993-2015 tarihleri arasındaki girişimlerde görüldüğü üzere inisiyatif alıp çözüm üretebilecek muhatapların başında Abdullah Öcalan gelmektedir. Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünde kritik önemde rolü olan Öcalan, 32 aydır her türlü Anayasal ve yasal hakkından mahrum bırakılmıştır; kendisinden ailesi ve avukatları haber alamamaktadır. Bizler bu hukuksuzluğun bir an önce kaldırılarak Öcalan’ın haklarına saygı duyulması gerektiğini vurguluyoruz. İnşasının Türkiye adına tarihsel önemde olduğuna inandığımız barışın toplumsallaşmasında Öcalan’ın çok önemli katkılar sunacağını düşünüyoruz. Buradan hareketle Hükümeti, hukuksuz tecrit uygulamalarına son vermeye çağırıyoruz. Siyasi ve toplumsal muhalefeti ise barış siyasetini güçlendirmeye davet ediyoruz.”
Saldırılara ses çıkarmalıyız
Okunan metnin ardından söz alan imzacılardan Akademisyen Fatma Gök de, güzel bir dünyada yaşama özleminin giderilmesi gerektiğini vurgulayarak, Orta Doğu’da büyük insanlık dramları yaşandığını ifade etti. Dünyada demokrasi ve özgürlük güçlerinin Filistin’e dönük saldırılara ses çıkarmaya çalıştığını belirten Gök, Kuzey ve Doğu Suriye ile Filistin’e dönük saldırıların bir düşünülmesi gerektiğini kaydetti.
Barışı kurana kadar peşini bırakmayacağız
“Savaşları herkesin derdi haline getirme” amacında olduklarını dile getiren Gök, “Halkların silaha, savaşa değil; barışla nasıl daha fazla yol alınması yönünde ses çıkarması, harekete geçmesi gerekiyor. Ve gerçekten bunu hayata geçirmemesi için sınanıyor. Bu çağrı umuyorum daha büyük kitleleri harekete geçirecek. Barışı kurana kadar bunun peşini bırakmayacağız” dedi.
Önce barışa inanmak lazım
Barışın sağlanması için ciddi çabalar verdiklerini belirten Kürt siyasetçi Ahmet Türk ise, “Barışı sağlamak için önce barışa inanmak lazım” dedi. Türk, halkların hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesi gerektiğini, fakat bu anlayışın olmamasından kaynaklı bugüne kadar barışın sağlanamadığını kaydetti. Orta Doğu’nun “barut fıçısı” haline geldiğini söyleyen Türk, hem Kürt hem de Türk halkının demokratik değerler etrafında buluşan bir sistem kurması ve geleceği örmek için çaba göstermesi gerektiğini vurguladı. Orta Doğu halklarının bir araya gelerek barış için çaba göstermesi gerektiğini belirten Türk, “Barışın geleceğimiz için ne kadar önemli olduğunu ve Orta Doğu’daki bu kaosun bizi yarın nasıl etkileyeceğini görerek bizi desteklemesi lazım. Türkiye Kürtleri kucaklayacak bir siyaset ve anlayış gösterseydi, bugün Orta Doğu’da güçlü bir devlet olurdu. Ama maalesef herkesi Kürtleri sindirmeye çalışan mantık devam ediyor” ifadelerini kullandı.
Barışa katkı çağrısı
Abdullah Öcalan şahsında bütün Kürtlerin sindirilmeye ve susturulmaya çalışıldığına dikkat çeken Türk, “Sorunların demokratik yöntemlerle çözülmesi gerektiği noktasını Öcalan’la görüştüğümüz süreçte de belirtmiştik. Bugün burada çok değerli dostlar var ama isterdim ki Kürtleri haklı gören insanlar da olabilseydi veya sesimiz onlara ulaşabilseydi” diyerek herkesin bir araya gelerek, barışa katkı sunması gerektiği çağrısında bulundu.
İmzası bulunan isimler ise şöyle:
Abdulhakim Daş, Ahmet Asena, Ahmet Faruk Ünsal, Ahmet Türk, Ahmet Uçar, Akın Birdal, Ali Duran Topuz, Ali Kenanoğlu, Atilla Yüceak, Ayşegül Devecioğlu, Azad Barış, Bahadır Altan, Birgül Asena Güven, Canan Kaplan, Canan Yüce, Cavit Uğur, Celal Fırat, Cengiz Çiçek, Cevdet Bağca, Dilek Gökçin, Doğan Özgüden, Ekin Yeter Moray, Elif Torun Öneren, Ender Öndeş, Erdal Doğan, Erdoğan Yalgın, Eren Keskin, Erol Katırcıoğlu, Esengül Demir, Fatma Gök, Ferda Koç, Feryal Öney, Fikret Başkaya, Filiz Kerestecioğlu, Gamze Taşçı, Gülsüm Ağaoğlu, Hakan Öztürk, Hakan Tahmaz, Hasan Cemal, Hayrettin Belli, Hüseyin Aykol, Hüseyin Ayrılmaz, Hüsnü Öndül, İnci Hekimoğlu, İnci Tuğsavul, İrfan Aktan, Jülide Kural, Kadriye Doğan, Kanber Saygılı, Kezban Konukçu Kok, Mert Büyükkarabacak, Mukaddes Erdoğdu Çelik, Musa Kulu, Müslüm Yücel, Namık Koyuncu, Nejat Taştan, Nesimi Aday, Nimet Tanrıkulu, Orhan Alkaya, Oya Ersoy, Oya Öznur, Özgür Karabulut, Özgür Müftüoğlu, Pakrat Estukyan, Perihan Koca, Pınar Aydınlar, Rıdvan Turan, Seda Berzeg, Serhat çakmak, Sinan Gökçe, Suna Aras, Şanar Yurdatapan, Yaşar Güven, Zeki Gül, Ziya Halis, Ertuğrul Barka, Ertuğrul Mavioğlu, Ercan Altuntaş.
İSTANBUL