Yine önümüze çıkardıkları, açık büfe seçim menüsü. Hepsi tatsız, üstelik ekşimeye yüz tutmuş geçen haftadan kalma artıklarla kotarılmış seçenekler. Ve yine tezgah altına itmeye çalıştıkları, yine bir başına bırakılmış, yine topluca lanetlenmiş HDP.
Çünkü memleketin bütün tersaneleri onların elinde. Kaza anında gemiden ilk atılacak yükü onlar belirlemiş.
Şunu çok iyi biliyoruz ki HDP’ye tahammülleri kalmamıştır. HDP, sistemin çarklarına girmiş bir çomaktır. Demokrasi müsamerelerinde kimsenin oynamak istemediği Ermeni’dir. Erdoğan AKP’sinin hızla düşüşe geçmesiyle birlikte bu müsamereden atılması şart olmuştur. CHP de her zamanki Pişekar’lığıyla el vermiş, nefes vermiş, can çekişen AKP’ye destek olmuştur.
İl-ilçe yöneticileri, belediye başkanları, milletvekilleri, eşbaşkanları hapse atılmış, göğsüne kayyumlar atanmış bir partinin usulca sahneden silinmesini; bir başka bahara dek sesini çıkaramamasını beklerdi, açık büfe sasıları. Seçilmişlerimizi ‘etkisiz hale’ getirmeye çalışarak becereceklerdi akılları sıra.
Baskın bir seçimle, barajın karşısında bir başına bırakarak bir kez daha HDP’ye son darbeyi vurmaya çalışıyor ahmaklar.
Ak Gezerlerin ve necip devletimizin beklediği basübadelmevt, HDP’nin bu barajı aşamamasıdır: HDP’siz bir parlamento, seçim matematiğinin aşikar cilvesiyle bütün HDP oylarına ve milletvekilliklerine konuveren bir AKP. Haydi bir on yıl daha sahtekar batının gözünde de meşruiyetini perçinlemiş dünya liderimiz: Baba Erdoğan.
Bu hedefe kilitlenmiş kafalar, biz yenilene dek seçimleri; aynı sinekli açık büfeyi önümüze koyacaklar. Bu konuda göze alabildikleri katliamları, siyasi cinayetleri gördük, biliyoruz.
İşte şimdi şunu söylemenin tam zamanıdır.
Bu memleketin bütün beyazlarının, kendini beyaz sananların, bu hedefe omuz verdiklerinde beyaz rütbesi almayı bekleyenlerin görmesi gereken şudur: HDP’siz bir parlamento, meşru değildir.
Mücadelesiz bir siyaset alanı, demokrasi değildir.
Bizleri; 6 milyonu halı altına süpürerek kendinize bereketli bir ömür, çocuklarınıza mutlu bir gelecek bırakabileceğinizi zannetmeyin.
Bu adaletsizliği taşıyabilen vicdanlardan bir millet çıkmaz.
***
Biricik yoldaşımız Demirtaş hakkında söyleyecek fazla bir şey yok. O, duruşuyla, sözüyle kendini aşikar edebilen cesur yoldaşlarımızdandır. Ancak birkaç şey hatırlatmakta yarar var elbet. Yıllar önce Özgür Gündem’de şöyle yazmışım:
‘Selahattin Demirtaş, mücadelesinin meşruiyetini asla iktidar hakemlerinin tartısına bırakmayan kuşaktan. Kendisine anadilini yasak edenlerin dilini onlardan daha iyi öğrenip kendi kişisel gelişimini dünyayla tartarak gerçekleştirmiş bir sosyalist o. Antlarla, bayraklarla, linçlerle, coplarla, hakaretlerle üstüne kalkan şehirlerde Kürt Özgürlük Mücadelecisi olarak varolabilmenin onurlu yordamını bulmuş bir siyasetçi. Hiçbir zaman stüdyoların çiğ ışığı altında itirafa zorlanmayı sigaya çekerek mahçup bir gülümsemeyle lafı dolandırmıyor. Ne de bizimki gibi öfkeden tarazlanmış çıkıyor sesi.
Gençliğine rağmen bir an olsun bizi mahçup etmeyen duruşuyla sevdik onu.
Kibirsiz. Ama ciddi. Siyaseti bir şov sahnesi değil, bir dürüstlük ve içtenlik meydanı olarak gören halini sevdik.
Hiçbir soru karşısında kaçamak cevap vermeyişini; devletsever, ırkıbütün rakiplerini sükuneti ve aklıyla hizaya getirişini.
Karşımızda kimseyle düşman olmayı kabul etmeyen, en gözü kanlı niyeti bozukları bile ‘hiçbirinizle dövüşemem’ tavrıyla hizaya getirebilen bir fikir insanı var çünkü.
Siyasetçiden öte bir aydın. Bir siyasetçinin hedef duygusuna sahip ama bir aydının tenezzülsüz hakikat aşkı onun için her şeye galebe çalıyor. Bunun kitleler tarafından derinden hissedildiğine inanıyorum. İnanmak istiyorum.”
Selahattin Demirtaş’ı o günden sonra daha da iyi tanıdık.
Çünkü onun göğüs kafesi geniş; yüreği gözlerinden taşıyor.
Hayata her dilden seslenmeyi biliyor; cömert.
Çirkin rakipleri karşısında çirkinleşmedi; öfkeyi bal eyledi.
Bütün doğal müttefiklerini korkmadan, çekinmeden, birini atlamadan, görmezden gelmedi yanına çağırdı.
Yoldaşımız. Çünkü yol, onunla güzel.