“Benim kitaplarımı okuyan katil olmasın, savaş düşmanı olsun. İnsanın insanı sömürmesine karşı çıksın. Kimse kimseyi aşağılayamasın. Kimse kimseyi asimile etmesin… Beni okuyanlar yoksullarla birlik olsunlar, cümle kötülüklerden arınsınlar.” (Yaşar Kemal)
***
Öyle ustalar vardır ki halkın bağrından doğar, bütün bir ömrünü ve sanatını yine onlara adar ve bu sayede halkın gönlünde yer ederler. İşte yukarıda sözlerini alıntıladığım, edebiyatımızın önemli kalemi Yaşar Kemal böyle bir profil çizdi hep.
Türkiye ve dünya edebiyatına seçkin eserler kazandıran Yaşar Kemal doğumunun100. yılında çeşitli etkinliklerle anılıyor.
İstedim ki 100 yaşındaki bu çınarı bize bıraktığı her biri birer manifesto niteliğindeki birkaç sözüyle analım.
Yaşar Kemal, yazdıklarıyla ve duruşuyla yerelden evrensele uzanan bir değerdir.
Yazdıkları kendi deyimiyle “mecbur adam”ların öyküleridir. Yani ezilen, sömürülen ve yeri geldiğinde başkaldıranların safındadır.
Angaje edebiyatın en iyi örneklerindendir: “Ben ‘angaje’, bağımlı bir yazarım, kendime ve söze ve insanın onuruna bağımlıyım” demişti sağlığında. Bu duruşunu yargılandığı bir davada yargıçlara karşı da söylemişti:
“Benim yazılarım halkımıza birer çağrıdır. Öncelikle batıdaki, doğudaki çocukları, savaşta ölmüş anaları çağırıyorum. Bu savaş en çok sizin yüreğinizi yaktı. Herkesi çağırıyorum, sayın yargıçlar sizleri de bu savaşı durdurmak isteyenlere katılmaya çağırıyorum. Bu ülke hepimizindir ve bu ülke insanlık tarihinde çok uzun yaşamaya layıktır. Hem de onuruyla yaşamaya … Unutmayalım ki, bir ülkenin insanlarının onuru en azından toprağı kadar kutsaldır. Benim taraf tutmam kadar doğal ne var ki… Kendimi bildim bileli Türkiye’nin halklarının yanındayım. Kendimi bildim bileli zulüm görenlerle, hakkı yenenlerle, sömürülenlerle, acı çekenlerle, yoksullarla birlikteyim.”
Yaşar Kemal, dünya görüşüyle sanatını bir bütün olarak gördüğünü, halka ve doğaya olan inancını, sanatının emekçi ve mazlumların çıkarlarının emrinde olduğunu dile getirmiş ve bu gerçeklikte yazmıştır.
Kürt sözlü edebiyatındaki kilam ve stranlar başlıca beslenme kaynakları olmuştur. Öyle ki: “Dengbej Evdale Zeynike Kürtlerin Homeros’udur, benim de fikir babamdır” diyebilmiştir.
***
Köylüler yayladan döndüklerinde doğduğunu, bunun da ekim ayına denk geldiğini söylemişti.
Aslen Van-Erciş yolu üzerindeki Muradiye ilçesine bağlı bir köylü ailenin çocuğu olan Yaşar Kemal’in yaşamı zaten başlı başına bir romandır.
Yedi yıl boyunca susan bir çocuk… Beş yaşındayken babası gözleri önünde öldürüldüğü için oniki yaşına kadar konuşma yetersizliği çekmiş, daha sonra da bir kaza sonucu tek gözünü kaybetmiş.
Okulu ortaokuldayken bıraktı. Çalışmak zorundaydı, ırgatlık, amelelik, pirinç tarlalarında su bekçiliği, arzuhalcilik, öğretmenlik, kütüphane memurluğu gibi işlerde çalıştı.
Yaşadığı toprakların insanı, yağmuru, ağacı, rüzgarı, dağları ve ovaları onun okulu oldu. O okulda eğitti kendini.
Onun sözleriyle başladık yazıya, yine onun sözleriyle bitirelim: “Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa, şimdi en güzel şiir, barıştır… Sistem tek tip insan yetiştiriyor. Oysa dünya onbinlerce çiçekli bir kültür bahçesidir; Her çiçeğin ayrı bir rengi ve kokusu vardır. Bir çiçeğin koparılması bir rengin, bir kokunun yok olmasıdır. Tek dile, tek renge kalmış bir dünya hapı yutmuştur. Bu felaketin önlenmesi için demokrasiden başka çare de yok. Gözleri kocaman çocuklar için değer.
Mücadeleye değer. Bir hayat pahasına da olsa değer.”
Evet. Değdi… Acılarını yazdığı Emeni, Êzidî, Süryani, Kürt, Türkmen bilcümle halkların gönlünde daha yıllarca kendini duyumsatacak. Ve Abdi Ağa’lar oldukça, İnce Memed’ler de hep var olacak, hep direnecek.
Emeğine selam olsun.