Dünya tekrar bir İsrail ile Filistin savaşına tanık oluyor. Esasında bu savaşın bu hale gelmesi önlenebilirdi. Ama bunu önlemek birilerinin işine gelmiyordu. Ukrayna- Rusya savaşı diyalog ile çözülebilirdi ama savaş tercih edildi. Hatta bu savaşın uzaması için taraflar çaba harcadılar. Olan her zamanki gibi iki ülkenin halklarına oldu, yaşam işkence haline geldi. HAMAS söylentilere göre bu saldırısını çoktandır planlamış ve Mısır İsrail’i saldırı konusunda uyarmış. MOSSAD bu konuları nasıl atlamış bu bilgiyi bilmesine rağmen. Kafalarda büyük soru işareti yaratıyor. Adeta saldırmak için bahane arayan bir tutum sergilemişler. HAMAS binlerce fişek ile saldırıp İsrailli insanları öldürünce kimse ilginç bir şekilde, İsrail halkının uğradığı mağduriyeti dile getirmiyor. Varsa yoksa Filistin halkının mağduriyeti. Elbette İsrail’in yaptığı insanlık suçudur, soykırımdır buna dur demek gerekir, hem de uluslararası mahkemelerde dava edilmelidir. Aslında ne Filistin halkı ne de İsrail halkı böyle bir savaşı onaylamıyor. Barış için İsrail halkı yürüyüş yapıyor Tel- Aviv’de ve hükümeti protesto ediyor. Dünya Filistin halkına destek veriyor doğru bir duruş ama HAMAS’ın yaptıklarını es geçiyor. Türkiye ise direk olarak HAMAS’ın yanında yer alıyor. AKP-MHP hükümeti İstanbul Atatürk Havaalanı meydanında “Filistin (HAMAS mitingi) mitingini” düzenliyor. (28 Ekim miting serbest, 29 Ekim Cumhuriyet kutlamaları iptal). Hani tarafları diyaloga çağırıp barış çalışmalarının garantörlüğünü yapacaktınız? Bir taraftan “garantörlük” rolünü almak istiyorsunuz diğer taraftan da taraf olarak iç siyasete giriş yapıyorsunuz. Dünya âlem biliyor “cihadist” örgütlerin destekçisi olduğunuzu. Kürtlere karşı Türkiye hükümetinin Rojava’da yaptıklarının Netanyahu’nun Filistin halkına yaptığından farkı ne? Afrin merkezini ele geçirdiğinizden bahsediyorsunuz, orası kimin toprakları; Suriye’nin, orada yoğunlukta kimler yaşıyor KÜRTLER. El- Nusra gibi örgütler şehri talan edip insansızlaştırdılar. Türk askeri de oraya girerek işgal etti. İlk önce kendi yaptıklarınıza bakın, sonra akıl verin etrafınızdakilere bir zahmet. Bu yapılanlar hiçbir şekilde barışa atılan adımlar değildir, aksine savaşı sürdürmeyi istemektir.
Devrimci Kürt ve Türk gençleri Filistin’in haklı mücadelesine destek olmak amacıyla İsrail’e karşı savaşıp şehit düştüler. Bazıları da İsrail hapishanelerinde kaldı. Filistin, Kürdistan, Vietnam, Güney Afrika ve Latin Amerika 60’lı ve 70’li yıllarda Avrupa’daki 1 Mayıs mitinglerinin en önemli konularıydı. “Özgürlük, Barış, Savaşa Hayır” sloganları inletirdi meydanları. O zamanlar yanımızda Müslüman kardeşlerimiz yoktu. Ülkelerin faşist hükümetleri de devrimci gençliğin protestolarından nasibini alıyordu. Seneler sonra Irak hükümeti Halepçe Katliamı’nı yaparken Arafat, Saddam’a desteklerini sundu. Ahmed Yassin adlı din adamı da Enfal soykırımında “Kürtlerin öldürülmesi helaldir” fetvasını verdi. Şimdi de Mahmud Abbas, aynı benzerlikte bir yaklaşım içinde; “Savaş uzun sürerse, İran ve Suriye de bu savaşa dâhil olursa, sonunda Kürdistan kurulma ihtimali olabilir” diyor. Yahu sen ilk önce kendi halkının özgürlüğü için çalışmalarını yürüt.
Konu Kürt ve Kürdistan olunca Türkiye de, Suriye de, İran da aynı görüşte birleşebiliyorlar. Fransız kimyacı Lavoisier giyotine giderken matematikçi arkadaşına “kafam sepete düştüğünde gözlerime bak. Eğer iki kere göz kırparsam insanın kafası kesildikten sonra da beyin bir süre daha düşünmeyi devam ettirir” diyor. Bu olay gerçekleşir. Lavoisier’in son vasiyeti ve ispatı bilimselliğin yüzyıllar sürecek meşalesidir. Gel gör ki, kafası başındayken bile düşünemeyen, düşünmekten aciz, hissetmeyen bir çağın içindeyiz. Orta Doğu’da barışı düşünen, isteyen, bunun için çabalayan bir devlet aklı olmadığı müddetçe, her kapının ardında karşımıza çıkan, hep savaş olacaktır.