Hewsel Bahçeleri 186 kuş, onlarca su canlısı, bitki türü, milyonlarca canlı, milyarlarca mikroorganizmaya ev sahipliği yapan, UNESCO dünya mirası olan bir doğal yaşam alanıdır. Hewsel Bahçeleri sadece Dicle ve Fırat nehrinde yaşayan, yerelde Sêla Avê olarak bilinen, endemik, nesli tükenme tehlikesi altında olan Fırat kaplumbağası (Rafetus Euphratic)’nın yaşam alanlarından biridir.
Hewsel Bahçeleri’nin binlerce yıl önce tüm Mezopotamya’nın onlarca Eden (Aden-Cennet) Bahçeleri’nden birine ev sahipliği yaptığını düşünmek ütopya olmaz. Hewsel Bahçeleri ilk yerleşimcilerin avcılık ve toplayıcılık yapmasına olanak sağlayan ve tarım yapmadan da yerleşik yaşama geçebilecekleri varlıklara sahip bir yaşam alanıdır.
Bahçeler (Bostanlar) tanımlanırken komşu olduğu köy, kasaba ya da kent adıyla anılır. Zamanla kendi kentinin kurulmasına önayak oldular. Böylece kentin bahçesi değil bahçenin kenti tanımının literatüre girmesine olanak sağlamıştır.
Hewsel Bahçeleri on binlerce insanın beslenme-temel gıdasını sağlamıştır. Zamanla meyve ve sebze bostanları kurulmuştur. Balıkçılık, bostancılık, sazlıklardan üretim ve birçok geçimlik üretimin yapılmasına da olanak sağlamıştır. Tarihsel süreçte on binlerce insanı besleyebilen Hewsel Bahçeleri günümüzde yüzlerle ifade edilebilecek rakamlara kadar düşmüştür. Meyve ve sebze bahçelerinin yerini pamuk ve kavak almıştır. Hewsel’e özgü karpuzdan eser kalmamıştır.
Hewsel Bahçeleri’nde yaşananların ekolojik kırımla sonuçlanmasında imar, tarım, su, ekonomi, atık ve endüstriyel turizm politikaları neden olmuştur. Hewsel Bahçeleri’nde bütüncül ve zamana yayılmış ekolojik kırımla sonuçlanacak saldırı yıkım-kırım ve tahribatlara bakalım.
Sazlık ve bataklıkların korunması gerekirken, bu bilgi ve bilinçten yoksun politikalar, onun yürütücüleri, sazlık ve bataklıkların kurutulmasına göz yummuştur. Bu göz yumuş kum ocakları ile başlamıştır. Yaklaşık 20 km hatta nehir sağlı sollu kum ocaklarının talanına açılmıştır. Bu ölçekte bir alan yok edildiği için Ramsar Sözleşmesi tarafından listeye alınmamıştır.
Her fırsatta imara açılması için onlarca yöntem deneyen imar sermayesi hiçbir fırsatı kaçırmadan yerel ve merkezi iktidardan destek alarak bu saldırılarına aralıksız devam etmektedir. Kanun, yasa bilmez betoncu sermayeyi besleyen kum ocakları sazlık ve bataklıkları yok etmiştir. Kum ocakları çıkardıkları kumdan geriye balçıklarla dolu büyük ölçekli çukurlar bırakmıştır. Oluşturulan çukurlar herhangi bir şekilde muadil malzeme ile doldurulmamıştır. Her yaz düzenli olarak duyduğumuz nehirde ölümle sonuçlanan boğulmaların nedeni kum-ölüm ocakları sermayesi ve onu koruyan iktidarlardır.
Sucul yaşam için olmazsa olmaz olan sazlık ve bataklıklar onlarca tür için yaşam alanıdır. Su kuşları, sürüngenler ve balık türlerinin simbiyotik bir ilişki kurduğu bir alandır. Kum ocakları bu yaşam alanını da yok etmiştir. Oluşturduğu kirlilik de özellikle balıkların nesillerinin tükenmesine neden olmuştur. Sazlıklardan kilim, sepet ve farklı birçok üretim yaparak geçimlik ekonomi temelinde yaşayanların geçim kaynakları da ellerinden alınmış oldu. Aynı şekilde balıkçılıkla geçinenlerin de geçim kaynakları ellerinden alınmış odu.
“Kurak ovalar suyla buluştu, sulu tarım yapılacak, enerjiye ihtiyacımız var, karanlıkta mı kalalım” yalan-mottolarıyla barajlar yapılmaya devam etmektedir. Dicle nehri doğduğu noktaya yakın yerde GAP kapsamında kurulan barajlar ile su debisinde çok büyük düşüşler olmuştur. Öyle ki doğduğu yerden kuş uçuşu yaklaşık 70 km’de tanımsız-isimsiz su olarak kayıtlarda yerini almıştır. Bu isimsiz-tanımsızlık bazı noktalarda onu besleyen kolların adını alsa da sahipsizlikten kurtaramamaktadır. Milyonları bulan yıllar boyunca nehir olan Dicle bu mesafede yok edilmiştir. Nehir olmadığı için de kıyılarında talanın önü açılmış, koruyucu kanun, yasalar yürürlükten çıkmıştır. Yeniden ve hızlıca nehir olarak hatta canlı varlık olarak tanınması çok önemi olacaktır.
Yanlış olan tarım politikalarının sonucu olan sulu tarım kirletici olarak önemli bir tehlikedir. Kimyasal gübrelerle doldurulan tarım alanları salma sulama ile yapılan sulama sonucu birçok kimyasal zehir, ağır metal, pestisitler-herbesitler nehir sularına karışarak canlı yaşamı yok etmektedir. OSB’den başlayan atıklarının, Sur ilçesinin evsel gri atıklarının, yetmez gibi canlı hayvan kesimhanesinin tüm atıklarının nehre drene edilmesi ile canlı yaşamın devamı imkânsız hale gelmektedir.
Hewsel Bahçeleri’nden ticari işletimlerin yaptığı dolgu ve istilalar talan ve tahribatlar ile devam ederken DSİ de sazlık ve bataklıkları doldurarak halkın kullanımına açacağını iddia etmişti. Yetmedi, Venedik hayallerini örnek alan sorumlu kurum, kıyıları yok ederek, dolgu yaparak suyu kanala hapsetmekten beis duymamıştır. Bu yapılananlara karşı gelişen tepkiler ile bu doğal toplumsal ve bilimden yoksun yanlışlarından döndüler.
Hewsel Bahçeleri’nde nehir kıyısındaki sazlıklarda, 10 bin civarı ortalama 50 yaş ve üstü 10 metreden uzun, doğalında yetişmiş kara kavak ve söğüt kesilmesi planlanmıştı. Bir akademi yönetimi düşünün ki “sivrisinek olmasın diye bataklıkları kurutuyoruz, çalı-çırpı kesiyoruz’’ diyerek kendini savunmaya çalışıyordu.
Hewsel Bahçeleri’nde; Üniversite sınırları Dicle nehri ile belirlendiği alanda kesim haberinin duyulması ile ve bizlerin müdahale etmesine kadar ortalama 7000 bin ağaç kesilmişti. Bunun üzerine kesimin olduğu alana gitmemiz, kamuoyu oluşturmamız, özellikle duyarlı gençler ve sivil toplumun tepkileri sonucu kesimleri durdurmak zorunda kaldılar.
Sur içinde çatışmalı süreçle birlikte yıkımlar, kentin turizme açılması planlanmış, devamında Fiskaya’da yaşayanlar göçertme ile karşı karşıya bırakılmıştır. Endüstriyel turizm için kamu yararı, riskli alan gibi bahaneler ile mülkiyet hakları ellerinden alınarak sermayeye devri amaçlanmaktadır. İktidar kaçak yapılaşma adı altında yıktığı mahallelerdeki evlerin bahçelerinde bulunan ağaçları keserek yerine millet bahçesi yapmış ve yeşili koruduğunu söylemekten de geri kalmamıştır.
Dünya miras listesinde yer alan, el değmemesi gereken Hewsel Bahçeleri’ne yapılan talan saldırıları devam etmektedir. Doğal ve kültürel varlıkları koruması gereken UNESCO bu saldırılara karşı kör, sağır ve dilsizi oynamaya devam etmektedir. Aynı sermayenin diğer yeşil yüzlü kötü niyetli kurumu Ramsar Sözleşmesi de UNESCO ile aynı tutumu sergilemektedir.
Kapitalist sistem, Hewsel Bahçeleri’nde, endüstriyel politikaları aşırı kâr temelli oluşturmaya çalışıp, teklik esaslı politikaları ve modernitesini bütünlüklü olarak inşa etme çalışmalarına devam etmektedir. Tüm canlıların birlikte, barışık yaşadığı Hewsel Bahçeleri’nde doğa-l ve toplum-sal yaşam birlikte yok edilmektedir. Hewsel Bahçeleri’nde yaşanan bu bütüncül yok ediş tam anlamıyla ekolojik kırımdır. Böylelikle Hewsel Bahçeleri ekolojik kırım suç mahalli, faili de kapitalist sistem ve onun yürütücüsü iktidarlardır.