Deniz Yıldızı Kadın Dayanışma Derneği üyesi Nilüfer Sayılan, ‘sosyal medyada ve basında, ana akım medya dediğimiz yerlerde Kürdistan’daki doğa tahribatından çok fazla haber almıyoruz. Hâlbuki Akbelen maden direnişiyle Hakkari’deki maden sahası aynı. Bunun için de büyük bir direnişin örgütlenmesi gerekiyor’ dedi
AKP iktidarı, Kurdistan ve Türkiye’de uyguladığı ekolojik yıkım ve çevre talanı, her geçen gün derinleşen krizle birlikte yağmacı-talancı sermayenin politikasıyla doğanın talanına çevirmekte kararlı görünüyor. Kürdistan’ın toprağını karış karış yandaşına parselleyen iktidar, 58 maden sahası bulunan Colemêrg’de (Hakkari) sadece 12’sinin ruhsatlı olması dikkatlerden kaçmıyor.
Ekolojik yaşamın önemi ve iktidarın ekolojiye, doğaya yönelik saldırılarına ilişkin Deniz Yıldızı Kadın Dayanışma Derneği üyesi Nilüfer Sayılan JINNEWS’ten Öznur Değer’e değerlendirmelerde bulundu.
İnsanlığın dünyaya tahakkümü
Dünyanın altı kere buzul çağı atlattığını ve gezegendeki türlerin yüzde 80’i ile yüzde 96’sı arasındaki türün kaybolduğunu kaydeden Sayılan, “Yeni bir yok oluş olarak yedinci yok oluşa girdik. Bu yok oluş hızla ilerliyor. 1890’larda sanayinin gelişmesiyle beraber kapitalosen dediğimiz sermaye çağına girdik. Bu yok oluş hep vardı ama artık bunu insan eliyle yapıyoruz. Hayvanlara, ağaçlara, dağlara, taşlara her yere tahakküm etmeye başladık ve artık dünya üzerinde geri dönülmez bir şekilde bir tahribata yol açtık. Dolayısıyla nefes alacak yaşamımız kalmayacak. Mars’a gitme hayalimiz olsa bile hala tek gezegenimiz var” şeklinde konuştu.
Eril sistemin aç gözlülüğü
Sayılan, “Çok konforlu bir alan yarattık ve bu konfor alanından çıkmak istemiyoruz. Bireysel olarak durum böyle ama daha sistemsel olarak eril düşünce yapısı ve açgözlülük. Sistematik bir şekilde gezegenimizi yok eden, ekolojik karbon ayak izimizi büyüten ve tahribatlara yol açan bir mantık var. Doğadan kopuşumuz, sistematik olarak yatay evlerden büyük apartmanlara, binalara geçişimiz, doğayla ilişkimizin kesilmesi gibi birçok faktörle doğayla, ekolojiyle bağımızın sistematik olarak koparılması ve eril düşünce ve tahakküm ilişkileriyle konfor alanımızı genişletmemizden dolayı sürekli bir ekolojik tahribata yol açıyoruz” sözlerine yer verdi.
Doğa arasında ayrıştırma
Doğa arasındaki ayrıştırmaya da dikkat çeken Sayılan, bütün dünyanın en büyük sorunlarından birinin bu olduğuna işaret etti. Kimsenin doğa ve ekolojik tahribatın yakın olduğunu fark etmediğini dile getiren Sayılan, “Kürdistan’da olması, Türkiye’de olması ya da İran’da, Kanada’da olmasının hiçbir farkı yok. Doğa tahribatı hepimizi her koşulda etkiliyor. İran’daki bir tuz gölünün iyice kurumuş olmasından dolayı esen rüzgârlarla Türkiye’ye taşınan, özellikle Kürdistan bölgesine taşınan tuzlar buradaki tarım verimliliğini azaltıyor. Yakında gıda güvenliği sorunu çıkacak. Dolayısıyla sistematik bir şekilde, sosyal medyada ve basında, ana akım medya dediğimiz yerlerde Kürdistan’daki doğa tahribatından çok fazla haber almıyoruz. Bu konuyla özel olarak ilgisi olmayan insanların haberi olmuyor. Ama hâlbuki Akbelen maden direnişiyle Hakkari’deki maden sahası aynı. Hakkari’de 58 maden sahası var ve bunların sadece 12’si ruhsatlı. Bunun için de büyük bir direnişin örgütlenmesi gerekiyor. Hem yerel halkın sahiplenmesi hem de bütün Türkiye’deki ortak kamuoyunun buna tepki göstermesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
İklim krizi kadın ilişkisi
İklim krizi ve doğa tahribatından en çok kadının etkilendiğini vurgulayan Sayılan, “Örneğin kadınlar küçük bir bölgede veya turistik bir bölgede geçimlik ekonomilerini sağlıyorlar. Turistik bir göl etrafında tezgah açıp el işi, yemek gibi bir şeyler satarak ekonomilerini sağlamaya çalışıyorlar ama o göl kurudu ve o köy boşaldı. Kadınlar zaten güvencesiz işlerde çalışıyor ve o geçim olanakları da ellerinden gitti. Bunun yanı sıra bizim insan eliyle var ettiğimiz iklim krizinin etkileriyle oluşan ve afete dönüşen seller var. Evler boşaltılıp insanlar evlerinden olduğunda çocuk bakımı, yaşlı bakımı, engelli bakımı gibi bakım yükümlülüğü yine kadında kalıyor. Dolayısıyla afetten, felaketten kadın yine daha çok etkilenmiş oluyor. Kadın bunun bilincinde. Dolayısıyla ekolojik tahribat konusunda en önde mücadele veren yine kadınlar” diye belirtti.
‘Ekolojik anayasalar geliştirmeliyiz’
Ekolojik yaşamın mümkün olduğunu vurgulayan Sayılan, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Ekolojik bir yaşama, karbon ayak izlerimizi küçülterek başlayabiliriz. Küçük adımlarla işe başlayabiliriz. Çok bireysel olarak su tasarrufu yapmak, yemek israf etmemek, kadın bütüncül düşüncesini herkese yaymak, yeniden üretmek, tüketim çılgınlığından uzaklaşmak gibi bireysel şeyler yapmakla beraber aynı zamanda örgütlü bir şekilde doğanın haklarını da savunmak zorundayız. Türkiye’de, Kürdistan’da ve bütün dünyada doğa hakkını tanıyan, eşitlikçi, özgürlükçü ve adil ekolojik anayasalar geliştirmeliyiz.”
ŞIRNEX