Danıştay’ın kararıyla yeniden gündeme gelen ‘Irkçı Andı’na tepkiler sürüyor. Andın asimilasyon olarak kullanıldığını belirten Av. Öngör, ‘Hükümetin pratikleri, baskıcı ve otoriter sistemi oluşturduğu açık ve nettir’ dedi
Danıştay 8. Dairesi’nin, ilköğretim okullarında her sabah okunan “Öğrenci Andı”nı kaldıran yönetmelik hükmünü iptal etmesine yönelik tepkiler devam ediyor. Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Ergin Çağlar’a konuşan İnsan Hakları Derneği (İHD) Adana Şube Başkanı Avukat İlhan Öngör, “Öğrenci Andı”nın Türkiye toplumları tarafından artık kabul edilmediğini vurguladı. 2013 yılında çözüm sürecinin başlamasıyla beraber demokratik bir adım olarak “andın” kaldırıldığına dikkat çeken Öngör, “Çözüm sürecinin bitmesiyle beraber, ırkçı sadece bir tek kimliğe dayalı milliyetçi bir bakış açısı yeniden ortaya çıktı. Bu düşünce tarzı, aynı zamanda yargıyı da etkilemiş. Yargı; tabiri caizse günün siyasi koşullarına uygun bir karar verdi. Bu karar hukuki değil, siyasidir. Her ne kadar hükümetin, ‘andın’ tekrardan geri getirilmesi noktasında itirazları söz konusu olsa da aslında bakarsanız hükümetin çözüm sürecinin bozulmasından bugüne kadar ki uygulamaları ve pratiği göz önüne serinliğinde ‘andın’ bizatihi uygulamaları ve pratikleri, diğer tüm kimliklere karşı baskıcı otoriter sistem oluşturduğu açık ve nettir. Ant, günümüzden bu yana zaten asimilasyon politikası olarak kullanılıyordu” dedi.
Çocuklar özgür bırakılmalı
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER) Adana Şube Başkanı Avukat Mehmet Ali Önal, Danıştay’ın “Öğrenci Andı”nı gündeme getirmesinin eşitlik ve çocuk haklarına aykırı olduğunu dile getirdi. Karara halkın büyük çoğunluğunun karşı çıktığına dikkat çeken Önal, “Farklı birçok kökenden öğrenci var. Türk olmayan çocukların bedenini bir ırka armağan eden bir dikte anlayıştır” dedi. Kararın Yargıtay’a gönderildiğini belirten Önal, “Bu ülkede sadece Türk yoktur. Bu ülkede Kürt, Arap, Çerkes gibi birçok millet var. Böyle faşist bir dikte kabul edilemez” diye konuştu. Yine MA’dan Sadiye Eser’e konuşan Psikolog Ebru Akkoyun ise, “Öğrenci Andı”nın 5 buçuk ila 13 yaş aralığındaki çocuklar üzerinde etkilerini değerlendirdi. 4 ila 7 yaşın çocuğun bilişsel gelişiminde sezgisel döneme denk geldiğini söyleyen Akkoyun, “Çocukta somut ve soyut kavram yok.
Çocuk, dikkatini çeken bir şeyi aldıktan sonra diğerlerini göz ardı edebiliyor. Daha sonrasına gelen 7-11 yaş aralığındaki yaş grubu da somut döneme denk geliyor. Bu somut dönemde ‘Öğrenci Andı’nda olan ilke, ülkü gibi soyut kavramları anlayabilecekleri yaş grubunda değiller. ‘Öğrenci Andı’ 13 yaşına kadar okunduğu için 11-13 yaş aralığı için de bu dönemde somut ve soyut düşünebiliyor. Anttaki; ilke, ülkü kavramlarını anlayabiliyorlar; ama farklı bir gelişim aşamasından bakarsak bu dönemde ön ergenlik ve erginlik dönemine denk geliyor. Bu süreç de tam olarak kimlik karmaşasının olduğu dönemdir” dedi. Türkiye’nin Rum, Ermeni, Kürt gibi çok sayıda etnik kökenin yaşadığı bir ülke olduğunun altını çizen Akkoyun, “Söylem bakımından tek tipleşmeye çalışılıyor. Dilin insan yaşamında zihninde ne kadar işlevli olduğunu söylemek mümkün. O ergenlikte var olan çatışma hayat boyu süre gelecek” diye konuştu.
Çocukların yönetilmesi gereken bir kesim olmadığının altını çizen Akkoyun, “Sanki sürekli susmaları gereken, birileri tarafından yönetilmeleri gereken bir kesim olması doğru değil. Çocukların özgür bırakılması gerekir. Çocukların olabildiğince kendilerini ifade edebilecekleri bir ortamları olması gerekiyor” ifadelerini kullandı. Öneride de bulunan Akkoyun, “Daha bütüncül, herkesi kapsayan daha özgürlükçü ve daha insancıl bir metin getirilebilir. Herkesi kucaklayan bir ant olduğunda ne kadar çeşitliğin ve zenginliğin olduğunu da görmüş oluruz. Biri varken, diğeri de var diyebileceğiz” şeklinde konuştu.
HABER MERKEZİ