İsrail-Türkiye, Kurdistan-Filistin. Son sözü ilk söylersem; insanlık katlediliyor. Sömürgecilere karşı direnenlere ‘terörist’ deniyor. Güçlü hegemonların yarışında dünya yıkılıyor. Bunun temellerinden biri, 2001’de vurulan ABD’deki ikiz kulelerden sonra devletler arasında yapılan terör yasasıdır. Bugün yaşadıklarımıza 3. Dünya Savaşı denmesinin nedeni de savaşa, terörle mücadele demeleridir. Ben hiçbir kişi ve yapıya terörist demiyorum. Savaşların üstünü örtmesinler. Ulus devletler bunu hangi araçlarla ‘terör’ diye kötülüyor?
Tek dil, tek din, tek ırk hegemonların hegemoncuklarıyla devletleri adına birbirine söyledikleri yalanlara diplomasi diyorlar.
Dikkate almadıkları BM’de katliamlarını ulus devlet adına tescilleyip ‘güvenlik’ diyorlar.
Tüm kara, hava ve denizleri mayın silahlarla donatmaları, kitle imha silahları da dahil yapılanlara devletin savunması diyorlar.
Mafya, çete, uyuşturucu, zorla fuhuş, kara para trafiğini devlet adına elinde tutuyorlar.
Bunlara karşı çıkıldığında her türlü ifade, örgütlenme, öz savunma hakkına, eşitlik, özgürlük mücadelesine ‘terör’ diyorlar.
Bu araçlara sahip olanlar suyun, toprağın, evin ve hatta nokta nokta insanın her zerresini bombalayanlar, Roboski katliamı benzeri yaptıklarını devletin bölünmez bütünlüğünü bozanlara karşı ‘terörle’ mücadele yapıyoruz diye anlatıyorlar. ‘Terör’ sözcüğü, toplu katliamların üstünü bombardımanla örten, dünyayı çürüten bir kavramdır.
Bugün AKP-MHP-Hüdapar’ın cinsiyetçi, ırkçı, militarist devletinin özgürlük talep edenleri siyasetle itaat ettirmenin tek yolu olarak ‘terör’ kavramı kullanılıyor. Özgürlükçü kitleleri ‘terörle’ suçlayarak, başta zindanlar olmak üzere tüm yaşam alanları işkencehaneye, tabuthaneye dönüştürüldü.
Haksızlığa, eşitsizliğe, zulme ilişkin tüm itirazları bastırmak için insanlara ya ‘terörist’ ya da ‘terör destekçisi’ deniyor. Yaşamımızda bebelerin dahi açlığını pahalılaştırmanın, ölümleri ucuzlaştırmanın yolu ‘terörle mücadele’ adı altında sürdürülen savaşlardır.
Hegemonlar, hükümetler ve devletler saldırıya geçtiklerinde yandaşlarına yüceltici sıfatlar kullanırken; karşıtlarına ise aşağılayan sıfatlarla birlikte onların da başında ‘terör’ sözcüğü eklenir. Ulus devletler kendilerinin yaptığı savaşları normal görürken; diğerlerini ‘terörist’ görür. Tonluk bombaların vuruşları ninnileri olur. Vahşi bir durum ya da insanlığa ihanet olmaz. Oysa verdikleri savaş, terörist dedikleri özgürlük savaşçılarına karşıdır aslında.
Hegemon devletler ne zaman nereyi bombalayıp kimi suçlayacaklarına kendileri karar verirler. CIA, KGB, MOSSAD, MİT vb yani istihbarat camiaları, “Karşıdan dört füzeatar, savaş başlatırım” derler mesela. İktidarda kalmak için savaşmayı din ya da demokrasi için ölmeye dönüştüren faşizmdir bu dönemde dünyayı saran.
Savaş edebiyatı diktatörlerin dayanağıdır. Soykırımları kutsayarak sürdürürler iktidarlarını. Tiranlar, “terörizme karşı mücadele kötülükle mücadeledir” diyorlar. Böylece soykırımı masumlaştır, zulme karşı direnenleri canavarlaştırırlar. Buna inanmayanlara da ‘terörist’ derler.
Tiranların ‘barışı’ yok saymak iken, ezilenlerin barışı var olmak, kendini yönetmektir. Bu nedenle, özgürlük için yapılan her konferansı, her kongreyi, her çalıştayı savaş planı yapılmış gibi terörize ederler.
Katledilmeye karşı direnenlere, öz savunmaya geçenlere “yalancı, demokrasi düşmanı, hain teröristler” derler. Katillere, soykırımcılara da “teröre darbe vuranlar, teröre karşı zafer kazananlar” derler.
Kadın hakları, çocuk hakları, insan hakları, doğa hakkından söz edenler katledildiğinde ‘terörist’ olarak lanse edilirken; kimi kişiler iktidar için öldüğünde kutsanır. İktidarın suç ortağı gazeteciler tonluk bombalarla parçalananları ölümden saymaz; onlara ‘terörist’ derler.
Unutmayın onurlu, eşit, özgür toplumsal barıştan başka çare yok. Bir şeyi daha unutmayın; milyon dolarlarınızla savaş aracı yapan insan aklı varsa, onu kullanılamaz hale getirecek insan aklı da vardır. İnsan aklının yaptığını insan aklı çözer; paramotor gibi.
Sağınıza-solunuza, önünüze-arkanıza saldırmaktan vazgeçin. Çemberinizi iyice daraltırsanız, sonunda kendinizi vurursunuz! Sizi sıkmadan son bir spot daha vereyim: Eşitlik, özgürlük mücadelesi izne bağlı değil, sınırsızdır; geçiş pasaportunu reddeder. Her yol direnişe çıkar. Hele de kadınlar için…