Rızasız yol, çağımızda ki tecellisi olan kapitalist-emperyalist sistem bir vahşet süreğidir. Çünkü tahakküm ve gasp üzerine kurulu olup kendini sistematik şiddet üreterek var edip sürdürebilmektedir. Bu karakteristiğinin sonuçlarından olan Sykes-Picot anlaşmasıyla Ortadoğu’da kronik problemler üretilmiş, tarihsel çelişkiler de alabildiğine derinleştirilerek bölgede ki emperyalist hegomonya kalıcı kılınmak istenmiştir.
Bu politikaların bölge halklarına faturası ise soykırımlar, asimilasyon, göçertme, sayısız travma, derin yoksulluk, ulus devletlerin emperyalist efendileriyle birlikte halklara dayattıkları otoriter rejimler biçiminde olmuştur, olmaktadır. Emperyalist tahakküm ve çıkarlar temelinde gerçekleştirilen Sykes-Picot anlaşmasıyla bölgenin kadim halklarından Kürtler statüsüz bırakılarak dört ulus devletin tahakkümü altına sokulmuş, tüm direniş ve hak talepleri ya doğrudan emperyalistlerin eliyle, ya da doğrudan destekleriyle bastırılmıştır. Kürt halkının tüm parçalarda ki direnişi sürmekle beraber emperyalistlerin Kürt meselesine yaklaşım ve politikalarında bir değişiklik yoktur. Türkiye özelinde de tek tipçi politikalar kesin biçimde desteklenmekte, olası demokratik gelişmeler işbirliği halinde darbelerle, daha otoriter rejimlerle engellenmektedir.
Hegomonik sistemin Ortadoğu’da yarattığı bir diğer kronik sorun ise Filistin topraklarında Siyonist İsrail devletinin kurulması oldu. Mazlum Filistin halkının direnişi küresel düzeyde hiç değilse halklar boyutunda destek görürken, İsrail eliyle örgütlenen HAMAS ön plana çıkarılarak direniş siyasal İslamcı bir renge boyandı. Siyasal İslam örgütlülüğünün ise tarihsel arka planı olmakla beraber, Yeşil Kuşak projesi bağlamında emperyalistler eliyle örgütlenerek yaygınlaştırıldığı tarihsel bir vaka olarak bilinmektedir. Haklı bir direniş demokratik özünden uzaklaştırılarak, gerçekte büyük oranda halkların desteğinden yalıtılmış oldu..
Filistin davası haklı ve meşru bir mücadeledir. Başını ABD’nin çektiği emperyalist kampın Ortadoğu’da ki üssü İsrail’in yine emperyalistlerin sınırsız destek ve onayıyla gerçekleştirdiği sayısız vahşet bilinmekte, hali hazırda da yenileri yaşanmaktadır. Şu var ki, en haklı en meşru mücadele ve direnişler dahi ahlaki –insani zeminden kopmamalıdır. HAMAS’ın son İsrail saldırısında bu ahlakilik zemininden kopulmuş, sivil katliamı yapılmış ve savaş suçları işlenmiş, İsrail iktidar kliklerinin ve emperyalist merkezlerin öngördüğü çizgiye savrularak İsrail ve bağlaşıklarının caniyane eylemlerinin önü açılmış, Ortadoğu’nun yeniden dizaynı için ihtiyaç duydukları zemini güçlendirmiştir.
Mazlumların direnişi tamamen meşrudur. Rekabet halinde ki emperyalist merkezlerle bölgesel hegomonların hesapları, sorundan kendileri lehine sonuçlar yaratmayı hedeflemeleri mazlumların direnişine, haklı davalarına halel getirmez. Şu var ki bir tahakküm ideolojisi olan milliyetçilik, kültürel inanç biçimlerinin karşıtı-araçsallaştırılmış hali olarak siyasal dincilik, burjuvazinin siyasal gerçekleşim biçimi olan ulus devlet hedefi; genetikleri, doğaları nedeniyle özgürlükçü-eşitlikçi, meşru bir mücadelenin enstrümanları olamaz. Bunlar emperyalist kampların ve diğer hegomonik oluşumların araçlarıdır. Halkları, emekçileri, kadınları ve tüm ötekileştirilenleri sisteme sadece esir eder.
İsrail ve efendilerinin Filistin halkına yönelik dizginsiz katliamları şu anda da devam ediyor. Ortadoğu’da haritaların değişeceği açıkça ifade ediliyor. Böyle bir değişimin mazlumların lehine gerçekleştirilmeyeceği ise bilinmektedir. Türkiye iktidar yetkilileri ve sözcüleri İsrail’i kınamakta; Gazze’de ki sivillerin yaşam hakkı başta olmak üzere elektrik, su, sağlık hizmeti, insani yardım gibi ihtiyaçlarının insan hakkı olduğuna vurgu yapmakta işgal, ilhak, demografik değişim hedefi ve uygulamalarına itiraz etmekte, itidal çağrısında bulunmaktadırlar. Haklı vurgulardır, aynen katılıyoruz. Şu var ki yetkili, akademisyen, gazeteci, stratejist vb olarak ekranlara çıkanlar; Filistin halkı için bu kadar insani bir role bürünürken, söz konusu Kürt olunca birden ses tonları, yüz ifadeleri değişmekte, Filistin halkı için savundukları hakları Kürde layık görmemekte, Kürt için İsrail yöntemlerini önermekte, savunmaktadırlar. Zira faşizmin ruhu birdir.
Türkün, Kürdün, Arabın, Yahudinin ve diğer tüm halkların eşitlikçi özgürlükçü ortak yaşamı Demokratik Ulus, Demokratik Cumhuriyetler ve Demokratik Konfederalizmle mümkün olabilecektir.
Aşk ile