Gazetemiz Yeni Yaşam’ın sorularını yanıtlayan HEDEP Eş Genel Başkan Tuncer Bakırhan, ‘Halkımız bütün olumsuzluklara ve olanaksızlıklara rağmen bize sahip çıktı. Siz de gördünüz bu kongre bunun göstergesi. En coşkulu, en kitlesel şekilde bu sürece dahil oldu. Sizin aracılığınızla söz veriyoruz. Biz bu halkın mücadelesini asla yarı yolda bırakmayacağız’ dedi
Hüseyin Kalkan
Kürt siyasetinin hem tabanı hem de demokratik güçlerle yürüttüğü tartışmanın ardından bir kongre yapıldı. Yoğun halk toplantıları ile yürütülen eleştiri ve özeleştiri sürecinde öne çıkan talepler kongreye damgasını vurdu. Kongre bunları oyladı ve onayladı. Kongre sürecini ve sonrasında izlenecek yolu yeni seçilen Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP), Eş Genel Başkanları Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları Oruç ile konuştuk. Bu bölümde Bakırhan’ın yanıtlarına yer vereceğiz. Yarın ise Tülay Hatimoğulları Oruç’un yanıtlarını yayınlayacağız. Bakırhan’ın sorularımıza yanıtları şöyle:
- Kongreyi ve kongre sürecini değerlendirir misiniz?
Seçim sonrası yaptığımız yüzlerce toplantı, onbinlerle yaptığımız görüşmeler sonucunda yenilenme isteği öne çıktı. Bu toplantılarda yenileneceğimizi, güçleneceğimizi, daha dinamik ve aktif çalışacak bir yönetim oluşturacağımızı belirtmiştik. Halkın talebi de bir değişimden yanaydı. Aslında bu halka vermiş olduğumuz özeleştirinin de bir sonucudur. Halkın taleplerine uygun geçmişteki mirası da yadsımadan, daha dinamik, daha sahiplenen, halkla yüz yüze olan, sokakta mücadele eden, halkın kendisini yalnız hissetmeyeceği bir siyaset, bir pratik izleyeceğimizi belirtmek istiyorum.
Şunu belirtmekte de yarar var. Düşün Ankara’nın göbeğinde kongreye uygun bir salon bulmakta güçlük çektik. Bu salonu bile zor bulduk. Ki bizim gibi kitlesel bir parti ve partisini sahiplenen bir kitleye hiç uygun değil. Buna rağmen çok coşkulu, Kurdistan’da, Türkiye’nin dört bir yanında halklarımızın katılımı ile bir kongre gerçekleştirdik. Asıl işimiz önümüzdeki süreçte. Tekrar kitlemizi toparlayacak, o biraz sarsılan umudu yeniden diriltecek, sistemin, faşizmin bu zulmü karşısında duracak, uzun süredir bedelini ödediğimiz bu taleplerimizin bir karşılığını bulması için bütün yeni seçilmiş arkadaşlarla birlikte var gücümüzle çalışacağız. Sürecin zor olduğunu biliyoruz. Sistem sadece partimizle mücadele etmiyor, Kürtlerle mücadele ediyor. Kongrede de bu mesajı verdim. Kürt düşmanlığı yapıyor. Diliyle, kültürüyle, geleceği ile mücadele ediyor. Entegre etmeye çalışıyor, asimile etmeye çalışıyor. Asimilasyon için gerektiğinde zor aygıtlarını devreye sokuyor. Camisini, cumasını, halka ait bütün binaları medreseye çeviriyor. Halka ait bütün arazilere kayyumlar aracılığı ile el koyuyor. Zaten sistemin yeni dönem politikası bellidir. İlkel milliyetçi çevrelerle ittifak yaparak Kurdistan’da kendine bir zemin oluşturmaya çalışıyor. Buna izin vermeyeceğiz. Kürtler demokrasi için, eşit yurttaş olmak için mücadele yürütüyor. Bu konuda sistemin karşımızda örmeye çalıştığı bu oluşunları kadük bırakmak, bu politikaları boşa çıkarmak gibi çok önemli bir görev önümüzde duruyor. İktidar bazı çevrelere hiç tahmin etmediğimiz kadar imkanlar sunuyor. Halkı önce yoksullaştırıyor, köyünden göç etmek zorunda bırakıyor, sonra metropollerde sosyal yardımlar aracılığı ile çoluk çocuğunu kendine bağlıyor. Bu gençlerimizle kendi kültürüne, mücadelesine, değerlerine karşı bir kuşak yaratma projesi var.
- Yakın dönem hangi sorunları önünüze koyuyorsunuz?
Bu dönem bir Kürt halkının birliğini sağlamak, toparlamak, örgütlemek, iki bugüne kadar sadece siyasi partilerle sınırlı kalan, istediğimiz sonuca varmayan ittifakı geliştireceğiz. İttifakı seçimle sınırlı görmeyen, siyasi partilerle sınırlı görmeyen, demokratik ittifakları daha da büyüterek, aslında Türkiye’deki örgütsüz toplumsal muhalefeti o ittifak içine dahil etmek görevi önümüzde duruyor. Güçlü bir mücadele odağı oluşturmak gibi zorlu bir görevimiz var. Bir üçüncüsü sistem hem Güney Kurdistan’da hem Rojava’da boş durmuyor. Ankara’daki saldırıyı bahane ederek Rojava’ya saldırmakla gerçek yüzünü ortaya koydu. Kürdün hastanesini, okulunu, camilerini vuruldu. Müslüman da olsa, camiye de gitse Kürtse hedef oluyor.
- İktidar Gazze için gözyaşları döküyor. Hastanelerin, camilerin ve okulların bombalanmasının insanlık suçu olduğunu söylüyor. Öte yandan aynısını Rojava’da yapacağını günler öncesinde ilan etmişti. Bu yaklaşım için neler söylersiniz?
Rojava ve Filistin aynı coğrafyanın farklı bir toprağı. Filistin’e saldırıları bir insanlık suçu olarak gören hükümet ve saray rejimi, söz konusu Kürtler olunca ne insanlık kalıyor, ne hukuk kalıyor, ne İslam kardeşliği kalıyor. Topyekün düşman olarak ilan ediyor, ayırt etmiyor. Bu ikiyüzlülüğü teşhir etmek gerekiyor. Kendisine müslümanım diyenler de bu ikiyüzlülüğü görmelidir. Kürtler de Filistinliler gibi demokratik hak talebinde bulunuyorlar. Orda bir işgal varsa burada da var, orda bir saldırı varsa burada da var. Karşı çıkılması gerekiyorsa ikisine birlikte karşı çıkmak gerekiyor. Rojava’daki çocuğun geleceği karartılıyor ama diğer yanda Filistin’e maddi manevi, diplomatik bütün destek sunuluyor. Sunulsun. Biz de Filistin halkının demokratik mücadelesinin yanındayız. Ama orda bu yapılırken burada her paçdaki Kürdü düşman göre yaklaşım tehlikelidir. Türkiye’yi kesinlikle uçuruma götürür, Türkiye’yi kaosa götürür. Bunun karşısında da duracağız.
Rojava’yı sadece Kürtlerin dominant olduğu, Kürtlerin egemen olduğu bir toprak parçası olarak görmüyoruz. Rojava kadının yeşerdiği, kadının mücadele ettiği, bir komünal yaşamın olduğu, kadın-erkek gibi farklı cins gruplarının eşit olduğu, Arabın, Kürdün birlikte meclis oluşturduğu, kıt kaynaklara rağmen birlikte ürettiği, birlikte yönettiği dünyaya model oluşturan bir yer olduğu için önemlidir. Rojava sadece Kürt olduğu için değil bununla birlikte demokrat olduğu için, yeni bir modelin inşası olduğu için önemlidir. Reel sosyalizmin çöküşünden sonra insanlara, emekçilere ilk kez bir umut, bir moral verdiği için biz savunuyoruz. Rojava’da bir kadın devrimi olduğu için savunuyoruz. Dolayısıyla Rojava’yı savunmak demokrasiyi savunmaktır, insanlığı savunmaktır. Rojava’yı savunmak Türkiye demokrasisini de savunmaktır. Dünyaya umut olan bir modeli savunmaktır. Biz Rojava’yı savunacağız, sahipleneceğiz. Uluslararası kamuoyunda bu konudaki duyasızlığı da teşhir edeceğiz. Filistin meselesine gösterilen duyarlılığın Rojava’ya gösterilmemesi ikiyüzlülüktür. 185 yerin bombalanması, onlarca insanın katledilmesine verilen tepki bu kadar cılız olmamalıydı. Bu suskunluğu teşhir etmek gerekiyor. Dünya kamuoyunun dikkatlerini bir kez daha oraya çevirmek gerekiyor.
- Hemen önümüzdeki süreçte yerel seçimler var. Birçok kentte yönetimin tekrar Kürtlere geçeceği bir seçim olacak. Diğer yanda kayyum meselesi var. Bunları birlikte ele aldığımızda yerel seçim stratejiniz nasıl olacak?
Önümüzdeki süreç bizim için kritik bir süreçtir. Yerel seçimler geliyor. Genel seçimlerde bir özelleştir verdik. Halkımızın gösterdiği tepki haklıydı. Halkın bize yaptığı eleştirileri esas alacağız. Yerel seçim stratejimiz şudur. Artık birilerine kaybettirmek, birilerini kazandırmak stratejisi bizim için geçerli değil. Kürtlerin 2015’ten beri tırnak içinde kazandıkları tek bir hakları yoktur. Önümüzdeki dönem Kürtlerin, emekçilerin, ittifak yaptığımız güçlerin kazandığı bir dönem olacaktır. Ve bunu en iyi hayat geçireceğimiz yer yerel seçimlerdir. Kurdistan’daki bütün belediyeleri tekrar almak için yerelde en geniş ittifakı oluşturacağız. Halkın belirlediği en doğru adaylarla seçime gireceğiz. Türkiye metrepollerinde genel seçimlerde oluşturamadığımız en geniş yerel ittifakı oluşturarak seçime gideceğiz. Yerel ittifakın sözünün altını çiziyorum. Çok geniş bir çevreyi kapsayan bir söylemdir. Demokrat müslümanlardan tutalım sosyalistlere, Alevilere, ekolojistlere, kadınlara, gençlere kadar uzanan geniş bir ittifak oluşturmaya çalışacağız. Birbirinden farkı olmayan iktidar ve muhalefetten rahatsız olan her kesimi kapsayan bir ittifak peşinde olacağız. Umut ediyorum ki Türkiye metropollerinde de Kurdistan’da olduğu gibi belediyeler kazanacağız.
Kayyum sisteminin olmaması için elimizden gelen bütün direnişi göstereceğiz. Tekrar belediyelerimize kayyum atanmasına izin vermeyen bir hat izleyeceğiz. Buna demokratik direniş hakkı da dahildir. Halkın iradesinin gasp edilmesine izin vermeyeceğiz. Geçmişte bu konuda bazı eksikliklerimiz oldu ama yeni dönemde kesinlikle halkı da iradesini de sahipleneceğiz, savunacağız.
- İktidar bir anayasa tartışması başlattı ve parti ayrımı yapmadan çağrıda bulundu. Bu konuda partinizin tutumu ne olacak?
Onlarca yöneticimizin, binlerce arkadaşımızın cezaevinde olduğu bir dönemde anayasadan söz edilemez. Yeni anayasa adı ile AKP kendi anayasasını yapmaya çalışırsa bunun en güçlü karşısında olacak olan biziz. Yeni bir anayasaya ihtiyaç var. Bizim de var, Türkiye toplumunun da var. Ama bu yeni anayasa bir partinin yapacağı, bir partinin organizasyonu ile olacak bir anayasa değil. Katılımcı olacak, şeffaf olacak, 85 milyon insanın inanç, etnik kimlik, sınıf olarak kısaca bütün farklılıklarıyla kendilerini bulucakları bir anayasa olmalı. Demokratik bir hareketi inşaa ederek demokratik bir basınç oluşturacağız. Demokratik olan, kapsayıcı olan bir anayasa zemini oluşturulmasını sağlayacağız. Bu aşamadan sonra AKP ile yeni bir anayasayı tartışabiliriz. Siyasi davaların sürdüğü, siyasi tutsakların çeşitli bahanelerle rehin tutulduğu, Rojava’ya saldırıların sürdüğü bir ortamda, Kurdistan’daki zulüm ortamını ortada kaldırabilirsek yeni anayasayı tartışabiliriz. Aksi halde yeni de olmaz, demokratik de olmaz, iktidarın kendi ömrünü uzatmaya yarayacak bir anayasaya asla izin vermeyeceğiz.
- Genel seçimlerde alınan sonuçtan kaynaklı halkta bir uzak durma hali görüyor musunuz?
Halkımız bütün olumsuzluklara ve olanaksızlıklara rağmen bize sahip çıktı. Siz de gördünüz bu kongre bunun bir göstergesi. En coşkulu, en kitlesel şekilde bu sürece dahil oldu. Sizin aracılığınızla söz veriyoruz. Biz bu halkın mücadelesini asla yarı yolda bırakmayacağız. Amaca ulaştırmak için var gücümüzle, hiçbir şeyden sakınmadan, hiçbir kaygıya kapılmadan, hiçbir tereddüte düşmeden, büyük bir birlik oluşturarak sonuca kavuşturacağız. Halka layık olmaya çalışacağız. Bunun için örgütleneceğiz, birliğimizi oluşturacağız. Güçlü bir mücadele zemini yaratacağız. Bunlarla baş etmenin ne kadar zor olduğu bilinci ile mücadele edeceğiz. Yeni bir döneme girdiğimiz kesin. Bu yeni dönemde karşıdan gelen o antidemokratik basınca, şiddet karşısında halkın vermiş olduğu güçle, mirasımızdan aldığımız deneyimle mücadele edeceğiz. Halkımızın taleplerini yerine getireceğiz, umudunu gerçekleştireceğiz.
- Tecrit, Türkiye’yi yıkıma sürüklüyor
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması için mücadele kongrenin en önemli gündemiydi. Tuncer Bakırhan, tecride karşı mücadele ile Kürt sorununun demokratik çözümüne ilişkin şunları söyledi: “Türkiye’de bir Kürt meselesi olduğunu herkes biliyor. En son eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu konuda konuştu. Artık bu realiteyi tanımayan bir avuç milliyetçi ırkçı çevrenin dışında karşıt olanlar da bir Kürt meselesi olduğunu biliyor. Kürt meselesi partiler üstü bir meseledir. Sadece bir parti ile sınırlı bir durum değil. Sorunu çözmek isteyenler iyi niyetli ise bu konuda Kürtlerin kendisini irade olarak gördüğü, uzun yıllardır kopmadan, bıkmadan, usanmadan izlediği, her ismi söylendiğinde alkışlayan, zılgıt çeken Sayın Abdullah Öcalan muhatap alınmalıdır. Zaten Sayın Öcalan, dikkate alınmadan bir çözüm olmaz. İkinci olarak Sayın Öcalan’ın kendisi müzakereye açık. Sorunlar karşısında daha esnek, daha kapsayıcı, 85 milyonla empati yapan bir yaklaşım içerisindedir. Demokratik bir çözümden yanadır. Çözülmek isteniyorsa biz bütün tarafların bu işe dahil edilmesini istiyoruz. Bu sorun Türkiye’yi meşgul eden, ekonomisinin bu noktaya gelmesine sebep olan bir sorundur. Yoksulluğumuzun, aşsızlığımızın, işsizliğimizin sebebi bu sorundur. Çözmek isteyen için Sayın Öcalan bu işin çok önemli bir tarafıdır. Kürtlerin benimsediği, irade olarak gördüğü liderdir. Sorunun çözümüne büyük katkı sunacağına inancım tamdır. İmralı’nın kapılarının açılması ile birlikte bu sorunun çok kısa bir sürede hal yoluna gireceğini tahmin ediyoruz. Kürt sorunu devletin, Kürt karşıtı çevrelerin, Türkiye toplumuna sunduğu kadar karmaşık bir mesele değildir. Tekirdağlıya, Konyalıya, Karadenizliye fazladan yük yükleyen bir sorun değil. Kürtler, kendi farklılıklarını demokratik bir ortamda yaşamak istiyorlar. Bu sorunun çözülmesini istiyoruz. Sayın Abdullah Öcalan bu konuda çok önemli bir aktördür. Çözüm sürecinde bir kez daha gördük ki aslında devletle PKK arasında da en makul, en ortayı bulan, sorunun çözülmesine dair güçlü bir irade, güçlü bir bir lider olması açısından çözümü kolaylaştırır. Dolayısı ile hem Öcalan’ın fiziki özgürlüğü bunun koşullarını oluşturulması hem de bu sorunun çözülmesi noktasındaki rolünü gördüğümüz için önümüzdeki dönem meseleyi daha açık ortaya koyup daha açık sahipleneceğiz. Tecridin sürdüğü her gün Türkiye’de bir yıkımın, bir kaosun yaşandığını, ekonominin dibe vurduğunu, insanların umutsuzluğa sürüklendiğini, kardeşleşme bağının zayıfladığı hepimiz görüyoruz. Türkiye iyiye gitmiyor, Kürtleri ezdiği için Türkiye iyiye gitmiyor. Türkiye’nin iyiye gitmesi için Kürtlerini varlığını tanıması gerekir. Bu sadece Kürtlerini iyiliği için değil 85 milyonun iyiliği içindir. Hatta Türkiye’nin bölgede önemli bir güç olması yolunda da atılması gereken bir adımdır.”