Gıdaya ulaşımda sorunlar yaşanırken, tarım üretimlerinde kontrol şirketlerin eline verildi. Sertifikalı tohumun zorunlu kılınması ile çiftçinin atalık tohum kullanımı yasaklanırken, halkların gıda egemenliği yok edilerek açlığa mahkum bir geleceğe itiliyoruz
Yusuf Gürsucu
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Mereş’te (Maraş) düzenlenen Uluslararası Bahçe Bitkileri Üreticileri Birliği’nin EXPO açılışına katıldı. Açılışta konuşan Yılmaz, “EXPO’nun ana temasını oluşturan bitkisel üretim, ülkemizde 2022 yılında 128,6 milyon tona ulaşmıştır. Bitkisel üretim değeri ise; 2002- 2021 döneminde 32 milyar TL seviyesinden, geçtiğimiz yıl 306,4 milyar TL’ye yükselmiştir. Sertifikalı tohum üretim miktarı 2022 yılında 1,36 milyon tonu aşmış durumdadır” derken, övünülenle çiftçilerin gerçekliği örtüşmüyordu. 2020 yılı 197 milyon ton, 2021 yılında 190,5 milyon ton olurken 2022’de 128,6 milyon tona ulaşması sonucunda 32 milyar lira seviyenin 306,4 milyar liraya yükseldiğinin belirtilmesi dikkat çekici.
Bakan nerede yaşıyor?
Cevdet Yılmaz, bölgede yaşanan depremi hatırlatarak, “Böylesi bir felaketten kısa bir süre sonra EXPO gibi uluslararası bir organizasyonun yapılabiliyor olması bölgedeki iyileşmenin ve direncinin en güzel göstergesidir” deemsi, deprem nedeniyle büyük sorunlar yaşayan halkın ve çiftçinin durumuyla örtüşmüyor. Yılmaz konuşmasında, “İnsanlığın temelinin Rabbimizin bize emanet ettiği doğada, canlı veya cansız tüm varlıklarla birlikte uyum içinde bir hayat sürdürebilmek olduğuna inanıyoruz” dedi. Yılmaz, “81 ilimizi millet bahçeleri ve yeşil koridorlar ile kuşatırken bir taraftan da orman varlığımızı artıran ülkeler arasında yer alıyoruz” diye belirtirken, sanki başka bir ülkenin bakanıymış izlenimi veriyordu.
Tarımsal gerçekler
Tarım sektörünün 2022 GSYH Payı yüzde 5,8 iken, 2020 yılında yüzde 7, 2021’de ise 6,1’di. 2017-2022 yılları arasında tarım alanlarında büyüme oranı sadece yüzde 0,4 oldu. Bakanın 25 milyardan 306 milyara yükselen bir üretime işaret etmeye çalışırken, gerçekleri ise görünmez kılarak halkta algı yaratmaya çalıştığı anlaşılıyordu. Diğer yandan çiftçinin en büyük girdilerin başında gelen gübre fiyatlarında 2020 yılından 2022 yılına kadar yaşanan artış ortalama yüzde 300 civarında artması Bakanın gündeminde yoktu.
Buğday ithalatı
Yem bitkileri hariç bitki üretimlerinde ise 2020 yılında yüzde 71,2 olan üretim payı 2022’de yüzde 70,1’e geriledi. Tarımsal ithalat ise büyük bir dışa bağımlılık ile her yıl artarak devam ederken, 2022 yılında 10 milyar 566 milyon dolar tarımsal ithalat yapıldı. Bu ithalatın büyük kısmı ise geçmişte buğday ülkesi olarak nitelenen Türkiye’nin en büyük ithalatı buğdayda yaşanırken, GDO’lu ürünler olan soya ve mısır ithalatı buğdayı takip etmekte. TMO’nun 2022 yılında 5700 TL olan mısır alım fiyatını yüzde 100’leri aşan enflasyona karşın 6 bin lira olarak açıklayıp çiftçiyi perişan ederken, 2 milyar dolar ithalatçılara ödenmesi dikkat çekici.
Tarımsal desteklerde aslan payı
İktidar tarımda çiftçiyi köleleştirecek sözleşmeli tarımı adeta zorunlu hale getirirken, üretim süreçlerinde çiftçinin hiçbir inisiyatifi kalmadı. Ne üreteceği, hangi tohumu kullanacağı gibi yaptırımlar, çiftçiliği ırgatlığa taşıyan ve tarım şirketlerini üretimde tek söz sahibi yapan politikalar uygulamaya konmuş durumda. İktidar, tarımsal destek rakamları açıklarken, bu desteklerin aslan payının tarım tekellerinde olduğu gerçeğinin üstünü örtmektedir. Örneğin 2022 yılında buğday rekoltesi 21.5 milyon ton olarak açıklandı. 2022’de buğdaya yapılan destek ise kg başına 10 kuruştu. Buğday üreticisine yapılan toplam destek 2 milyon 150 bin lira ve bu desteğin binlerce çiftçiye dağıtılmasıyla anlamsız bir rakam ortaya çıkmakta.
Şirketlere milyarlar akıyor
Tarımsal destekten; çiftçi kayıt sistemine kayıtlı gerçek kişiler, tarımsal şirketler, sulama kooperatifleri ve tarımsal kalkınma kooperatifleri faydalanmaktadır. Bu destekller içinde büyük pasta tarım şirketlerinin olurken, sertifikalı tohum desteği dikkat çekicidir. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı yaptığı açıklamada, tarımsal destekleme bütçesinin 63,4 milyar TL’den 2024 yılı için 91,55 milyar TL’ye çıkarılacağını ve bu kapsamda, bitkisel üretim desteğini 51,01 milyar TL’ye çıkarıldığını ifade ederken bu milyar liralardan çiftçinin cebine ancak kuruşlar girebilmekte.
Destekler şirketlere
Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı’yla, 2023 yılında yapılacak tarımsal desteklemeler ve 2024 yılında uygulanacak sertifikalı tohum kullanım desteği duyurusu yapılmıştı. Sertifikalı tohum kullanım desteğinde ürünlere göre yüzde 25 ile yüzde 50 oranlarında artış yapıldığı belirtildi. Bu destekler, ‘sertifikalı’ tohumun çiftçiye yarı fiyatına satılması anlamına gelirken, desteklenen asıl şey tohum şirketlerinin kendisi olmakta. Atalık tohumu yasaklayıp, tüm tohum çeşitlerinin sermaye eline teslim edip patentlenmesini sağlayan iktidar şirketlerin sertifikaladığı tohumlara çiftçiyi mahkum etmiştir.
Atalık tohum yasak
2006 yılında AKP hükümetince çıkarılan tohum yasasıyla patentlenmemiş yani kayıtlı olmayan tohumla üretim yapılması yasaklanmıştır. Yasaya uymama halinde ise ilk önce 10 bin lira para cezası, tekrarında ise 5 yıl tarımdan men ve tohumlara el konulması gibi cezalarla çiftçiler yüz yüze bırakıldı. Ayrıca verilen para cezasının ödenmemesi halinde ise hapisle cezalandırma gibi yasal düzenlemeler ile çiftçi şirketlerin tohumlarını kullanmaya mahkum edildi. İktidarın sözde gıda güvenliği adına dayattığı hibrit (kısır) sertifikalı tohum zorunlu hale gelirken, çiftçilerin ürettiği ürünlerden tohumluk ayırma olanağı/geleneği elinden alındı. Şirketlerin patentlediği ve genetik değişikliklere uğrattıkları tohumlarla üreticiler şirketlere mahkum olurken topraklarda mono kültürel bir sürece alıştırılarak köleleştirilmeye başlandı.
Halkların gıda egemenliği yok edildi
Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ile Dünya Fikir Mülkiyeti Örgütü (DFMÖ) arasında yapılan bir anlaşma ile Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Anlaşması (TRIPS) tesis edilmiştir. Bu durum ise her türden tohumun ve hayvanın patentlenmesi yolunu açmıştır. Bu süreçle birlikte tarımın tekelleşmesi tek seçenek olarak tesis edilmiştir. Küçük çiftçiler ya tekellerin ürettiği tohumlarla tarım yapabilecek ya da topraklarını tarım tekellerine terk edecek, çiftçilere başka bir seçenek yasal anlamda bırakılmamıştır. Bugün çiftçilere genleriyle oynanarak kısırlaştırılmış tohum dağıtımları yarı bedelle çiftçilere satılırken, burada kaybeden tek kesim çiftçiler olmaktadır. Şirketlere halkın vergilerinden ödenen desteklerle yüzde elli indirim, çiftçinin bir cebinden çalınıp şirketlere verilen paradan başkaca bir şey değildir. Günümüzde yaşamımızın her noktasına yani yaşamsal olarak ihtiyaç duyduğumuz her şey metalaştırılarak ticarileştirilmektedir.
Mezopotamya’dan şirketlere
Geçmişte arpa, buğday gibi yabanıl olan bitkiler ile koyun, keçi, inek gibi yaban hayvanlarının dünyada ilk evcilleştirilmesi ve beslenme amaçlı üretilip yetiştirilmesi Mezopotamya coğrafyasında gerçekleşmiştir. Böyle bir geçmişe sahip olan bölge halklarının geleneksel yolla üretim yapamaz hale gelmesi tirajik bir durumdur. 2003 yılında Irak’ı işgal eden ABD’nin genel valisi olan Paul Bremer, TRIPS kapsamında ABD hazırladığı 100 maddeden oluşan belgeyle Irak’ta çiftçilerin patentli tohum dışında tohum kullanması yasaklanmıştı. Petrolün dışında bugün Irak halkının gıda egemenliği ortadan kaldırılmış ve tekellerin emrine sunulmuştur. Türkiye’de de durum aynıdır. Artık Monsanto, Cargill gibi şirketlerin kontrolü altında GDO’lu ve hibrit tohumlarla üretim yapmaya ve bu gıdaları tüketmeye mecbur bırakılmış durumdayız.
GDO’lu üretim hazırlığı
AKP iktidarının uzun süredir Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) olarak nitelenen hayvan genleri eklenmiş frankeyştayn tohumlarla tarımsal üretime geçilmesini sağlamak amacıyla hareket ettiği bilinirken, özellikle mıısır ithalatını arttıran dımlarla GDO’lu mısırın Cargill gibi fruktoz şurubu üreten şirketleri besliyor. Bu yıl mısır alım fiyatında hiçbir yükseltme yapılmamış olması dikkat çekici bir uygulamadır. GDO’lu 23 mısır ve 13 soya çeşidi ile üç enzimin ithalatına izin veren iktidar, bu adımlarla halk sağlığını hiçe sayıyor. Tüm itirazlara rağmen endüstriyel boyutta hayvanları köleleştirerek yapılan hayvan üretiminde GDO’lu yemlerin kullanılmasının önünü açan iktidar hem izin verilen ürün çeşitlerinin arttırılacağına ve hem de GDO’lu tarımsal üretime geçilmeye hazırlandığını ortaya koyuyor.
Organik üretim
Organik üretim süreçleri de tamamen sertifikasyona bağlıdır. Yani böyle bir üretim planlıyorsanız Türkiye’de yetki almış 30 civarında olan şirketlerden biriyle anlaşmak ve sertifikasyonu sağlayan şirketlerin ‘emri’ ile tarım tekellerinin ürettiği tohum, gübre ve tarım zehirlerini kullanmak zorundasınız. Tekellerin politikalarıyla ve yine tekelleşmeye hizmet eden kalkınma ajanslarının yönlendirmeleriyle hareket etmektedirler.