Akademisyen Ohannes Kılıçdağı ile Azebaycan’ın Dağlık Karabağ saldırısı ve arka planını değerlendirdik: Azerbaycan Laçin Koridoru’nu bloke ettiği gün 2020 anlaşması (Moskova’da Aliyev, Paşinyan ve Putin arasında imzalanan ateşkes belgesi) da ölü bir belge haline gelmiştir, çünkü Azerbaycan ve Rusya taahhütlerini çiğnemişlerdir
Mehmet Ali Çelebi
Leviathan’lar çoğaltma peşindeki İsrail ve Türkiye tarafından son sürüm silahlar ve mühimmatla donatılan Azerbaycan ordusu, 19-20 Eylül 2023’te Dağlık Karabağ’a (Artaskh) saldırıyla ateş çemberi oluşturdu. Ermenistan dahil olmayınca Karabağ güçleri ateşkes yaptı, silahların teslim etti. Azerbaycan ordusu da başkent Stepanakert, Martuni gibi kentlere girince büyük trajedi yaşandı. 100 bini aşkın kişi yerlerinden olup Ermenistan’a geçti. Dünya Aksa Fırtınası sonrası İsrail’in Gazze’ye operasyonuna odaklanırken Azerbaycan Başkanı İlham Aliyev, 15 Ekim 2023’te Stepanakert’te giderek bayrak çekme ‘show’u yaptı.
Azerbaycan, Türkiye, İsrail ittifakının yeni hedefi Ermenistan’ın güneyi olan Syunik’i (Zengezur) koparmak. Aras Nehri boyunce uzanan, Türkiye’yi-Azerbaycan’a doğrudan tren-kara yollarıyla bağlaması düşünülen bölge Zengezur Koridoru olarak nitelenirken, İran da NATO ve İsrail tarafından kuşatılma, Azerbaycan eyaletlerini kaybetme korkusu yaşadı. Kıskaca Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın pozisyonu ise şu: İkinci ülkenin denetimi olmayacak. Ermenistan’ın egemenliği, yargı yetkisi ve karşılıklılık ilkesi temelinde olacak. ABD’de akademik çalışmalarını sürdüren Ohannes Kılıçdağı’na Azebaycan’ın Dağlık Karabağ’a saldırısı sonrası yaşananları sorduk.
- Güney Kafkasya yeniden savaş alanı oldu. Azerbaycan ordusu 19 Eylül 2023’te Dağlık Karabağ’a saldırdı. Başkent Stepanakert, Martuni ve çevre kentleri ele geçirdi. Arka planda neler yaşanmıştı?
Saldırı tam o gün beklenmiyordu belki, ama Azerbaycan’ın 2020’deki savaştan beri Karabağ meselesini askeri yöntemlerle çözmek istediği bir sır değildi. Aliyev, askeri yöntemlerin işe yaradığını gördü ve bunu ilerletmemesi için ortada caydırıcı bir unsur yoktu. Son saldırıdan evvel dokuz ay süren abluka da bu saldırının habercisiydi. 9 Eylül’de Karabağ Ermenilerinin yaptığı yeni cumhurbaşkanlığı seçimi ve Samvel Şahramanyan’ın seçilmesi süreci hızlandırmış olabilir, zira bu, tabiatıyla Karabağ üzerinde Azerbaycan egemenliğini tanımayan bir adımdı.
- Dağlık Karabağ’ın bağımsızlık ilan ettiği 2 Eylül 1991’den beri geçen 32 yıllık süreç ve sürekli alarm halinde olan ordusu vardı. Neler oldu ki 24 saat içinde beyaz bayrak çekildi, başkent dahil kentler bir bir düştü?
Geçtiğimiz 25-30 yıl boyunca Ermenistan’ı ve Karabağ’ı yönetenler bütün hesaplarını Azerbaycan’ın saldırmayacağı, askeri çözümü tercih etmeyeceği, o istese bile Rusya’nın veya Batı’nın buna izin vermeyeceği üzerine yaptılar. Dolayısıyla, buna güvenerek askeri anlamda gerekli hazırlıkları yapmadıkları anlaşılıyor. Yapmak isteselerdi imkanları elverir miydi, Azerbaycan’ın petrol gelirleriyle oluşturduğu ordunun karşısına denk bir ordu çıkarabilirler miydi o ayrı tartışma, ama asıl hesapları statükonun kalıcı olacağı üzerindeydi.
Bununla ilgili bir anekdot aktarayım müsaadenizle. Nikol Paşinyan’ın, bir çeşit “Kadife Devrim” sonrası yapılan seçimlerle 2018’de başbakan olmasından bir buçuk sene kadar sonra Ermenistan’dan ABD’ye gelmiş bir grup doktora öğrencisiyle bu konularda bir sohbetimiz olmuştu. Onlara mevcut durumun sürdürülemez olduğunu, Azerbaycan’ın er veya geç saldıracağını, bu olduğu zaman da savaşların ulaştığı teknolojik seviye göz önüne alındığında Ermenistan’ın askeri düzlemde karşı koymasının zor olacağını anlatmaya çalışmıştım. Ama onlar kendilerinden son derece emin bir şekilde bunun olmayacağını, Aliyev’in böyle bir şeye yeltenerek iktidarını tehlikeye atmayacağını, üstelik Ermenistan’ın demokratik devrimini yapmış olmasının da bunu engelleyeceğini düşünüyor ve söylüyorlardı. Yani, Azerbaycan’ın saldırmayacağı inancı devlet katıyla sınırlı değildi, belli ölçüde topluma da sirayet etmişti, daha doğrusu ettirilmişti.
İnsanlar canlarını kurtarmak için ne vasıta bulabiliyorlarsa onunla kaçtılar. Aliyev’in istediği tam da buydu: Ermenisiz bir Karabağ. Aliyev, Ermenilerin yurtlarında kalmasını isteseydi örneğin uluslararası gözlemcilerin bulunmasını kabul ederdi
- Tehcir günlerini sormak istiyorum. Ermenistan’ın Goris kentindeki Kornidzor köyüne ulaşabilmek için Laçin Koridoru’na kamyon kasalarında, otomobillerle akın oldu. Tanıklara ulaşmışsınızdır. Anlatılar birikmiştir. Neler yaşandı tehcir günlerinde?
İnsanlar canlarını kurtarmak için yanlarına ne alabiliyorlarsa alarak, ne vasıta bulabiliyorlarsa onunla kaçtılar. Aliyev rejiminin yıllardan beri ortaya koyduğu beyanatlar, rejimin baskıcı karakteri, Azerbaycan toplumunda Ermenilere karşı ırkçı nefretin arşa çıkmış olduğu göz önüne alınacak olursa kalmaları hayatlarıyla kumar oynamaları manasına gelecekti. Aliyev de çıkışlarını engellemedi, çünkü istediği zaten tam da buydu: Ermenisiz bir Karabağ. Aliyev Karabağ Ermenilerinin yurtlarında kalmasını isteseydi onların güvende hissetmelerini sağlayacak önlemleri, örneğin daimi uluslararası gözlemcilerin bulunmasını kabul ederdi.
Karabağ’daki Ermeni nüfusunun 120.000 civarında olduğu söyleniyor. Karabağ yönetiminin eski bakanlarından Artak Beglaryan’ın 5 Ekim’de sosyal medyada yaptığı açıklamaya göre kalanların sayısı 40’ı geçmiyormuş. Dolayısıyla, pratik olarak Karabağ’da Ermeni kalmadı diyebiliriz. Hepsi Ermenistan’a sığındı, yakın gelecekleri belirsiz.
- Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın durduğu yer hakkında neler söylenebilir?
Biraz evvel de belirttiğim gibi işlerin bu noktaya gelmesinde Ermeni tarafında esas sorumluluk Paşinyan’dan evvel Ermenistan’ı ve Karabağ’ı yönetenlerde olsa da Paşinyan’ın da sorumluluğu olduğu açıktır. İktidarının ilk zamanlarında önceki yönetimlerden bariz biçimde ayrışan bir Karabağ politikası ortaya koymadı. Öte yandan, bu son saldırıda Azerbaycan ve Türkiye’nin Ermenistan’ı çatışmaya çekme niyetini doğru okudu ve bu tuzağa düşmeyerek doğru bir iş yaptı. Aksi takdirde, Azerbaycan ve Türkiye yönetimlerine akıllarındakini ve gönüllerindekini gerçekleştirme fırsatı verecekti zira başlayacak bir savaşta elde edilecek topraklar Aliyev tarafından “savaş sonucunda kazanılmış hak” olarak meşrulaştırılacaktı. Fakat, Paşinyan bütün politikalarını ve opsiyonlarını o günün hiç gelmeyeceği üzerine kuruyorsa, kendinden evvelki hükümetlerin düştüğü benzer bir hataya düşüyor demektir.
- İsrail’in II. Karabağ Savaşı sırasında da Eylül 2023 saldırıları sırasında da Azerbaycan’a silah sağladığı, Rusya’nın da İlham Aliyev yönetimine yol verdiği yönünde haberler çıktı. Ermeni cephesinde bu tablo nasıl değerlendiriliyor?
Ermeniler arasında maalesef anti-Semitizm yaygındır. Bu kendi içinde başlı başına bir konu ama Ermeni soykırımının mimarlarının Selanikli Yahudi “dönmeleri” olduğu mitinin de bunda payı vardır. Öte yandan, İsrail’in Azerbaycan’a yüksek hacimde ve kapasitede silah sağladığı bir sır değil. Bu silahlar vasıtasıyla İsrail’in Karabağlı Ermenilerin etnik temizliğine verdiği katkının Ermeniler arasındaki anti-Semitizmi arttırması da gene maalesef sürpriz olmayacaktır. Ama unutmamalı ki İsrail devleti başka, bir millet veya topluluk olarak Yahudiler başkadır. İsrail devletinin politikalarını desteklemeyen geniş bir Yahudi kesimi vardır, hem İsrail’de hem diasporada.
- Saldırılara karşı Türkiye’de yeterli düzeyde ses neden yükselemedi sizce?
Bunun birkaç nedeni var kanımca. Bir tanesi, genişçe bir kesim bu meselede Azerbaycan’ı haklı görüyor; Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğunu, ayrıca bu yaşananların 1990’ların doğal sonucu ve bedeli olduğunu, yani Ermenilerin bunu hak ettiğini düşünüyor. Fakat, bu düşünce şeklinde bir sorun var. Bu ortada bir sorun, eleştirilecek bir durum olmadığı anlamına gelmez. Söz konusu olan insan ve azınlık haklarına dair temel değer ve ilkelerin çiğnenmesidir. 100.000 kişiden fazla bir topluluk aylarca abluka altında tutulmuş, insani temel ihtiyaçlar siyasi amaçlar uğruna silah haline getirilmiştir. Eleştirilmesi ve ses yükseltilmesi gereken nokta burasıydı. Türkiye’de kendini sisteme, ülkedeki genel siyaset anlayışına muhalif olarak tanımlayanların bu ayrımı yapabilmesi, gerekli dili kurabilmesi gerekirdi, ama yapmadılar.
Bu yaşananların, 30 sene evvel olanların hak edilmiş karşılığı olmasına gelince, 30 sene evvel ne olmuştu, Hocalı’da katliam olmuştu da Bakü ve Sumgayit’te neler olmuştu, onlara girmeyeceğim. Peki, 30 sene evvel olanların acısını o gün doğmamış çocuklardan veya o gün çocuk olanlardan çıkarmak ne kadar doğru? 30 sene evvel olanlar bugün olanları meşrulaştırıyorsa, bugün olanlar da yarın olacakları meşrulaştıracak mı? Bunun bir sonu olacak mı? Bunu söylediğimde bazıları “30 sene evveli unutalım diyorsun ama 100 sene evvelinden bahsediyorsun” diyorlar. Hayır, ben hiçbir şeyi unutalım demiyorum. Geçmişin vahşet ve suçlarının bugünkü suçlara gerekçe olamayacağını söylüyorum. 100 sene önce olanlar, 30 sene önce olanların hepsini meşrulaştırmayacağı gibi 30 sene evvel olanlar da bugünkü suçları meşrulaştırmaz.
Türkiye’de Karabağ’da olanlar karşısında yeterince muhalif ve eleştirel ses çıkmamasının bir başka sebebi de tabii Türkiye’de “Ermeni’den yana” gözükmenin yüksek bedeli. Her türlü sözlü saldırıya maruz kalacağınız, “hain” olmakla yaftalanacağınız gibi, doğrudan fiziksel şiddete de maruz kalabilir, başka kayıplar yaşayabilirsiniz. Dolayısıyla, insanlar bundan da korktukları için ses çıkarmıyorlar. Barış Ünlü’nün formülasyonuyla söyleyecek olursak Karabağ’da Ermenilere yapılanlara karşı çıkmak Türklük Sözleşmesi’ni bozmak demek olacaktı.
Türkiye’de Karabağ’da olanlar karşısında yeterince eleştirel ses çıkmamasının bir sebebi Türkiye’de ‘Ermeni’den yana’ gözükmenin yüksek bedeli. Karabağ’da Ermenilere yapılanlara karşı çıkmak Türklük Sözleşmesi’ni bozmak demek olacaktı
Her gerilim döneminde ırkçılık dalgaları yükselir, Türkiye’deki Ermeniler tedirginlik yaşar. 2020’deki savaştan bu yana Türkiye’den göç etmek zorunda kalan oldu mu?
Bugün Türkiye’de tahminen 13-14 bin hane Ermeni vardır. Cumhuriyet tarihi boyunca sayıdaki azalma, daha doğrusu azaltılma devam edegelmiştir. Ulusal ve uluslararası siyasetin gergin olduğu dönemlerde bu azalma hali tahmin edildiği üzere artar. Örneğin, ASALA, JCAG gibi örgütlerin saldırı ve suikastlarının arttığı ve bunlara karşılık içte de “hain Ermeni” söyleminin yükseltildiği dönem olan 1970 ve 1980’ler boyunca Ermenilerin yurtdışına göçü gözle görünür biçimde artmıştı. Elimizde herhangi istatistik olmadığı için 2020’den sonra kaç Ermeni ailesi yurtdışına göç etti veya etti mi kesin olarak söylemek mümkün değil. Sadece son iki senede Ermeni okullarındaki öğrenci sayısının 3000’lerden 2700’lere düştüğünü biliyoruz. Bunun yurtdışına göçten kaynaklandığını varsayacak olursak 100-150 hane civarında bir azalma olduğunu tahmin edebiliriz. Fakat bu azalmanın yurtdışına göç sebebiyle yaşandığına emin olamayız tabii. Başka birçok nedeni de olabilir.
- Azerbaycan ve Türkiye hükümetleri sıranın Ermenistan’ın güney eyaleti Syunik’te koridor açmada olduğu yönünde açıklamalar yaptı. Syunik-Zengezur Koridoru kimler için ne ifade ediyor?
Zangezur Koridoru’nun Azerbaycan için pratik yararlarının ötesinde Türkçüler için ideolojik bir mana taşıdığı da ortada. Bunu, “Türk birliği”nin gerçekleşmesi olarak görüyorlar. Aksi takdirde, Ermenistan Azerbaycan arasında insanların ve malların geçişinin güvenliğini garanti etmişken, bu yöndeki herhangi bir girişimi engellememişken Ermenistan topraklarından geçecek bu koridorun Ermenistan’ın kontrolü dışında olması konusundaki ısrar anlaşılamaz.
Şunu da belirtmek gerekir ki, Türkiye’de iddia edilenin aksine 9 Kasım 2020 ateşkesinde Ermenistan kendi topraklarından geçecek ama kendi kontrolünde olmayacak bir koridor taahhüdünde bulunmuş değildir. Gerçi, Azerbaycan Laçin Koridoru’nu bloke ettiği gün 2020 anlaşması (Moskova’da İlham Aliyev, Nikol Paşinyan ve Vladimir Putin arasında imzalanan ateşkes belgesi) da ölü bir belge haline gelmiştir, çünkü Azerbaycan ve Rusya o belgedeki taahhütlerini çiğnemişlerdir. Böylece Ermenistan için de belgenin bağlayıcılığı kalmamıştır. Buna rağmen, Paşinyan hükümeti barışı korumak veya başka bir deyişle Azerbaycan saldırısını engellemek için “koridor” konusunda özel bir düzenleme için adım atar mı bunu da bekleyip göreceğiz. Öte yandan, Erdoğan’ın, “koridor Ermenistan’dan geçmezse İran’dan geçer” mealindeki açıklamaları, eğer bir yanıltmaca değilse, Azerbaycan ve Türkiye’nin Ermenistan’dan geçecek bir koridor için ısrarlarını yumuşattıklarının işareti de olabilir.
Ohannes Kılıçdağı kimdir?
Ohannes Kılıçdağı, Ermeniler üzerine çalışmalar yapıyor. Ohannes Kılıçdağı, Yüksek Lisans’ını Boğaziçi Tarih Bölümü’nde yaparken tezini II. Meşrutiyet Dönemi Osmanlı Ermenileri konusunda hazırladı. Daha sonra uzun yıllar Bilgi Üniversitesi’nde dersler verdi. Kılıçdağı, akademik çalışmalarını ABD’de sürdürmekte.