Bütün saldırı ve hakaretlere rağmen Vietnam Savaşı sırasında ve sonrasında izlediği savaş karşıtı çizgiden hiç geri adım atmadı Jane Fonda. Tek pişmanlığı, o günlerde çekilen bir fotoğraf karesiydi
Aslında mesele, daha doğrusu ‘mesele’nin neredeyse elli yıl sonra yeniden gündeme gelmesi, basit gibi görünen bir polemikten sonra olmuştu. Amerikalı ünlü sinema oyuncusu Jane Fonda, 11 Ekim 2019 günü, 82 yaşındayken Washington’da iklim değişikliğine karşı bir eylemde tutuklanınca, militarist cenahın karanlık belleği yeniden canlanmıştı.
Today’in sunucusu Megyn Kelly ile Fonda arasında Eylül 2017’ye kadar giden bir tartışma zaten vardı. Fonda, NBC’nin Today programına çıkıp Kelly ile son filmi hakkında konuşurken, Kelly’nin gevezelik ederek estetik ameliyat geçmişini sorması üzerine programdan çıkmış ve onu eleştirmişti. Bunun ardından Kelly, Fonda’nın ‘vatanseverliğini’ sorgulayarak savaş karşıtı geçmişine saldırdı ve “Vietnam Savaşı sırasında ordumuza nasıl davrandığına bakın. Amerikan askerlerini utandırmaya çalışan radyo yayınları nedeniyle gazilerimizin çoğu ona hâlâ ‘Hanoi Jane’ diyor” dedi.
Böylece bir süredir unutulmuş olan ‘Hanoi Jane’ yakıştırması yeniden gündeme geliyordu.
Oyuncudan daha fazlası
Söz konusu hikâye, 1972 yılı ile ilgili. Şöyle anlatılabilir:
Bugün 86 yaşında olan ve hâlâ kendisini feminist ve çevre aktivisti olarak tanımlayan Jane Fonda, Amerikan tarihinin en büyük kadın oyuncularından biri olarak haklı bir şöhrete sahip. Sinema kariyerini bu satırlarda özetlemek mümkün değil. İki Oscar, iki İngiliz Akademi Film Ödülü, yedi Altın Küre, bir Emmy Ödülü ve birçoğumuzun belleğinde hâlâ yer tutan ‘Atları da vururlar’, ‘Klute’, ‘Eve Dönüş’ gibi onlarca filmden söz ediyoruz.
Ama Fonda, Amerikan toplumu için hiçbir zaman yalnızca bir oyuncu olmadı. Kariyerinin ilk aşamalarından başlayarak her zaman savaş karşıtlığını ortaya koydu. 1960’larda, Sivil Haklar Hareketi’ni, 1969’da Alcatraz Adası’nın Kızılderililer tarafından işgal edilmesini destekledi. 1970’lerin başında Kara Panterler’den de desteğini esirgemedi. “Onları sevgiyle, parayla, propagandayla ve riskle desteklemeliyiz” diyordu.
1972’de işler iyice sertleşmişti. Ağır kayıplarla sürdürülen Vietnam Savaşı, ülkede giderek bir öfke yaratıyor ve neredeyse haftada bir yüzbinlerin katıldığı protesto gösterileri yapılıyordu. Savaşa Karşı Vietnam Gazileri’nin (VVAW) toplantılarında ortalığı coşturan Fonda, bir yandan da hakaretlere katlanıyordu.
‘Düşman’ topraklarında
1965-1972 arasında eylemciler ve rahiplerden neredeyse 300 Amerikalı durumu yerinde görmek için Kuzey Vietnam’a gitmişti ve çoğu da dönüşte tacize uğramış, hakaretlere boğulmuştu. Temmuz 1972’de Fonda da aynı ‘günah’ için Hanoi’ye gitti. Halkla, Vietnam Kurtuluş Ordusu askerleriyle görüştü. Ne olduysa işte o zaman oldu. Fonda, siperleri gezerken bir uçaksavar silahının üstünde otururken fotoğraflandı ve sağcı mekanizma anında harekete geçerek yıllarca unutulmayacak lakabı yapıştırdı: Hanoi Jane!
“Açıkça söylüyorum” diyordu Fonda, “Şarkı söyledikten sonra birisi (kim olduğunu hatırlamıyorum) beni silaha doğru götürüyor ve oturuyorum, hâlâ gülüyor, hâlâ alkışlıyoruz. Bütün bunların oturduğum yerle hiçbir ilgisi yok. Bunu hiç düşünmemiştim. Kameralar çalışıyor bu arada. Ayağa kalkıyorum ve arabaya doğru yürürken anlıyorum. Aman Tanrım! ABD uçaklarını düşürmeye çalışıyormuşum gibi görünecek! Dönüp yalvarıyorum, ‘lütfen bunların yayınlanmasına izin vermeyin’ diye. Her şeyi Vietnamlıların planlamış olması mümkün tabii. Bunu asla bilemem. Öyleyse de onları suçlayabilir miyim? Manzara ortada. Kullanıldıysam bile buna ben sebep oldum. Bunun ağırlığını kalbimde taşıyorum. Bu fotoğraf nedeniyle askerlere ve ailelerine yaşatmış olabileceğim acılardan dolayı defalarca özür diledim. Hiçbir zaman zarar vermek gibi bir niyetim olmadı.”
Ama mekanizmaya bu yetmedi. Artık hedef tahtasındaydı. Amerikan medyası ve ‘gazi dernekleri’ hakaret yağdırıyor; donanma birliklerinde yapılan anonslarda adı ‘Fahişe’ olarak anılıyordu.
Tek pişmanlık
Yine de Fonda, iki haftalık turu boyunca bombalanan köyleri, hastaneleri anlatan radyo konuşmalarından hiç pişman olmadı ve Amerikan barbarlığına saldırmayı sürdürdü. “Hükümet bize yalan söylüyordu ve elimden geleni yaptım” diyordu. Savaş esirlerini ziyaret etti ve işkence hikâyelerini yalanladı. Geri döndüğünde, sokakta yüzüne tükürülmesi dahil her şeyle karşılaştı; hiçbirinden davacı olmadı. Yıllar sonra 2007’de yapılan Irak Savaşına karşı büyük gösterilerde de kürsüdeydi. Ve yine, bırakın ABD basınını, bizim zevzek Hürriyet gazetesi bile ‘Hanoi Jane sahnede’ başlığı atıyordu.
Yine de 80’li yaşlarında bile içine dert olanı tekrarlıyor o: “Düşüncesiz ve dikkatsiz davrandığım zamanlar da oldu ve onları incittiğim için çok üzgünüm. Amerikan uçaklarına ateş etmeye çalışıyormuşum gibi görünen fotoğrafıma pişman olarak mezarıma gideceğim.”
Savaş baronları için bu naifliğin bir anlam ifade edeceği şüpheli tabii. Tanrı gecinden versin, yarın yaşamını yitirse, yine aynı manşetlerin atılmayacağının hiçbir garantisi yok! Bizim zevzekler dahil!