Senelerdir süren bir savaş ve barış için adım atmak istemeyen bir anlayış. Savaş acı doludur, ölüm getirir, aileleri yok eder, ekonomiyi çökertir ve silah üretenleri zengin eder. Ne kadar silah satışı olursa kapitalist ülkeler de bir o kadar zengin olurlar. Bizim gibi ülkeler de onların sefa sürmesine yardımcı olurken halkın bitmeyen cefa çekmesine neden olurlar. Son Ankara eyleminden sonra tekrardan savaş naraları atılmaya başlandı. Eylemi yapan kişilerin Suriye’den geldiklerini söyledi, Fidan. Neden Suriye’den de, Güney Kürdistan’dan değil. PKK açıklama yapıyor ve “ölüm taburu” eylemcilerimiz diyor. Bakan Fidan Rojava yönetiminden çok rahatsız olduğu için YPG’yi suçluyor ve operasyon bahanesi yaratıyor. Operasyonlar da 6 Ekim akşamı devreye giriyor ve bombardıman her tarafı vuruyor. Hastaneler ve diğer sivil yerleşim yerleri bu bombardımanın hedefleri. Fidan’ın sözlü açıklamaları savaş suçu niteliğinde ve bu hava harekâtıyla savaş suçu işlemenin fiiliyatı olarak hayata geçiriliyor. Mazlum Abdi açıklamasında, eylemcilerin oradan gitmediğini açıklıyor, hakeza ABD’nin istihbarat birimleri de Mazlum Abdi’nin açıklamalarını onaylıyor. Türkiye’nin tehditlerinden sonra operasyon girişiminde bulunacak olan Türk SİHASI (MSB tarafından ilk önce “bizim SİHAMIZ değil” dendi sonra kabul edildi) İncirlik’ten kalkan F-16 ile düşürüldü. Bu olay esasında Türkiye’ye bir mesaj olarak anlaşılmalı. Benim olduğum yerlere operasyon yapamazsın dendi açıkça. Hükümetten bu konu hakkında bir açıklama yok. Sanki ikinci bir başa çuval geçirilme olayının tekrarı yaşandı. Orta Doğu bataklığına giren buradan zor çıkar diyorlardı. En son Humus’taki mezuniyet törenine saldıran cihad yanlıları bu tezi doğrular nitelikte. Bu cihad yanlılarına destek veren ülkeler de topun ağzında olacaklardır.
ABD ve Rusya güney komşumuz olduğu için hükümetin konuşmalarına dikkat etmesi lazım. ABD Güney Kürdistan’da PKK’ye karşı Türkiye ile NATO üyesi olduğu için bazı olaylara göz yumuyor ama Güney Kürdistan yönetimine de destek veriyor. Rojava’da durumlar değişik. Burada ABD yerleştiği yerlere kimsenin saldırmasına izin vermiyor. Erdoğan Suriye ve Irak üzerinden devamlı olarak “ansızın gelebiliriz”, “30 kilometre güvenlik şeridi” söylemlerini devam ettiriyor. Sınırlarda düşman üreten bir anlayış ve sınır şehirlerinde “yok etme” planı devreye sokulurken, Türkiye’de rahat yaşamak çok da mümkün bir şey değil. Önümüzdeki günlerde savaş tezkeresi oylamaya sunulacak. 2 yıllık süre bitecek tezkere için. HDP, TİP ve CHP son tezkerede hayır oyu vermişlerdi. Burada en önemli konumda olan CHP nasıl bir tavır takınacak bu oylamada, göreceğiz. Evet derse hükümete teslim olacak, hayır derse de mevcut iktidar bu “hayırı” yerel seçimler öncesi lehinde kullanmak isteyecek. Meclis’ten bir gün acaba “barış tezkeresi” çıkar mı? Erdoğan iktidarda kalmak için her türlü yola başvuruyor.
Erdoğan yeni anyasa için “özgürlükçü” anayasa vaat ederken günlük olaylar bunun aksini söylüyor. Genel seçim öncesi verilen sözlerin yerine getirilmediğini, ekonomik ve siyasi baskının daha da arttığını yaşıyoruz. Hukukun ve demokrasinin olmadığı bir ülkede “yeni anayasa” nasıl yapılır ve neyi temsil eder? Bu şartlar altında hiçbir yabancı yatırımcı da parasını Türkiye’ye bağlamaz. Ekonomi esasında bir ülkenin en büyük “güvenlik” gücüdür. Türkiye bu güçten yoksundur. Borçlar içinde yüzen bir ülkeyiz. Fas’ta yapılacak ekonomi toplantısı Türkiye’ye nasıl yansıyacak? IMF’ye borç verme durumundan IMF’den borç almaya düşen bir ekonomi içindeyiz.
Şatafat ve itibar için yoksullaşma, ekonomik çöküş ve beka için savaş politikası yanlış bir rota. Bu anlayışla doğru rotalar bulunur mu?