Dünyada insanların ve özellikle Afrikalılar üzerinde uygulanan köleleştirilme süreçleri 153 yıl önce yasaklanmıştı.Ancak geçen bunca yıla karşın köleciliğin biçim değiştirerek halen sürdüğünü görebilmek mümkün. Köleciliğin değişen yüzü en net göç eden ya da ettirilen halkların üzerinde eskisinden hiç de farklı olmayan bir biçim alarak sürüyor. Bunun dışında çocuk işçiliği ve kadın bedeni üzerinden süren kölecilik uygulamaları ise günümüzün en iğrenç örnekleridir.
6 yıl önce Güney Afrika’da çalışma koşullarının ağırlığı ve düşük ücretler gibi nedenlerle greve çıkan işçilerin 34’ü polis güçlerinin kurşunlarıyla katledilmişlerdi.Bu katliam geçmiş kölecilik sisteminin sadece bir izdüşümüydü.Asırlar boyu süren yaşam içinde anlatılarla günümüze kadar taşınmış olan ve halen ilgi ile okunan Ezop Masalları tarihte yaşanan kölecik uygulamaları ve buna karşı direniş öyküleri,tarihten öğrenmemiz gereken çok şey olduğunu gösteren en güzel miraslardan biridir.
Resmi verilerde günümüz dünyasında kölelik koşullarında yaşayan 30 milyonu aşkın insanın olduğu belirtiliyor.Bu sayıya zorla çalıştırılan çocuklar, seks köleleri, mülteciler ve düşük ücretlerle çalıştırılan işçiler bu sayı içinde yer almıyor.Özellikle uzak doğunun birçok ülkesinde 13 yaşlarında kız çocuklarının para ile satıldığı biliniyor.Birleşmiş Milletlere bağlı UNİCEF verilerine göre,Batı Afrika’da her yıl 200 bin çocuk 8 sterlin karşılığında satılıyor.Bu çocukların çoğu Benin, Togo ve Mali gibi ülkelerden alınan çocuk köleler olurken,Gabon ve Fildişi Sahilleri’nde başta kakao olmak üzere birçok ürün hasatında karın tokluğuna, dayak-angarya ve tecavüzler eşliğinde çalıştırılıyor.Ortadoğu’da ise açık pazarlarda ‘kadın ticareti’IŞİD ve bazı İslami süslü örgütler eliyle sürüyor.Bu kölecilik uygulamasının daha çok Kürt ve Alevi kadınlar üzerinden sürdürüldüğü ise tüm dünya tarafından biliniyor.Körfez ülkelerinde kölecilik ise halen ‘yasal’ olarak devam ediyor.
Daha önce Avrupa’da yayınlanan resmi verilerde Avrupa ülkelerinde de köleciliğin sürdüğünü gösteren birçok veri yayınlanmıştı. Kölelik koşullarında ve her türden sömürüye uğrayan Afrika, Latin Amerika ve Uzakdoğu’dan zorla getirilen insanlar, Avrupa’nın birçok ülkesinde ve Türkiye’de kölelik koşullarında çalıştırıldıkları raporlarda yer almıştı.O dönem Avrupalı tacirler, köle ticaretinden devasa ölçekte sermaye birikimi elde ettiler.Günümüzde Avrupa’da varlığını sürdüren en büyük banka ve sigorta kuruluşlarından bazıları ilk sermaye birikimlerini köle ticareti sayesinde elde ettikleri bilinmektedir.
Geçtiğimiz günlerde McKinsey danışmanlık şirketinin Almanya bürosunun yaptığı açıklamada konfeksiyon şirketlerinin Uzakdoğu’dan vazgeçip Türkiye’ye yönelmesi gerektiğini belirtirken işçiliklerin çok ucuz olduğu belirtilmişti.Bu açıklama Türkiye’de işçi maaşlarının sefilliğini gösterirken bir diğer nedenin ise kölelik koşullarında ve özellikle konfeksiyon fabrikaları ve atölyelerinde çalıştırılan Suriyeli işçiler olduğu biliniyor.Bu durum,zorunlu göçlerin bir biçimiyle desteklendiği ve sermayeye köleler ortaya çıkarmak amacıyla kimliksiz ve ‘kaçak’ olarak yaşamalarına göz yumulup sınırsızca sömürüye tabii tutuldukları gerçeğini açığa çıkarmaktadır.
Elbette kapitalizm koşullarında sadece insanlar değil aynı zamanda hayvanların ve doğanında köleleştirildiğini biliyor ve görüyoruz.Örneğin,tohumlar kapitalizm elinde oyuncağa dönmüş ve genleriyle oynanarak kapitalizmin altın yumurtlayan kölesi haline getirilmiştir.Piliç üreticisi şirketlerin civcivleri nasıl yetiştirdiklerini herkes bilir.Günyüzü görmeden hınca hınç dolu makine otomasyonlarında önlerinden geçen GDO’lu yemleri yiyerek ve bir ay içinde hormonlarla zorla büyütüldükten sonra kancalara geçirilen piliçlerin otomatik olarak kafaları kesilir ve paketlenerek sofralara taşınır.Bu köleleştirilen hayvanlar içinde bilinen en yaygın köleleştirilme biçimidir.
Kapitalizm, en iyi yüzüyle mülksüzler için ücret köleliği aynı ücretli kölelik demektir. Göçlerin ortaya çıkarılması ve köleliğin sürmesi de kapitalizmin amaçlarından birisidir. Kapitalizmin en vahşi uygulamaları ise Türkiye’de vücut bulmuş durumdadır.İşçi sınıfı üzerinde uygulanan açlık seviyesi altındaki ücretlendirme sermayenin birikimlerinin en temel birikim yoludur.Kürt halkı üzerinde süren baskıların en temel nedenlerinde biri daha önceki bakanların ağızından dillendirildiği gibi bölgenin Çin’e döndürülme hedefidir. Ne halklar ne hayvanlar ne de doğal yaşam kapitalizmden kurtulmadıkça kölelikten de kurtulup özgürleşemeyecektir.