PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük tecrit politikası ile Kürt sorununun çözümsüzlük politikası birbirinden bağımsız olmadığını ifade eden Sebahat Tuncel, ‘Barışı direnerek, mücadele ederek kendimiz kurabiliriz. Beklemekle barış gelmez’ dedi
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın uluslararası komplo sonucu Türkiye’ye getirilişi üzerinden 25 yıl geçti. Bu süre zarfında Ortadoğu’da ve Türkiye’de denklemler değişirken Kürt sorunundaki çözümsüzlük ve bu çözümsüzlüğün yarattığı yıkım her geçen gün derinleşiyor. Kobanê Davası kapsamında Sincan Cezaevi’nde 7 yıldır tutsak bulunan Kürt siyasetçi Sebahat Tuncel, komplo ve tecridin geldiği noktaya dair değerlendirmelerde bulundu.
Uluslararası komplonun amacının çözümsüzlük siyasetini sürdürmek olduğunu belirten Tuncel, “Sayın Öcalan yol haritasında komplonun hedefini ‘şahsımda Kürtlerin özgürlük şansı teslim alınmak istiyordu’ diye belirtiyor. Komplo bir yandan Kürt sorununu çözümsüz bırakırken diğer yandan Ortadoğu’nun siyaset yapısına bir müdahaledir. 2010 yılında Tunus’ta başlayan Suriye’de devam eden ve günümüze kadar devam eden Ortadoğu’da birçok ülkeye yönelik müdahalenin ilk taşları o dönem örülmeye başlanmıştır. Sayın Öcalan gerek savunmalarında gerek avukat görüşlerinde birçok kez Türkiye’de Kürt sorununun güvenlikçi politikalarla çözülemeyeceğini dile getirmiştir. Gören ve sorunu diyalogla çözmek isteyen liderler de uluslararası güçler ve onların işbirlikçisi olan yerel güçlerin işbirliği ile tasfiye edilmiştir” dedi.
Çözüm arayışları ve tasfiyeler
Turgut Özal, Necmettin Erbakan ve Bülent Ecevit’in Kürt sorununda çözüm arayışları tasfiyeleri ile sonuçlandığının altını çizen Tuncel, “Türkiye’de askeri -siyasi alanda kim sorunu diyalog ile demokratik ve barışçıl yollarla çözmek istemişse tasfiye edilmiştir. Tasfiyeyi yapan gladyo ile işbirliği yapan güç derin devlet olarak adlandırılmıştır. Günümüzde derin devlet ile hükümet işbirliği Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında yürümektedir. Bu işbirliği Sayın Öcalan ile yürütülen diyalog müzakere süreçlerini sorunun barışçıl çözüm olanaklarını akamete uğratmıştır. 2013-2015 yılları arasında yürütülen diyalog süreci Dolmabahçe Mutabakatı ile müzakereye geçme aşamasında masanın devrilmesinde bu işbirliğinin etkisi büyüktür. Bu iş birliği Kürtlerin kültürel, siyasal, ekonomik varlığına yönelik geleneksel inkar imha ve asimilasyon politikalarına dönüşmüş, çözüm için büyük emek ve çabanın sahibi olan Sayın Öcalan üzerindeki ağır tecrit ve izolasyon mutlak tecride evrilmiştir” diye konuştu.
‘Bu politikalara ses çıkarılmalı’
Tecrit politikası ile Kürt sorununun çözümsüzlük politikası birbirinden bağımsız olmadığının altını çizen Tuncel, şöyle devam etti: “Tecrit Sayın Öcalan şahsında Türkiye halklarının barışını demokrasisini bir arada yaşama umudunu kırmayı amaçlıyor. Türkiye kendi anayasasını, yasalarını yok sayarak İmralı’da özel bir hukuk sistemi, işkence sistemini devreye koymuştur. Bu hukuksuzluk adım adım Türkiye’deki tüm cezaevlerine yayılmış durumdadır. AKP- MHP-Ergenekon ittifakı Türkiye’nin 2’inci yüzyılına Kürtsüz girmek ve 2’inci yüzyıl anayasasını Kürtlerin inkarı üzerinden şekillendirmek istiyor. Bu politika ise Türkiye’deki ekonomik siyasi krizi derinleşmesine kutuplaşmaya bir arada yaşama olanaklarının heba edilmesine yol açıyor. Türkiye’de demokrasi ve özgürlüklerin güvenceye alınmasını isteyen herkesin tecride, savaş politikasına karşı ses çıkarması gerekiyor. Barışı direnerek, mücadele ederek kendimiz kurabiliriz. Beklemekle barış gelmez.”
Krizlerin temel nedeni
Tecrit ve izolasyon politikasının Türkiye’de yaşanan krizlerin temel nedeni olduğunun altını çizen Tuncel, “Sorun yalnız ekonomi de değildir. Türkiye’de hukuk düzeni ortadan kalkmış; uyuşturucu baronları, çeteler ve kadın katilleri sokakta elini kolunu sallayarak gezerken demokratik hak ve özgürlüklerini kullanmak isteyen kadınlar, emekçiler, Cumartesi Anneleri/ İnsanları ve Kürtler yasaklar gözaltı ve tutuklamalarla karşı karşıya kalıyorsa anayasa ve yasalar kişiye özel uygulanır hale geldiyse İmralı işkence sisteminin ve Sayın Öcalan üzerinde uygulanan mutlak tecrit ve izolasyonun başat rolü vardır. İmralı’da başlayan tecrit ve izolasyon politikası tüm Türkiye’ye yayılmış durumdadır. Kamu güvenliği, kamu düzeni adına tüm demokratik haklar ve özgürlükler askıya alınmış Türkiye açık bir cezaevine dönüştürülmüştür. Bu nedenle tecrit politikalarına itiraz etmek, karşı çıkmak sadece Sayın Öcalan’la alakalı değildir” diye belirtti.
Haber: Habibe Eren / JINNEWS