Kapitalizmin en önemli sorunu,her geçen gün,az sayıda insanın çok sayıda insanın hayatlarıyla ilgili kararlar alabiliyor oluşudur.Bu ifade Marksist terminolojide “sermayenin temerküzü”dediğimiz olgunun bir başka ifadesidir.Sermayenin temerküzünün üretim araçlarının daha az sayıda sermayedarın elinde oluşunun yarattığı bu sorunun bir başka ifadesi de bu az sayıda insanın kendi çıkarlarını düşünerek davranmalarının toplumun çıkarlarıyla uyuşmayacağı gerçeğidir. Yani bu az sayıda sermayedarın vereceği kararlarla toplumun ihtiyaçları için alınması gereken kararlar arasında uyuşma olasılığı çok düşüktür.O nedenle de kapitalizm,bir sistem olarak istikrarsızdır,krizlere açıktır ve o nedenle de insanların hayatlarıyla ilgili kararlara katılabilmeleri (yani demokrasi) krizleri aşmanın da en önemli koşuludur.
Yerel yönetimlerin önemi de buradan gelir.İnsanların kendi yerellerinin sorunlarını çözmek için alınacak kararlara katılabilmelerinin önünün açılması merkezin karar alma alanının da daraltılması anlamına gelir.Böylelikle de merkezin alacağı kararların yanlış olma,yani toplumun çıkarlarıyla uyuşmama olasılığı azalır.Tersten söylersek yerellerde insanların kararlara katılabilmeleri kapitalist sistemin yarattığı krize gebe halin de zayıflatılmasıdır.
Bu grizgahı neden mi yaptım?
Çünkü,bugün Türkiye’nin neredeyse sürekli krizlere girme durumunun aşılabilmesi merkezin karar alma gücünün azaltılıp yerelin gücünün artırılması ile mümkünken biz bunun tam tersini yapma yolunda geriye döndürülmesi oldukça zor adımlar atıyoruz.Yeni Cumhurbaşkanlığı sistemi denilen bu sistem tam da bu akıl tutulmasının sonucu bir sistemdir ve başarılı olma olasılığı sıfırdır.Buna rağmen Türkiye bu“tek adam”yönetiminde ısrar etmiş ve abidik gubidik oyunlarla da bu yola itilmiştir.Bugün oluşmakta olan sistem gerçekten garabet bir sistemdir.Neredeyse iktidar tarafında kimse karar verememekte hemen her şey“tek adamın”aldığı kararlarla yürümekte.Cumhurbaşkanının bir danışmanın açıkça söylediği gibi de aslında bu tek adam yönetimi bir“tek adam hükümeti”olarak işlev görmekte.
Bu sistem bugün dünyada ve Türkiye’de yaşanan toplumsal gelişmelere de uygun değildir.Bugün dünyada birçok örneğini gördüğümüz gibi insanlar kendi hayatlarıyla ilgili alınan kararlara katılmak istemektedirler. Bütün kararlara değilse de kendi hayatlarını önemli ölçüde etkileyecek olduğunu düşündüğü kararlara katılmak arzusu bugün her yerde artmaktadır.
O nedenle de Kürtlerin yoğun yaşadığı yerelliklerde bu arzu Kürtlere “din kardeşiyiz” diyerek tatmin edilemez.Kürtlerin yoğun yaşadığı illerde yerel yönetimlerde alınan kararlara katılma arzuları hem merkezi düzeyde yapılan hataların giderilmesi ve hem de kendi yaşadıkları yerelliklerde alınan kararların daha isabetli kararlar olabilmesini sağlayacak bir taleptir.Bu talebi bu“tek kişilik hükümetin”aldığı“kayyum”atamalarıyla bastırmaya çalışmak nafile olduğu gibi ne bugünün insanlığının geldiği düzeye,ne ülkedaşlığa ve ne de Müslümanlığa sığmaz.Ama ne var ki, yukarıda da ifade ettiğim gibi“tek kişilik hükümet”,içinde yaşadığımız hayatın bütün trendlerine ve gelişmelerine aykırı bir sistem olarak bu meselelere duyarsızdır.
Tam da bu nedenle bugün ekonomik kriz olarak yaşadığımız kriz aslında siyasal bir krizdir.Bakmayın“kontrol altına aldık”açıklamalarına! Yaptıkları her şey,günü kurtarmak ve önümüzdeki yerel seçimlerden başarılı çıkmak üzerine.Çünkü biliyorlar ki bu seçimlerde yaşayacakları bir başarısızlık sonun başlangıcına bir çentik daha atmak olacaktır. O nedenle de muhalif herkesin insanlığın bütün trendlerine aykırı bu gidişe dur demesi gerek.
Bence gün,o gündür.