Iskalamak ya da geç kalmak. Her şey ve herkes mekânın ve zamanın ötesinde kalmıştır. Bir çember veya kafes değil bu, dışında her şeyin ve herkesin. İnsan bir yerlerde, adını bile bilmediği bir yerde, vakitsiz bir anın dışında kendine yakalanır. İnsan zaten kaçandır, sonra da kaçtığına yakalanan.
Bir gün insan özlediği birinin sesiyle kendisine kızar. Bir akşamüstü insan özlediği biriyle yürüdüğünü zannedip sustuğunu sanır. Bir sabah insan özlediği biriyle rüyasında bir hayat kurar. Bir gece insan özlediği biri için uyumaya razı gelmez. Bir an insan özlediği insana öfke duyar. Bir gün insan özlediği insanı bir beyaz güle benzetip beyaza inanır. Bir yerde insan özlediği insandan kaçmak için başka bir dünyaya kaçar aklıyla.
Bir insan bir insanın her yerinden ve gördüğü her şeyinden kendine rol çıkarır. Bazı oyuncular bu yüzden ölümüne kadardır. Ölümüne kadar seninle sahne alır. Bir insanın yokluğunu ve yokluğundaki boşluğu gördüm. Dünya bir çöl, dünya bir okyanus, dünya bir dağ silsilesi, dünya bir buzul, dünya bir başka. Zaman, geçiyor olmaktan başka bir şey değil.
Bir gün insan özlediği birinin adıyla seslenir bir başkasına. İnsanların birazında hüzün yerleşiktir. İnsanın birazında haklı firar mevcuttur. İnsan biraz kendisi dışında da yaşamayı bilendir. İnsan bir sabah, bir akşam, aslında günün herhangi bir anında özlediği biriyle başka bir dünyaya göçer. Bu hâlâ unutamamanın yol açtığıdır ve yürüdüğü tahrip edilmiş yoldur. Orası hâlâ seviyor olmanın zamanla imtihan ettiği bir yerlerdir.
Bazen bir mevsim yakıştırırız birine, her daim öyle bir havası ve kokusu vardır onun. Bir nesnenin yansımasında buluruz, asla eskimeyen. Bir eşyanın tabiatına kızarız, neden böyle diye. Dünya dönmeye devam eder yine, bir cehennem azabı, bir zindan yalnızlığı. Hayat uzun ama insan hep bir başkası, bir başkasında.
Vazgeçmenin heyecanı, kazanmanın sarhoşluğu insanı yerinden eder. Sırf başka bir tahayyül, bambaşka bir yaşam için, içine girdiği hayatı terk etmeyi göze alır. Belki bencillik, belki bir ısrar, adı ve niyeti ne olursa olsun yine de kaçma arzusu. Çünkü merak, çünkü dünya büyük, insan ise zaman ve mekânla sınırlı. İnsan çok ve insandan çok ne var aymazlığı, küstahlığı sürükler bir insanı.
Pişmanlığın kuyusunda zaman kavramı yoktur, bir insan ömrünü aşabilir, kuşaktan kuşağa aktarılabilir. Bir gün destan olur, gıpta ile okunur ve hayal edilir. Her şeyin bir sonu vardır, bazı şeyler yok sanılır, sonsuz sanılır, bir ömre rağmen. Özlemek her şeye hükmedebilir, bazen de hiçbir şeydir. Sınırlar adı gibi her şeyi sınırlar ve insan hasretten yorgun düşer.
Tüm hisler soyunsa da bir şeyler giyinir ve gizlilik orada başlar, yani sır. İnsanın kendisi muammayken her türlü beklenmedik his sıradanlaşır. Bir cinnet büyük kaybetmeyi, bir beklemek unutulmaz haysiyeti beraberinde taşır. Adı aşk olsun, sonra ayrılık ve ayrılığın getirdiği olsun.
Bir insan bir insana aklına gelmeyen bir sürü şeyi getirir. İnsan bir, insan birinde, biriyle, bir de bir başına insan. Nisyan, bir ihtimal kayıp, kaybeden, kaybolan. İnsan bir gün birinde kendini bulur, bir zaman sonra kaybeder ve durmadan kaybettiğini hem başkasında hem de kendinde arar. Bulmak mucize, aramak cesaret, kavuşmak ise kehanet. İnsan bir değildir, başkasıyla birleşendir.
Haftanın kitap önerisi: Michel Foucault, Hapishaneye “Alternatifler”/ Çeviren: Murat Erşen, Ayrıntı Yayınları