1917 yılının Ekim ayında yaşanan Sovyet Devrimi için de aynı şeyleri söylemek mümkündür. Gogol, Tolstoy, Dostoyevski, Gorki, hatta Puşkin görmezden gelinerek Rus Devrimi’ni anlamak imkansızdır. Sovyet devriminin önderi Lenin’in dikkat çektiği gibi “Tolstoy, Rus devriminin aynasıdır.” Elbetteki Lenin burada basit bir yansıtmadan söz etmiyor.
Bayram Balcı
Edebiyat ve şiir ile toplumların gelişim ve dönüşümü arasında kopmaz bir bağ vardır. Antik Yunun demokrasisini, Fransız Devrimi’ni, Sovyet Devrimi’ni hazırlayan en temel etmenlerden birisi edebiyat ve şiirdir. Edebiyat toplum ilişkisi göz önünde bulundurulduğunda 17. ve 18. yüzyılda yaşanan devrimlerin edebiyattın, şiirin hazırladığını söylemek çok da yanlış olmaz.
1800’lü yıllar Fransız toplumun içinde toplumsal ilişkilerin büyük bir hızla değişmesinde, La Fontaine, Jacques Rousseau, Voltaire, Hugo, Balzac gibi büyük yazarlarının, aydınlanma filozoflarının etkisini yadsımak mümkün değildir.
Edebiyat ve şiir, aydınlanma felsefesi ile birlikte eski gelenekleri ve monarşinin baskıcı sömürücü sisteminin yok edilmesi konusunda adeta toplumun değişime uğramasına katkı sunmuş, toplumun aydınlatılmasında önemli bir rol oynamıştır.
Bir Yunan tragedyası olan Zincire Vurulmuş Prometheus’ta antik toplumda demokrasi devriminin fikrinin ve felsefesinin nasıl geliştiğini görüyoruz. Sofokles ve Euripides eserlerinde demokrasiye yol açan devrimsel sürece tanıklık ediyoruz.
1889 Fransız Devrimi’nin öncesinde ortaya çıkan aydınlanma edebiyatının devrime olan katkısını inkar edemeyiz. Paris Komünü’ne yol açan o müthiş romansı devrimin temel taşlarlarının, edebiyat, şiir ve aydınlanma felsefesi ile döşendiğini söylemek çok da abartılı bir görüş değildir.
1871 yılının Mart ve Mayıs aylarında yaşanan Paris Komünü’nün hazırlanışında 1700’lü yılların sonu ve 1800’lü yılların içinde yazılan edebiyatın şiirin rolü yadsınamaz.1889 Fransız Devrimi’nin öncesinde yüz yıllık bir aydınlanma edebiyatı olduğunu görmezden gelemeyiz. Edebiyat, şiir, Fransız toplumun aydınlanmasına büyük katkı sunmuştur.
Diderot’un Kaderci Jacques ile Efendisi isimli romanı, Fransız devrimini hazırlayan tarihsel çelişkilerin toplumu nasıl devrimsel bir kalkışmaya yönelteceğini göstermesi bakımından oldukça öğreticidir. Engels’in, Diderot’un Rameau’nun Yeğeni adlı romanını diyalektiğin başyapıtı olduğunu belirtmesi, edebiyat ve şiirin toplumsal dönüşümlerdeki etkisini dile getirmesi bakımından oldukça önemlidir.
1800’lü yıllar Fransa’sındaki sömürü düzenini, eşitsizlik ve adaletsizliği işleyen Rousseau’nun romanlarının devrimin hazırlanışa katkısını kim yok sayabilir ki. Emile Zola’nın romanları birer edebiyat eseri olmaktan daha çok aydınlanma felsefesidir.
1917 yılının Ekim ayında yaşanan Sovyet Devrimi için de aynı şeyleri söylemek mümkündür. Gogol, Tolstoy, Dostoyevski, Gorki, hatta Puşkin görmezden gelinerek Rus Devrimi’ni anlamak imkansızdır. Sovyet devriminin önderi Lenin’in dikkat çektiği gibi “Tolstoy, Rus devriminin aynasıdır.” Elbetteki Lenin burada basit bir yansıtmadan söz etmiyor. Rus toplumunun bütün iç çelişkilerinin, yetmezliklerinin, aşırılılıklarının, ilerici ve gerici özelliklerinin devrime nasıl yol açtığını Tolstoy’un romanlarda görmek mümkündür.
Büyük Rus romancısı Dostoyevski’nin “hepimiz onun paltosunun cebinden çıktık” dediği Gogol’ün Ölü Canlar romanı esasında büyük bir sefalet içinde yaşayan Rusyayı kurtaracak devrimin altyapısını anlatır.
Çünkü edebiyat ve şiir ile toplum arasındaki kültürel bağ binlerce yıla varan sosyal, siyasal ve ahlaki değerler sonucu oluşmuştur. Bir ülkenin ya da bir toplumun edebiyatına şiirine bakarak, o ülkenin veya toplumun kültürel kodlarını, gelişimini, dönüşüm yönünü anlamak mümkündür. Edebiyat ve şiir, toplumların kültürel gelişimlerini, dönüşümlerini de temsil eder. Aynı zamanda içerdiği bilgi ile toplumların gelişim ve değişim yönünü tayin edici bir rol de oynar.
Bugün Kurdistan’da özgürlük hareketi özgülünde ve kadın öncülüğünde yaşanan devrimsel süreci de Kürt edebiyatının hazırladığını söyleyebiliriz. Feqi Teyran’ın şiirlerinin, Ahmedê Xanê’nin Mem u Zin’inin, Dervêşê Evdî’nin, Edûlê’nin daha pek çok klasik eserin yaşanan bu devrimsel sürecin hazırlayıcıları olduğu gerçeğini kimse yadsıyamaz. Kurdistan özgürlük hareketi öncülüğünde gelişen devrimsel sürecin, dengbêjlerin anlattığı destanlar aracılığıyla kuşaktan kuşağa aktarılarak hazırlandığını görmezden gelemeyiz.
Nasıl ki, Özgürlük Sosyolojisi, Kürt Aşkı gibi eserler Kurdistan’ın aydınlanma felsefesi kaynağı ise Güneş Ülkesinde Diriliş roman serisi olarak geçtiğimiz yıllarda yayınlanan Amara, Özgürlüğün Doğuşu, Umut Işığı gibi eserler ve hatta Bögürtlen Zamanı gibi pek çok roman Kurdistan devrimci edebiyatının öncüsüdür.
İrfan Güler, Mehmet Sait Üçlü, Baver Botan, Medya Doz, Murat Türk gibi adlarını sayamadığımız daha pek çok devrimci yazarların eserlerini Kurdistan devrimci edebiyatının çağdaş öncüleri olarak görmek mümkündür.
Ancak, bugün Kurdistan’da özgürlük hareketi özgülünde ve kadın öncülüğünde demokratik konfederalizm ideolojisi ile yaşanan devrimsel gelişmelere baktığımızda, bu devrimsel süreçte yazılı edebiyat ve şiirin karşılığının yeterince oluştuğunu söylemek de pek mümkün değil.
Öyleyse edebiyatçı ve şairlere düşen yegane görev, içinden geçtiğimiz bu devrimsel süreci zafere ulaştıracak eserler ortaya koymaktır. Bu devrimsel süreçte yaşanan büyük destansı gelişmeleri edebiyatın, şiirin, tiyatronun, müziğin, kısacası sanatın tüm alanlarında ölümsüz yapıtlar olarak tarihe mal etmek her edebiyatçının, şairin, yazarın ve sanatçının vicdani ve ahlaki sorumluluğu ve görevidir.