Söz ikrardır. İkrar veren değil, ikrarında duranla yolda birlik olunur.
Xızır dar günün dostudur. Dostunun olmadığı bir dünya karanlıktır. Biliriz ki bütün karanlıklar kötüdür, zulmattır. Böyle bir dünyada yaşam olmaz. İnsanlık yaşamsal bir dar boğazdan geçiyor. Çoklu kazanımların ve kayıpların yaşanacağı bir dem-i devrandan geçiyoruz. Aslolan zulmat deryasına karşı ruhsal, zihinsel ve bedensel olarak örgütlenmek; düşünsel, kurumsal, eylemsel, yöntemsel alternatifleri oluşturarak mücadele edebilmektir. Bunun yolu ise; tarihsel sorumlulukların farkına vararak, hakikatin ruhu ile yolda birlenmektir.
Kendine doğru sözü ibadet kabul etmiş bir inancın içinde, hemen her gün yalan yanlış sözlerini Alevilik adına sarf edenlere karşı, “Ya Xızır” demenin zamanı tezden geldi, hatta geçmiştir bile. Tüm kadim sözlerimiz Hakk, xızır üzerinedir. Hakkı bilen kendini bilmiştir. Kendini bilmeyenlere Xızır delîl olsun. Yol ulularımız diyorlardı ki “zimanê me zimanê Xizire” – “Dilimiz Xizir’ın dilidir.” Xızır’ın dilinde leke olmaz. Hakk kelamını dile getiren her can dile nazar eylemelidir. Hakk meydanında dara duranların Hakk kelamını söyleme zamanıdır. Söz en büyük eylemdir. Alevilik adına söz söyleyenlerin Dar – Didar olup, arılanıp durulanmaları gerekir.
Alevi süreklerinin bundan kırk – elli yıl önce, ” yolda birlik” diye bir amaçları olmamıştır. Son elli yıldan sonra böylesi bir noktaya geldilerse dönüp bir geçmişe bakmakta fayda var. Özellikle Reya Heq coğrafyasında Pir talibini, talip pirin yolunu gözler, pirini arzular, cem u cıvat olup, Heq, Xızır, Jîyar ve diyarlarıyla niyaz olup önce haneleri ile, sonra toplumu ile ve kainatla yâr olurlardı. Ne hikmetse, “kent – şehir” gerçekliği adı altında bu hakikat “modern yaşam” denilerek, geçmişin tümü olmasa da bir kısmı perdelenerek unutturulmaya çalışıldı. Kent bir gerçeklik, ancak yaşanmış kadim yaşam ise hakikatin kendisi olmaktadır.
Bu hakikat arayışı içinde olan her değer binlerce yıl önce yaşanmış ve yaşatılmıştır. Yol pirleri, evliyaları, anaları ve liderleri bu kadim yaşam için yola serini koyup, dondan dona, deryadan deryaya delil oldular. Geçmişi bu gün ile bu günü geçmiş ile buluşturmadıkça, her çaba amacına ve ruhuna ulaşmış olsa bile eksik, parçalı olacaktır. Takatini, maneviyatını ve anlamını yitirerek gerçeğe ulaşılmaz. Çünkü “Tarih insanda, insan tarihte gizlidir.” “Ezel ve ebet anda birlik içindedir” kelamlarını kendimize rehber etmiş kadim bir inancın evlatlarıyız. Bu hakikatten dolayıdır ki Mansur’e Hallac’a ait olduğu söylenen, katledilirken “ben ezeli ve ebedi anda birleştirdim” demiştir. Bundan dolayıdır ki yaşayan her can canlı tarihtir, kendisinden önceki yaşanmışlıkları bedeninde, hafızasında taşır. Bu hakikate göre her can kainatın aynasıdır. Her can kudret kandilindeki mucizelerle dolu hazinedir.
Ancak kendisini bilmeyenlerin her gün daha da sesleri yükselmekte; söz adına, yol adına, tarih adına, Heq adına, Xızır adına sarf ettikleri sözler, yol adına üzücü olduğu kadar yüz kızartıcıdır. Heq, Xızır kerametinden geçmeyen her söz çiğ sözdür. Sözlerimiz, kelamlarımız, kilamlarımız dahi, keramet yüklüdürler ve yücelik doludurlar. Söze tarihi değer biçiyor ve önemsiyoruz. Bunun içinde Yol’un sözü, özü pak olmalıdır. Sözü, aklı, dili, paklanmadan “yolda birlik” mümkün olmayacaktır. Ancak ve ancak zihni pak, aklı pak, nuru pak, Pir û pak olanlarla ikrarlaşılır, hakikat ve özgürlük arayışına revan olunur. Yunus Emre, bu hakikati şu mısra ile dile getirmiştir:
“Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı,
Söz ola bal ile yağ ede ağulu aşı” demiştir.
Kendini bilen de, bilmeyen de konuşuyor. Eskiden böyle mi idik? Sözün söylendiği yerde, cümle can Kaf dağının arkasında olsa da bir hükmü vardı; bütün zorluklar aşılır, o kelamda gizli olan hakikate ulaşılırdı. Pir deryasından, kelamından kopan talip ikrarsız, pirsiz kaldıkça; söylenen sözler mekânız, zamansız kalmıştır. Söz nerede ise hükmünü yitirmiş, hatta çürür noktasına gelmiş, altın ismi pul olmuştur. Söz ikrardır, İkrarından durarak, zulme karşı mücadele edenlerle birlik olma zamanıdır. Biz biliriz ki insanın sözü yüzünün cemalidir. Söz ağızdan söylenir ama kalpten geçer. Söylenen her söz, söyleyenin kimliğidir; nerde durduğunu gösterir. Durduğu yeri bilenle birlik olunur.
Söz, kelam, manasız, pirsiz, talipsiz kalınca; derelerimiz, ırmaklarımız, sularımız, taşlarımız, jiyarlarımız, mezarlarımız, diyarlarımız, kutsal börtü böceğimiz, coğrafyamız, Herda Dewreş, feryat figanları yaşamaktadır. Çünkü coğrafya anadır. Bu gün bu ana coğrafyamız tüm ruhu – bedeni, yüreği, vicdanı, hafızası çarmıha gerilmiştir. Her bir parçası Nahak zihniyetlerin zulmü altında inlemektedir. Alevi inancında toprak mülk değildir; Hakkın görünür olduğu mekandır, kadim insanlığa analık etmiş Hakk coğrafyasıdır. Bu tarihsel hakikat görülmeden yol almak zor olacaktır. Yol almak, yola talip olmak, yola ikrar vermek; her şeyden önce hakikat ve özgürlük arayışını sürdürebilmektir. Bu arayışın sahipleri olanlar, bu arayış için yola revan olanlar; Pirler, arifler, bilgeler, keramet sahibi olanlar, önderler, rehberler, Xızır gayreti ile çarka girenler, uçurumun kenarında kanatsız uçanlar, zalimin talim ettiği yola mihnet etmeyenler, bir deryadan bir deryaya veya bir kandilden bir kandile yol alanlar olmuştur.
Birlik için ikrar verip, ikrarında duranlara aşk olsun.