Çağdaş Kaplan
Kürt siyasetinin deneyimli ismi, görevden alınan ve yerine kayyum atanan Mardin Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Ahmet Türk, gazetemiz Yeni Yaşam’a Türkiye’deki mevcut siyasi atmosfer, yerel seçimler ve ittifak tartışmalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Önümüzdeki yerel seçimin, doğrudan bir bireyin seçimi ya da sadece belediye seçimi değil “devletin kayyum ve zulüm politikalarına karşı bir cevap olarak görülmesi gerektiğini” belirten Türk, “Bu bir rövanştır ve devletin bu politikalarına karşı bir cevap olacaktır” dedi. Türk’ün sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
Hem iktidar hem de muhalefet açısından ülkenin gündemini en çok meşgul eden mesele, yaklaşan yerel seçimler. 24 Haziran seçimlerinin ardından Türkiye’deki mevcut atmosferde yerel yönetim seçimleri nerede duruyor?
Özellikle bugün yaşadığımız süreçte halkın iradesi ile seçilmiş belediye başkanları yerine haksız ve hukuksuz bir şekilde kayyumlar atanarak, halkın iradesi yok sayılmaya çalışıldı. Birçok belediye eşbaşkanımız içeride, birçoğumuz yargılanıyoruz. Tamamen halkın iradesi gasp edilmiş durumda. Halkın susturulmak sindirilmek istendiği bir süreç başlatıldı. Bu açıdan bizim için çok önemli. O yüzden halkın iradesinin ortaya çıkması için yeniden bir hamle yapmamız lazım. Kürtler, partimiz ve demokrasi açısından önemli bir sınavdır. Hatta bir rövanştır. Bu rövanşı almak önemlidir. Burada şu mesajı vermek gerekiyor: Siz kayyum atadınız ama halk iradesini kullandı, kayyum politikasına destek vermedi. Halkımız yeniden desteklediği insanlara görev verdi. Bu mesaj, Türkiye için çok önemlidir.
‘Bir cevap olacak’
Daha önce birçok genel ve yerel seçim gördünüz. Bu açıdan kıyaslarsanız önümüzdeki yerel seçimi nereye koyuyorsunuz?
Bu dönemin farklı bir özelliği de var. Bu devletin yürüttüğü kayyum politikasına, zulüm politikasına, haksızlık politikasına bir cevap olacak. ‘Siz bunu yaptınız, halk eğilmedi yine iradesiyle kendi insanını seçti’; bunun mesajı verilecek. Geçmişte de partilerimiz kapatıldı. Baskılar gördük. Hatta 1994 seçimlerinde o kadar çok faili meçhul cinayet ve baskı vardı ki, insanlarımızı riske etmemek için seçimlere girmedik. Fakat bu dönem farklı bir dönem. Dünya’nın gözünün Ortadoğu’da olduğu bir dönem. Devletin Kürtler üzerinde yürüttüğü siyasetin boşa çıkarılması dönemidir. Devletin bu politikalarına cevap olma dönemidir. Bu yüzden önemsiyoruz. Bu nedenle de eksik ve hata yapma lüksümüz yok diyorum. Bugün demokratik siyaseti güçlendirme dönemidir. Demokratik siyaset güçsüzleştiği zaman inanın ne heyecan ne moral kalır toplumda. Çünkü biliyoruz ki toplum heyecanını ve umudunu yitirdiği zaman bir dejenerasyon dönemi başlar. Eğer değişim dönüşüm diyorsak, bizler için de meseleye çok geniş yönleriyle bakmamız gereken bir dönemdir. Yani değişim dönüşüme de bizim öncülük etmemiz lazım.
‘Halklaşan bir siyaset isteniyor’
Yukarıda da HDP’nin çalıştayında söylediğiniz ‘Eksik ve hata yapma lüksümüz yok’ sözünü yinelediniz? Nedir bu kastettiğiniz yanlışlar biraz açar mısınız?
Bizim mücadelemiz başından beri demokrasiyi büyütmek ve demokratik bir cumhuriyeti oluşturmak içindir. Bunu yaparken ebette ki Türkiye’deki sosyalistler, aydınlar ve demokratlarla değişim ve dönüşümü sağlayacak bir hareket gerekiyor. Ama burada motor güç Kürtlerdir. Elbette bizim diğer halklarla ortak demokratik değerler etrafında buluşmamız lazım, Türkiye’yi bu kaostan kurtarmamız lazım. Bunu yaparken de halkın verdiği gücü asla ve asla küçümsememek lazım. Halk, halklaşan bir siyaseti istiyor. Kararların halk tarafından verilmesini ve düşüncesinin alınmasını istiyor. Biz hep halk diyoruz evet ama halka ne kadar misyon biçiyoruz? Halkın iradesini ne kadar içselleştiriyoruz? Bu nedenle yerel seçimlerde gerçekten bunu görüyoruz. Çok geniş bir çalışma yapılması lazım. Bugüne kadar olan pratiğimiz dürüst olmak gerekirse halkımızı pek tatmin edecek bir düzeyde olmadı. Ama bu halk, onuru için destekledi. Yani ‘çok bir şey yarattık’ desek doğru söylememiş oluruz.
Bu nedenle ben bugünkü röportajımda inançlarımdan taviz vermeden dile getirmek istiyorum: Biz örgütümüzle, siyasetimizle, partimizle artık halkla tam bütünleşen, halkın taleplerini esas alan bir meseleyi göstermemiz lazım. Benim dediğim halk dalkavukçuluğu değil. Ama dinlemek ve bunun üzerinden siyaset üretmemiz lazım. Gerçekten halkı anlayarak gitmek gerekiyor. Artık devlet, Kürtlerin nefes almasını istemeyen bir yönelim gösteriyor. Bizim gelecekle ilgili kendimizi çok iyi hazırlamamız lazım. 30-40 yıllık bir mücadele dönemimiz var. Uzun bir mücadele sürecinden geçtik. Bu mücadele süreci kolay olmadı. Her seçim bizim için önemli oldu ve büyük zorluklarla karşılaştık. Geçmişteki emekleri ve bedelleri görmek lazım. Bu hafızayı kaybetmemek noktasında çalıştaydaki konuşmamda da uyarılarda bulundum. Duruma dikkat çekmek için söyledim.
‘Belediye seçiminden de öte’
Seçim iktidar açısından da hayati öneme sahip gözüküyor. Ayrıca partinize dönük açıklamalarında kayyum uygulamasının yineleneceği yönünde beyanlar geliyor. Bu açıklamalara ne diyorsunuz? HDP’nin yereldeki başarısı iktidar açısından ne gibi bir ‘tehdit’?
Ortadoğu’da Kürtlerin artık önemli bir aktör olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Bu politikalar bu dönemde Kürtleri sindirmeye dönük politikalardır. Bu nedenle yeniden yerellerde partimizin güçlenmesini istemiyorlar. Başta da belirttiğim gibi bu bir rövanştır ve devletin politikalarına karşı bir cevap olacaktır önümüzdeki seçim. O yüzden bu seçimin, doğrudan bir bireyin seçimi değil, belediye seçimi değil, devletin kayyum ve zulüm politikalarına karşı bir cevap olarak görülmesi gerekiyor. Geri çekilmek, taviz vermek, susmak ya da ‘Ne yaparsak yapalım olmuyor’ demek büyük zararlar verir. Biz demokrasi ve özgürlüklere inanmışsak bunun mücadelesini vermek zorundayız. İkinci kez kayyum gibi bir çılgınlık yapmayı düşünüyor olabilirler ama bu o kadar kolay olmayacak. Bu sefer bütün dünyada yansıması olur. Tehditler olsa bile çok güçlü bir örgütlenmeyle cevap vermemiz gerekiyor. Görevimizi yapacağız. Partimiz seçime giriyorsa, seçim hakkını kullanma konusunda her türlü imkanını sonuna kadar kullanacaktır. Demokrasinin herkese lazım olduğunu söylüyoruz. Türkiye’nin artık bu şekilde yürüme imkanı yok. Yani halkları karşı karşıya getirip yüzde 50’yi düşmanlaştırmak bu ülkeyi nereye götürür? Bırakın sadece Kürt meselesini. Yürüttüğü politika bizi eziyordu şimdi tüm Türkiye’yi ezmeye ve mağdur etmeye başladı. Tüm olumsuzluklara ve baskılara rağmen ortak demokratik bir gelecekte halklarımızın özgürce buluşmasını savunuyoruz. Her zaman sonuna kadar fırsatlar var. Bu fırsatların değerlendirilmesi için herkesin yeniden düşünmesi gerekir.
‘Belediyeyi halka kapatamazsınız’
Siz Mardin Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanlığı görevi yürüttünüz. Mardin özelinde görev yürüttüğünüz iki yılla kayyumdan sonrasını diğer kayyum atanan belediyeler açısından değerlendirir misiniz?
Burada göreve geldiğimiz zaman içme suları ve kuyuları belediyeye yüklediler. 55 milyon lira bir bütçe gerekiyordu. DEDAŞ bütün köylerin suyunu kesme tehdidi ile ortaya çıkmıştı. Biz DEDAŞ’la görüşmeler yaparak İller Bankası’ndan 55 milyon lira kredi aldık. Arkasından makinaların ihtiyacı için 30 milyon bir kredi talebinde bulunduk 15 milyon lira alabildik. Bunun dışında devletin hiçbir kurumundan tek bir kuruş almadık. Devrettiğimiz gün de bütçemizde 94 milyon TL vardı. Belediyenin kasasını bu parayla devrettik. Bizim çalıştığımız süre 2 yıldı ama Mardin Belediyesi, büyükşehir belediyesi statüsüne geçtiği için bunun 1 yılını belediyeyi büyükşehire göre örgütleme çalışmalarıyla geçirdik. Daire başkanlıklarını oluşturduk, birçok kurumu kurduk. Sonuç olarak halkın beklentilerinin belki birçoğunu yerine getiremedik ama bizim halka vereceğimiz hesap ortadır. Erdoğan’ın buraya gelip ‘Ahmet Türk 690 milyon borç bıraktı’ dediğinde bunun yanıtını vermeye çalıştım daha önce ama Türk basını bunu yazmadı. Ama gerçek ortada. Bütün gelen para belli devrettiğimiz miktar belli. Aldığım krediden fazla para devrettik. Bunun yanı sıra yüzlerce yaşam evi geliştirdik, köy yollarını yaptık, birçok bölgelere girdik, şehir merkezleri için projeler hazırladık. Bugün bizim projelerimizi kayyum sanki kendi hazırlamış gibi sunuyor.
Olabildiğince halka kapımızı açtık. Halkımızı dinlemeye çalıştık. Hiç kimseyi geri çevirmedik. Ama şimdi kayyumlara baktığımızda insanların belediyeye gidip bir sorunu çözmesi için 3 yerden güvenlik soruşturmasından geçmesi gerekiyor. Kızıltepe Belediye binasına bakın inanın ki karakol binalarından daha yüksek duvarlarla çevrilmiş. Halkın belediyesine halk girip çıkamıyor. Siz şimdi burada ne hizmet yaparsanız yapın bunun bir anlamı yok. Belediyeyi halka kapattığınız zaman bunun bir anlamı olmaz. Kayyum atanan bütün belediyelerde aynı şeyler yaşanıyor. Bizim belediyelerimizde rüşvetle, yolsuzlukla ilgili herhangi bir soruşturma yok. Siyasi duruşlarından dolayı belediye eş başkanı arkadaşlarımız cezaevinde. Tüm ihalelerimiz açık yapıldı. Hakkımızda açılan dava, soruşturma yok bu konuda.
Yerel seçimlerin hem iktidar bloğu hem de muhalefet açısından tartışılan bir diğer boyutu ise ittifaklar. Partiniz hem Kürt partilerle ittifak hem de toplumsal muhalefetle ittifakı önüne koyuyor. Bu ittifakların önemi ne olacak? İttifakın en geniş tabanda gerçekleşmesine ne kadar yakınsınız?
Bu dönemde bahanelerin hiçbir yeri ve anlamı yok. Bu bizim için de diğer siyasi partiler ve dostlarımız için de geçerli. Vicdanen bunun muhasebesini iyi yapmak gerekiyor. Kayyumların atandığı, halk üzerindeki baskıların yoğunlaştığı hatta muhtarların görevden alındığı bir süreci yaşıyoruz. Bu halkın iradesini güçlü bir şekilde ortaya koymak sadece bizim görevimiz değil. Her Kürdüm diyene, Kürtlerin siyasi partisiyim diyen herkese sorumluluk düşüyor. Biz herkesin bu bilinçle hareket etmesini istiyoruz. Elbette ben bugün bu partinin yöneticisi değilim bir Kürt insanıyım ve siyasetçiyim. Ama bu benim özlemimdir. Ortak demokratik bir gelecek için ortak buluşmayı gerçekleştirmemiz lazım. Bugün iki önemli görevimiz var. Birincisi Kürtlerin yaşadıkları coğrafyada tüm bu olumsuzlukları ortadan kaldıracak ortak bir demokrasi mücadelesini güçlü hale getirme sorumluluğumuz var. İkincisi Türkiye’de de demokrasi güçleriyle ortak demokratik bir gelecek için ortaklaşmamız lazım. Bir ortak akla ihtiyaç var. Eğer bugün iktidarın siyasetinden rahatsızsak bu siyasetin değişmesi için ciddi bir çalışma yapmamız lazım.
AKP-MHP bloğunda ittifaka dair gelen son açıklamaları izledik. Sizce yerel seçimler için yeni bir hamle kapsamında bir ‘anlaşmalı ayrılık’ mı? Yoksa gerçek bir çatlak mı?
Bu ittifak zaten Türkiye’nin geleceğine dair bir şey sağlamayacaktır. Bu ittifakla ne ekonomi konusunda ne demokrasi konusunda ne de dünyada yarın daha da ilerleyecek eleştirecek karşısında kendilerini savunacak bir noktada olmayacaklarını gördüler. Yeni bir alan açmak istiyorlar. Bu ittifak onlara belki birkaç sandalye getirebildi ama uluslararası ilişkiler, halkın beklentileri konusunda çok fazla bir yarar getirmedi. AKP bunu gördü. Partinin geleceğine de çok fazla katkı sağlamayacağı görüldü. Henüz erken, biraz bakmak lazım.
Sona doğru geliyoruz. Eşgenel başkanlarınız, partinizin, şu an kayyum atanan belediyelerin tamamı ve daha fazlasını kazanacağını söylüyor. Sizin beklentiniz nedir?
Bu seçimin halkımızın iradesine ipotek koyanlara bir cevap, bir hamle olduğunu anlatmak gerekiyor öncelikle. Bu yeteri kadar anlaşılırsa inanıyorum ki hedeflerimize varacağız. Önemli olan kazanımlarımızı elde etmeye, korumaya ve büyütmeye dönük bir seçim sonucunu ortaya çıkartmak önemlidir.
Siz Türkiye tarihinde birçok zor döneme tanıklık eden bir siyasetçisiniz. Bugün de öyle bir dönemi yaşıyor toplum. Birçok insan “Artık umudum kalmadı” diyor. Bu konuda ne demek istersiniz?
Olaylar, gelişmeler hepimizi etkiliyor. Hepimizin kendisine göre endişeleri olabilir. Ama bir halk, özgürlük ve demokrasiye inanmışsa bunun önüne geçmek de kolay değil. Biz bunları geçmişte yaşadık. 1994’te gelip buralara dolaştığımız zaman öyle bir baskı vardı ki, esnafın dükkanına gittiğimizde bizi görmemek için dükkanının arkasına kaçıyordu. Çünkü arkamızda hep özel timler vardı bizi takip eden. Ama aradan bir müddet geçti seçimlerde yüzde 60-70 oy aldık. Şimdi böyle bir dönemde insanlar kendini korumak için sessiz kalabilir. Ama bütün buna rağmen insanlarımız devletin politikalarına asla ve asla destek vermediğini görüyoruz. Halkımız bizi eleştirebilir ama güveniyor. Baskı politikaları karşısında sessiz kalabilir zaman zaman ama asla ve asla devletin yürüttüğü bu politikaları desteklemiyor. Bu çok iyi görülüyor. Bu nedenle bazı zor ve karışık dönemler olabilir ama hiçbir zaman umutsuz olmadık umutsuz da olmayız. Halkımız da umutsuz olmayacaktır.
‘CHP çekingen davranmamalı’
‘Demirel Ankara ve İstanbul’u kaybettiği gün iktidarı kaybetti’ dediniz. Meclis’teki muhalefet de böylesi bir süreçte bunun farkında. Peki bu farkındalık beraberinde hangi gereklikleri getiriyor? Bu kapsamda CHP’nin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
30-40 yıllık bir siyasi geçmişimiz var ve şunu görmüşüz; Anavatan Partisi’nde de DYP’de de büyükşehirleri kaybeden bir daha ayakta kalamamış. Değişim diyorsak ve istiyorsak bunun hesabını iyi yapmak lazım, basit de düşünmemek lazım. Bence CHP sorumluluğunu yerine getirmiyor. CHP’nin hak ve özgürlükleri savunması lazım ve Türkiye’nin demokrasiye kavuşması için gereken adımları atması lazım. Cumhurbaşkanı son günlerde yine tehditlere başladı: ‘Bölücülerle kol kola yürüdü’ dedi bizi kastederek. Bunu bilinçli olarak kullanıp CHP’yi ürkütmeye çalışıyor. Ama şimdi en ufak tehditten ürken bir parti nasıl demokrasiyi gerçekleştirecek? Biz demokrasi mücadelesi içindeyiz, parlamentonun da içindeyiz. Yani Sayın Kılıçdaroğlu, ‘HDP siyasi bir partidir, parlamentoda düşüncelerini dile getiriyorlar. Beni ziyaret etmeleri neden böyle değerlendiriliyor’ diyebilmeli. Bunun cevabını bile vermiyor. Radikal demokrasi kararlılık ister. Birilerinin eleştirileri karşısında geri çekilmek değildir demokrasi. Geçmişte de SHP ile bazı çalışmalar yaptık. O dönemde de bazı eleştiriler geldi ama Erdal Bey hiç de dinlemedi. ‘Ben bu insanlarla ilişki kurmak zorundayım’ dedi ve bir daha bu tartışmalar gündeme gelmedi. İktidarın eleştirileri karşısında tavır değiştiren, çekingen davranan CHP’yi ne Kürtler ne demokratlar demokratik mücadelede bir aktör olarak görebilir. Bu konuda daha doğru bir çizgide olunması lazım. Bu tavır böyle devam ederse herkes kaybeder, demokrasi kaybeder, Türkiye kaybeder. Birçok CHP’li de CHP’nin demokrasi mücadelesinde çok doğru bir çizgide olmadığına dair eleştirileri var.