Kıvılcımlı’nın ölümünün üzerinden 52 yıl geçti. Yarım asırdan fazla…12 Mart askeri darbesi sırasında Belgrat’ta aramızdan ayrıldı. 12 Mart sonrası yıllarda devrimci hareket ve daha sonra da Kürt Özgürlük Hareketi önemli bir yükseliş gösterdi. On yıl sonra gelen 12 Eylül askeri darbesi gelişmelere büyük bir darbe vurdu. Kürt Özgürlük Hareketi bu süreçte ileri doğru büyük adımlar atarken devrimci hareket 90’ların sonlarına doğru iyice geriledi.
12 Eylül ve sosyalist sistemin yıkılışının etkileri çok derin izler bıraktı. Sanki Türkiye yıllardır bu etkilerden bir türlü sıyrılamıyor. Kıvılcımlı’yı anmaya hazırlandığımız şu günlerde öyle gelişmeler yaşanıyor ki umut ve umutsuzluk iç içe gidiyor.
Antalya film festivalinde “Kanun Hükmü” filminin sansürlenmesi üzerine büyük bir tepki yükseldi ve ardında iktidar geri adım atmış göründü; ancak hemen sonra sansür yeniden geldi ve festival iptal oldu. Aynı sırada Gezi davası sonuçlandı. İktidar hukukla bir ilgisi olmayan kararlarla Gezi isyanından intikam almaktan vazgeçmediğini herkese gösterdi. Öte yandan Abdullah Öcalan’ın bitmeyen tecridine karşı Yeşil Sol Parti Gemlik yürüyüşü yapacağını ilan etti.
Saray bu tavırlarıyla faşizmin inşasında kararlı olduğunu kanıtlamaya çalışırken aynı zamanda mayınlı bir arazide yürüdüğünün bilincindedir. Bugün hukuk sisteminin tamamen çöktüğü konusunda en azından memleketin yarısı hem fikirdir. Önceleri de farklı değildi. 1938 donanma davası sırasında savcının “biz Dr. Hikmet Kıvılcımlı için delil arayacak kadar safdil değiliz” ifadesi tarihe geçmiştir.
1960’larda önemli bir tarihsel dönemden geçiliyordu. O yıllarda yükselen devrimci hareket kendinden önceki yılların deney ve bilinciyle buluşma sancıları yaşıyordu. Kıvılcımlı ve iki elin parmaklarından az bir avuç “eski” kuşaktan devrimcinin tarihsel misyonu olayların akışıyla kopmuş bu kuşakların buluşmasını sağlamaktı. Bu zorlu görev çok kısa bir zaman aralığına sıkışmıştır; hem askeri darbenin yarattığı koşullar hem de eski kuşakların yaşam sınırından dolayı bu böyleydi.
Hikmet Kıvılcımlı böyle bir görev karşısında özel bir rol oynamıştır. 1960’lar sonrasında yükselen devrimci hareket toplumsal yapı, mücadelede gidilecek yol, strateji, taktikler konusunda kaçınılmaz bir şekilde yeni arayışlara girmiştir. Bu noktada Kıvılcımlı deney ve bilgi birikimi ile iki kuşağı sentezlemek için büyük çaba harcamıştır.
Bu noktada Kıvılcımlı’nın bazı önemli özelliklerine vurgu yapılmalıdır. Kıvılcımlı Marksizmin bazı tespitlerini tekrarlamaktan öteye onun bir bilim olduğu gerçeğinden hareketle yürünecek yolun kendine özgü yanlarının tespitinin büyük önem taşıdığının bilincinde olmuştur. Toplumsal, sınıfsal yapı ve strateji üzerine yoğun tartışmaların yapıldığı bu dönemde Kıvılcımlı, Osmanlı toplum yapısı, Türkiye’de kapitalizmin gelişmesi ve sınıfsal yapı üzerine yapılan yoğun tartışmalarda özel bir rol oynamıştır.
O günlerde Türkiye’de kapitalizmin durumu, sınıflar yapısı ve dolayısıyla işçi sınıfının varlığı konusunda yaşamsal tartışmalar oluyordu. Bunlar hedefsiz siyasal polemikler değil devrim stratejisinin belirlenmesi için üstesinden gelinmesi gereken görevlerdi. Kapitalizmin varlığını veya seviyesini doğru tespit edemeyen siyasetler stratejik kurgularını buna göre şekillendirdikleri için mücadelenin temel alanının kırlar olduğu tespitiyle işçi sınıf denizindeki örgütlenme görevlerini algılayamadılar. Sınıf içinde düzen siyasetlerinin büyük ağırlık kazanması bu hatalı tespitin bedeli olmuştur.
Hikmet Kıvılcımlı 1929 İzmir Tevkifatı nedeniyle mahkum edildiğinde cezaevinde “ilk on yıllık pratiği” kritik ettiği Yol çalışmalarını yazmıştır. Bu çalışmalar hem parti pratiğinin irdelenmesi hem de strateji planının hazırlanmasıydı. Bu bilgi birikimini Kıvılcımlı yeni kuşaklara 1960’lar sonrası başlıca Oportünizm nedir? Halk Savaşının Planları, Devrim Zorlaması eserleriyle ulaştırmaya çalışmıştır. Strateji planında en önemli başlıklardan birisi “İhtiyat Kuvvet Milliyet (Şark)”tır. 1980’lerden beri çağrılan adıyla “Kürt Sorunu”dur. Bu topraklarda devrimin kapısının ancak halkların ittifakıyla açılabileceğini son elli yılda yaşananlar çok açık olarak göstermiştir. Özellikle Gezi isyanı ve Özerklik mücadelelerinde yaşananlar bu gerçekliği büyük derslerle ortaya koymuştur.
Hikmet Kıvılcımlı bu toprakların kendine özgü yanlarını büyük emeklerle ortaya çıkartmıştır.
Bir diğer özelliğine daha değinerek anma yazımızı tamamlayalım. Kıvılcımlı bu toprakların özelliklerini keşfe çıkıp derinleştikçe bu yoldan Osmanlı Tarihinin Maddesine, oradan kaçınılmaz olarak İslam Tarihinin maddesine oradan da sosyal devrimler öncesi Tarihsel Devrimlerin özelliklerinin keşfine varmıştır. Marks’ın elinin değmediği; Engels’in kısmen değdiği bu konu kapitalizm öncesi sınıflar mücadelesinin anahtarlarının ortaya konmasıdır. Kıvılcımlı Marksizm’in yaratıcı bir uygulayıcısı olarak Tarih Tezi eseri ile insanlık tarihine Marksizm’den yola çıkarak yeni bir bakış açısı getirmiştir.
Bugün bu konu 1940’lardaki kadar karanlıkta değildir. Büyük ölçüde aydınlanmıştır. Hikmet Kıvılcımlı bu yolda güçlü bir işaret feneri olarak, Marksizm’in yaratıcı uygulamasına güçlü bir örnektir.
Gerektiğinde Marksizm’in bıraktığı noktadan cesaretle daha ileri noktalara gitmeye iyi bir örnek olan Kıvılcımlı, günümüz devrimciliğine bu yöntemiyle örnek olabilir. Sosyalist sistemin yıkılmasından Yapay Zeka günlerine geldik. Bütün bu olanlara Marksizm çıpasından kopmadan yaratıcı bir şekilde yaklaşmak bugünün en zor ve kaçınılmaz görevidir. Eskilerin tekrarıyla yetinerek geleceği öngörmek imkansızdır.
“İdeolojilerin öldüğü”, kapitalizmin önemli yapısal değişimlere uğradığı son kırk yılda post modernizmden ve komplo teorilerinden uzak pratiğin içinden yaratıcı düşüncelere tırmanarak geleceği yakalamak kaçınılmaz görev olarak duruyor.