Geçtiğimiz hafta, Musa Anter’in katledilişinin 31. yıldönümüydü. Onun adına düzenlenen gazetecilik ödülleri töreninde, bir kez daha Apê Musa ile yaşadığımız tüm anılar, gözlerimin önünden geçti.
Musa Amca, çok farklı bir insandı; çok fazla acı çekmiş, yıllarca cezaevinde kalmış, bu nedenle eşinden ve çocuklarından ayrı yaşamaya mahkûm edilmiş… Bu yaşadıklarına rağmen her zaman onun güler yüzlü halini görürdük. Her zaman dimdik, umutlu, mutlu, yaşadığı acıları hiçbir zaman karşısındakine hissettirmeyen, çok hoş bir insandı.
Apê Musa, gerçek bir Kürt aydınıydı. Kürtlerin, kendi aralarındaki çelişkilerin büyümesine hiç razı gelmezdi. Kendisini ziyarete gelen farklı çevrelerden Kürt arkadaşlara “birbirinizi eleştirin ama kötü söz söylemeyin” derdi. Bazı insanların onun yanında eleştirilmesine kızmazdı. Eleştiriyi, demokratik bir yöntem olarak kabul ederdi. Ama ağır sözler söylenmesi anında, karşı çıkar ve Kürtlerin birbirleriyle iyi geçinmeleri gerektiğini sürekli dile getirirdi.
Ancak, eleştirilmesine dahi tahammül edemediği tek bir insan vardı. Onu eleştirecekseniz, benim yanımda eleştirmeyin, diye baştan söylerdi. O da Abdullah Öcalan’dı. Kesinlikle kendisinin yanında, onun eleştirilmesine tahammülü yoktu.
Musa Amca, 90’ların başında Vedat Aydın cinayetiyle başlayan, bütün işkenceli ölümlere, gözaltında kaybetmelere, büyük acı duyardı. Biz, her olay olduğunda, Kürdistan’a gidecek bir heyet oluşturmaya çalışırken “ah kızım, ben de gelmeyi çok isterdim ama yaşlıyım, size engel olmak istemiyorum” derdi. Biz olaylar hakkında raporlar hazırlamaya, araştırma yapmaya gittiğimizde sık sık kendisine bilgi verilmesini isterdi.
Musa Amca ile çok yakın olma fırsatını yakalamış belki de az insandan biriyim. Benim yakınım olan kişiler, onun çocuğu gibi sevdiği kimselerdi ve aynı apartmanda oturuyorlardı. Bu nedenle hemen hemen her gün Musa Amca ile sohbet ederdik. Zaten Musa Amca ile oturuyorsanız, başkasının çok fazla sohbete karışması da mümkün değildi. O hep konuşurdu, o kadar tatlı konuşurdu ki hepimiz onu dinlemekten büyük bir zevk alırdık.
Yaşar Kemal, Çetin Altan zaman zaman bir araya gelip sohbet ettiği aydınlardı. Onlarla birkaç kez aynı masada oturma fırsatına da erişmiş bir insanım ve şimdi ne kadar şanslı bir insan olduğumu daha iyi anlıyorum.
Musa Amca, aynı zamanda çok şakacı bir insandı. Aslında söylemek istediği her şeyi siyaseten doğru olduğuna inandığı her şeyi eğip bükmeden söyler ama araya bir şaka karıştırır, karşısındaki insan onunla farklı düşünen biri bile olsa gülerek kabul ederdi onun söylediklerini.
Özgür Gündem gazetesinde yazılar yazıyordu ve Özgür Gündem adeta onun evi gibiydi. Çok seviyordu gazetesini ve gazeteciler öldürüldüğünde o kadar çok acı çekiyordu ki birçok kez ağladığına tanıklık ettim. Hele ki çok yakından tanıdığı Hüseyin Deniz katledildiğinde, yazı yazmaya oturduğunda “elim varmıyor onunla ilgili bir şey yazmaya” diye dert yanıyordu. Daha sonra Hüseyin Deniz’le ilgili yazdığı yazı çok etkileyici idi, yazı şöyle bitiyordu: Senin toprağını öpeyim Hüseyin.
Musa Amca çok acı çekti. Hayatı boyunca çok rahat yaşayabilecek insanken, aristokrat bir ailesi olmasına rağmen Kürt hak mücadelesini sonuna kadar sürdürmekte kararlıydı. Bu yüzden rahat bir hayatı seçecekken zor olanı seçti ve Kürdistan hayaliyle yaşamına devam etti.
Musa Amca, öldürülmeden 15 gün önce tehditler almaya başladı. Diyarbakır’a davet edilmişti, bir etkinlikte konuşmacı olacaktı. Ancak bizler, onun yakın çevresindekiler, herkes çok endişeliydi, herkes gitme diyordu. Gideceğim diye diretiyordu. Diyarbakır’a gitmesinden bir hafta önce, evinin önüne birkaç arabayla silahlı insanlar geldiler, havaya ateş açtılar. Bu çok açık bir tehditti. Bu tehdit karşısında artık herkes çok kararlı bir biçimde gitmemesini istiyordu. Ancak Apê Musa “gideceğim, oradaki insanlar beni bekliyorlar, seviyorlar beni” dedi ve gitti. Ondan sonra Apê Musa’nın katledildiği haberi, bütün coğrafyayı yaktı, geçti.
Hani bazıları, Kürtlere diyor ya “bu devlet size ne yaptı?” diye. İşte bunu yaptı Kürtlere. 74 yaşındaki Kürt bilgesini acımasızca katlettiler. Katledenler cezalandırılmadı bile. Devletin hukuki koruma kalkanı olan zamanaşımı yine iş başındaydı.
Bu konuda sadece devleti eleştirerek işin içinden çıkmak da mümkün değil. Kendilerine muhalif diyenlerin hiçbiri Musa Anter’i en azından ölüm yıldönümlerinde anmadılar bile. Onu sadece Kürtler ve Kürt siyasi geleneği anmaya devam etti. İşte o nedenle işimiz hep çok zor diyoruz ya. Bir coğrafyada iktidar ve muhalefetin aynı kaynaktan, aynı İttihatçı resmi ideolojiden besleniyor olması önümüzdeki en büyük sorun.
Ve bu resmi kaynak maalesef ki acılar arasında da büyük bir ayrımcılık yapıyor. Onlar için muteber acılar var, muteber olmayan acılar var. Onlar ne kadar görmezden gelirse gelsin, Kürtlerin Musa Anter için çektiği acı, hiçbir zaman bitmeyecek.