Barzanilerin Türkiye’yle kurduğu ilişkiler Kürtlere ve Kürtlerin yürüttüğü özgürlük davasına zarar verdikçe tabii olarak daha fazla sorgulanmaya ve eleştirilmeye başlanıyor. Yaşanan son olaylarla birlikte Kürt toplumundan ve siyasi parti ve örgütlerinden bu yönlü eleştiriler arttı. Yazar, sanatçı, bir bütün aydın kesim içerisinde de eleştiriler gelişti. Bu eleştirilerin bir kısmı pratikte yaşananların görmezden gelinemeyecek düzeye varması ve bunun Kürt toplumunda yarattığı tepkinin sonucu olsa da doğru ve olması gereken eleştiriler olmuştur. Çünkü Barzanilerin, özellikle Türk devletiyle içerisine girdiği ilişkiler, Güney Kürdistan halkı ve parçası da dahil, bütün Kürtlere ve parçalara zarar vermektedir. Bu durumu “zarar” kelimesiyle dile getiriyoruz; fakat bunun düşmana, düşmanın Kürtleri soykırıma uğratma politikalarına hizmet olarak anlaşılması gerekir. Barzanilerin işi ve verdikleri zarar bu boyuttadır. Bu kim adına olursa olsun hiçbir halk böyle bir duruşu ve pratiği kabul edemez. Aslında Kürtler dışında başka bir halk olsa bu duruma evveli zamanda gereken tepkiyi verir ve meseleyi çözüme ulaştırırdı. Fakat söz konusu biz (Kürtler) olduğumuz için ahiri zamana kalmış oldu. Gerçekten de Kürtler bu meseleyi çözmez ise, yani soykırım siyasetiyle işbirlikçiliğe gereken tutumu almaz, bu çizgiyi teşhir edip etkisiz kılmazsa davamız ahiri zamana kalır. Bu olur mu olur. Böyle olmaması için sihirli herhangi bir şey yoktur. Kürtler yok olmanın eşiğinden kurtulmuşsa, bir de bugün Ortadoğu’da ve dünyada halkların ve ezilen toplumsal kesimlerin umudu haline gelmişse, bu, mücadeleyle olmuştur. Doğru bir tutum, mücadele ve büyük bedeller sonucu ölümden çıkılmış ve umut haline gelinmiştir. Bundan sonrasından bahsedeceksek, yani Kürtlerin soykırım tehdidini bütünüyle ortadan kaldırması ve özgürlüğe kavuşması için mücadeleyi daha da büyütmesi ve her türlü yanlışa karşı doğru tutumu sürdürmesi gerekiyor.
Söz konusu biz Kürtler olduğumuzda iş değişiyor, olması gerektiği gibi olmuyor dedik, ama bunu da iyi izah etmemiz ve kendimizi iyi anlamamız gerekir. Kürt halkı ülkesiyle birlikte parçalandı. İnkar ve imha politikalarına tabi tutuldu. Bu süreç öyle çatışmasız, kavgasız da olmadı. Olamazdı zaten. Tabii olarak Kürtler buna tepki gösterdiler, kabul etmediler. Hiç kimse yok olmayı, dilinden, kimliğinden, kültüründen, değerlerinden vazgeçmeyi, başkalaşmayı kabul etmez. Bunu ancak toplumsal özünü tümüyle yitirmiş, her türlü değerden boşanmış, toplum olmaktan vazgeçmiş, dolayısıyla da insan olmaktan çıkmış, bireyler topluluğu haline gelenler tarafından kabul edilebilir. Bu hale gelmek zor olsa da tümüyle imkansız değildir. Kapitalist modernitenin toplumu, insanları bu hale getirebildiğini görüyoruz. Bu ayrıca ele alınması gereken bir konudur. Konumuzun özüne dönersek, Kürt halkı da her halk gibi kendisine dayatılan sömürgeciliği, köleliği, yok olmayı kabul etmemiş, buna tepki göstermiş ve bu durumdan çıkmak için çareler geliştirmiş ve nihayetinde de tutum alıp mücadele etmiştir. Fakat Kürdistan’daki mücadele ve Kürtlerin özgürleşme süreci benzerlerinden çok farklı gelişmiş, farklı sonuçlar yaratmıştır. Gerçekten de Kürdistan’a dayatılan sömürgecilik ve Kürtlerin sömürgecilik altında uğradığı zararlar, buna karşı mücadele ederken yaşadığı zorlanma, acı ve kayıplar çok farklı olmuştur. Hem sömürgeci dayatma hem de bundan çıkma girişimleri son derece zorlu ve acılı olmuştur. Malumunuz, sömürgecilikten çıkma girişimi, yani özgürlüğe ulaşma amacı ve mücadelesi hala sürmektedir.
Bugüne kadar Kürtler çok büyük badireler atlattı, amiyane deyimle çok büyük işler yaptı. Yok olmanın eşiğinden döndü, var olmasını sağlayacak bilinç ve iradeyi yaratmayı ve bununla ayakta kalmayı ve yürümeyi başarabildi. Hele ki kadın özgürlüğü, ekolojiye olan yaklaşımı ve devlet dışı sosyalizm (özgür toplumsal yaşam) anlayışıyla, bunun sisteme ve paradigmaya kavuşmuş haliyle Ortadoğu’da ve dünyada kadınlar, halklar, özgürlük ve demokrasi arayışında olanlar tarafından umut olarak görülmesi, işin büyüklüğünü ve özünü ortaya koymaktadır. Her Kürt bununla onur duyar, duymalıdır. Çünkü bunda hiçbir maddi beklenti, çıkar yoktur. Bu ezilen dünya halklarına, onların özgürlük özlemlerinin gerçekleşmesine verilmiş bir katkıdır. Gurur duyulması gereken budur. Tabi bu meselemizin bir yanıdır. Diğer yanı ise, Kürtlerin mücadelesi hala devam etmektedir. Çünkü mücadeleye neden olan tehlike ortadan kalmış değildir. Bırakalım ortadan kalkması, Türkiye’nin, AKP–MHP iktidarının yaklaşımı ve politikaları tehlikeyi daha da arttırmıştır. Dolayısıyla Kürtler açısından zorlu süreç devam etmektedir. Acılar ve kayıplar dışında tüm bu süreçlerin yol açtığı başka olumsuz sonuçlar da olmuştur. Bunlar toplumda ve bireylerde ortaya çıkan bozulma, kirlenme ve ihanete varan olumsuzluklardır. Bu olumsuzlukların bir kısmı Kürdistan’da egemenlik kurmuş devletler, onların rejimleri tarafından yaratılmıştır. Özellikle inkara, zulme, sömürgeciliğe karşı gelişen direnişleri zayıflatmak ve bastırmak için, egemen devletler, işbirlikçi kesimlere ihtiyaç duymuş ve böyle bir kesimin oluşması için politikalar yürütmüştür. Bu da son derece kirli yöntemlerle olabilmiştir. Kirli yöntemlerle yaratıldığı için, işbirlikçilik, sadece özgürlük mücadelesinin zayıflatılmasında değil, toplumsal yaşamın bozulmasında son derece olumsuz bir rol oynamıştır. İşte bugün AKP- MHP etrafında kümelenen kesimler böyledir. Bunlara bakıldığında işin özü açıkça anlaşılabilir. Bunlar sadece özgürlük mücadelesinin zayıflaması, safların parçalanması için değil, aynı zamanda toplumun dağılması, bozulması için de çalışıyorlar. Bunu da maddi zenginlik, para karşılığında yapmaktadırlar. İşbirlikçiliğin özünde bu vardır. Sadece Kürtlerde değil, dünyanın her yerinde, daha doğrusu özgürlük mücadelesi veren halkların tümünde işbirlikçilik geliştirilmiştir ve benzer olumsuz rol oynamıştır. Şüphesiz Kürtler içerisinde geliştirilen işbirlikçilik daha farklıdır. Bu da daha olumsuz olması bakımdan bir farklılıktır. Kürtlerde söz konusu olumsuzlukların ortaya çıkmasının bir diğer nedeni ise hegemonik güçlerdir. Kürdistan Ortadoğu’da yer almaktadır. Ortadoğu ise dünyanın en önemli ve en sorunlu bölgelerinin başında gelmektedir. Ortadoğu’yu kontrol etmek dünya gücü olarak tarif edilen devletler için. Bu güçler veya devletler Kürtlerin yaşadığı durumdan faydalanarak Kürtler içerisinde kendi çıkarlarına ve politikalarına hizmet edecek kesimleri yaratmaya çalışmışlardır. Kürtler içerisinde işbirlikçiliğin gelişmesine yol açan faktörlerden biri de işte bu olmuştur. Şimdi konumuz açısından sözü esas olarak buraya, Kürtler içerisinde işbirlikçi çizginin gelişmesi ve buna karşı yapılması gerekenlere getirmek istiyorum.
Öncelikle az da olsa açıklık getirmemiz gereken temel husus birkaç cümleyle anlatmaya çalıştığımız Kürdistan’daki işbirlikçiliğin farklı oluşudur. Bu kendiliğinden oluşan bir durum değil, Kürt sorununun karakterinin bir sonucudur. Kürtler inkar edilen bir halktır. Kürt meselesi bu inkar zihniyetinin bir sonucudur. Bu başka bir yerde görülen bir şey değildir. Bunu öylesine belirtmiyorum ve tek belirteni de ben değilim. Her halkın, toplumun, olumlu ya da olumsuz, özgün özellikleri vardır. Bu özellikler o toplumu farklı kılar. Kürtlerin de halk olarak yaşadığı olumsuz durum, yani onların farklılığı budur. Şüphesiz Kürt halkının olumlu olarak yaşadığı ve onu farklı kılan özellikleri de vardır. Fakat biz şimdi kusurlarımızı görmeye, anlamaya ve eğer mümkün olacaksa bunu nasıl aşacağımızı bulmaya çalışıyoruz. Kürtlerin yaşadığının benzeri sadece bugün değil, tarihte de pek yoktur. Tarihte ve günümüzde egemenler veya güç devşirip egemen olmak isteyenler, ezdikleri, sömürdükleri veya kendisine hizmet etmeye zorladığı toplumu dil, kimlik, kültür bakımından inkar etmemiştir. Örneğin İsrail, Filistinlilere sen yoksun, kendini bırakıp benim gibi olmalısın dememiştir. Tam tersine ırkçı ve milliyetçi bir yaklaşımla Filistinlilere asla kendileri gibi olamayacakları, kendilerinin daha üstün olduğunu veya bu toprakların sadece kendilerine ait olduğunu söylemiş ve Filistin halkına bu muameleyi yapmıştır. Yani Filistinlileri Filistin’den çıkarmaya ve kendisi buraya yerleşmeye çalışmıştır. Ama Filistinlilere siz yoksunuz dememiştir. Kürtlere ise tam da bu yapılmıştır. Kürtlere Kürt yok denilmiş ve bunun kabul edilmesi dayatılmıştır. İşte Kürt meselesinin özü ve farkı budur. Düşman tarafından yaratılan olumsuzlukların biçimi ve işlevi de buna göre olmuştur. Düşmanın Kürtler içerisinde geliştirdiği işbirlikçilik bu zihniyete ve politikaya hizmet edecek şekilde tasarlanmıştır. Düşmanın zihniyeti ve politikası inkar ve soykırım olduğundan, işbirlikçilik de inkar ve soykırımın gelişmesine hizmet etmektedir. Bu durumu şöyle somutlaştırmam iyi olabilir; başka toplumların yaşadığı esaret egemenlerin ekonomik ve siyasi çıkarlarına hizmet etme temelinde olduğundan, egemenler tarafından oluşturulan işbirlikçiler bu politikanın gelişmesi ve sürmesi için çalışmışlardır. İşbirlikçilikleri bu çerçevede ve işlevsellikte olmuştur. Dengeler veya toplumsal ve siyasal koşullar değiştiğinde, söz konusu toplumda isyanlar çıkıp bastırılamaz duruma geldiğinde vb. durumlarda, egemenler, çoğunlukla kendileriyle çalışan kesimleri, yani işbirlikçileri, halk kesimlerinin demokratik bir yönetim kurmasını engellemek için topluma egemen kılarak çıkarlarını yeni biçimler altında devam ettirme yoluna başvurmuştur. Böyle de olsa, işbirlikçiler, söz konusu halkların ulusal egemenlik denen hedefe ulaşmalarına bir katkısı olmuştur. Bunun örnekleri yakın tarihte vardır. Tabi her zaman gelişmeler tam olarak bu şekilde olmamıştır; fakat böyle olanları da vardır. Kürtlerin meselesinde ise inkar ve soykırım zihniyeti ve siyaseti olduğundan işbirlikçilerin hiçbir dönemde ve şartta özgürlüğe giden yolda herhangi bir katkısı asla ve katta olmamıştır. Çünkü işbirlikçilikten beklenen, istenen bu değildir. Kürtlük mutlak olarak ortadan kaldırılması gereken bir olgu olduğundan, işbirlikçilik de buna hizmet edecek şekilde oluşturulmuştur. İşte Kürtlerdeki, Kürdistan’daki işbirlikçiliğin karakteri böyledir.
Bu karakterde oluşturulan işbirlikçilik hiçbir şekilde olumlu bir gelişmeye vesile olamaz. Bunu şunun için vurguluyorum. Ne yazık ki bu durum yeterince kavranmıyor. Bundan dolayı da Kürtler içerisinde yanlış beklentiler, naif yaklaşımlar gelişmektedir. Örneğin Barzanilere yönelik böyle bir yaklaşım vardır. Barzaniler çok açıkça Türk devletinin soykırım politikalarının yanında yer alarak ihanet içerisine girmelerine rağmen buna gerektiği gibi tepki ve tutum gösterilmiyor. Ben bunu sadece işte bazı kesimler Barzanilerden yararlanıyor, maddi çıkarlar var, bundan dolayı tutum alınmıyor, şeklinde görmüyorum. Elbette böyle olanlar da vardır. Zaten böyleleri de işbirlikçiliğin içerisinde yer alanlar olmaktadır. Sözüm buna ve bunlara değildir. Bu duruma gereken tutumun alınmamasını dert ediyoruz. Dolayısıyla bunun nedenini anlamaya ve aşmaya ihtiyacımız vardır. Yukarıda çok genel birkaç cümleyle saydığım bunca olumlu gelişmeye rağmen, Kürtlerin kendilerini, yani içerisinde bulundukları durumu, bütünüyle bilimsel bir tahlile tabi tuttuğu söylenemez. Mevcut zihniyet ve düşünüş biçimi bunun olmasını engelliyor. Gerçekte çok güçlü tahliller yapılmıştır. Kürtlerin mücadelesinin dünyayı etkiler duruma gelmesi bunun sonucudur. Fakat buna rağmen de durumumuz budur. İşte işbirlikçilik ve ihanet bu kadar aleni yürütülürken Kürt örgütlerinden, siyasetinden, aydınlarından, yazar ve sanatçılarından yeterince eleştiri gelişmemektedir. Son olaylarla birlikte bu eleştiri biraz artmış olsa da hala çok yetersizdir. Eleştiri hem çok azdır hem de sadece eleştirmek yetersiz bir yaklaşımdır. Eleştiriyi aşan, tutuma varan bir tepkiye ihtiyaç vardır. Peki bu neden olmuyor? Sadece göbek bağları, maddi çıkarlar vs. nedenlerden dolayı mı böyledir? Hayır, esas neden bu değildir. Bunu yaşayanlar vardır ama sınırlıdır. Esas neden zihniyettir. Kürt gerçeğini, Kürt soykırımını, düşmanın oluşturduğu işbirlikçiliği yeterince anlamamanın sonucu bu durum ortaya çıkmaktadır. Böyle olunca olması gerekenler olmuyor. Bu da Kürt halkına, Kürt halkının özgürlük davasına çok ama çok zarar veriyor. İşbirlikçilik açıkça Kürt soykırımına hizmet etmesine rağmen sanki böyle değilmiş gibi yaklaşılıyor. Efrîn bunun çok bariz örneğidir. Kürtler Efrîn’den çıkarıldı ve böylece burası Kürtlerin vatanı olmaktan da çıkarıldı. Hali hazırda durum kesinlikle budur. Oraya başkaca yüzbinlerce insan yerleştirildi. Ve Tayyip Erdoğan açıkça buralara (Kürtlerin kalan diğer vatan toprağına) Suriye’den getirdiği göçmenleri yerleştireceğini söylüyor. Barzaniler de bu politikanın destekçisidirler. Başur’da yaptıkları da cabası! Durum bu iken Bakur’da Kürt siyasetçileri (DBP) Başur ile Rojava’yı yakınlaştırmak için çalışma yapma kararı alıyor. Halbuki bu çizgiye karşı güçlü bir eleştiri, tepki ve tutum alınmalıydı. Eğer bu olursa o zaman Kürtler birlikteliklerini sağlayabilir ve tehlikeleri bertaraf edebilir. O zaman bütün parçalar da yakınlaşabilir.
Sanılıyor ki bu yapılmadan, yani tutum alınmadan, sözle, lafla işbirlikçilik bırakılacak, ihanetten vazgeçilecek, doğruya gelinecek. İşte bu naif bir yaklaşımdır. DBP de bu meselenin üstesinden gelemediğine göre, demek ki zihniyet sorunu sandığımızdan daha genel ve derindir. Tüm bunların nedeni Kürdistan’daki işbirlikçiliğin yeterince anlaşılmamasıdır. Bundan dolayı Barzanilerin gerçeği de yeterince anlaşılmıyor. Çoğu kişi Barzanilerin ve Barzanilerin yönettiği KDP’nin eninde sonunda Kürt olduklarını ve deyim yerindeyse son kertede Kürtlerin çıkarları doğrultusunda direksiyon kıracaklarını düşünüyor. Kürtlerde böyle bir psikoloji vardır. Fakat bu psikoloji halktan ziyade siyaset ve düşünceyle uğraşanlar içerisinde vardır. Halk gerçeği daha iyi biliyor ve görüyor. Fakat siyaset ve düşünce bunun gerisinde kalıyor. İşbirlikçiliğe ve ihanete karşı güçlü bir tepkinin gelişmeyişinin nedeni de budur. Halkın önü alınıyor. Yıllarca bu yapıldı, Barzanilerin gerçeği üzerinde doğru durulmadı, bilimsel yaklaşılmadı. Dar ve duygusal yaklaşımlarla Barzanilere yaklaşıldı. Sanıldı ki Barzaniler de başka toplumlarda olduğu gibi, egemen – feodal karaktere sahip bir aile de olsa, Kürdistan davasına katısı olacak. Hala da bu sanrı vardır. Örneğin Kuzey Kürdistanlı siyasetçilerin oluşturduğu ve Kürdi ittifak olarak bilinen oluşum Barzanilere tek bir eleştiri yapmıyor. Peki bu yapılmadan, Kürt soykırımı politikalarına hizmet edenlere tek bir laf etmeden nasıl ulusal birlik sağlanacak? Bu mümkün olabilir mi? Ulusal birlik yurtseverlik çizgisinde olmakla, yurtsever çizginin gelişmesiyle olabilir. Kürtlerin, daha doğrusu Kürt siyasetinin bir bütün olarak artık bu gerçeği görmesi ve kendini bu prangadan kurtarması gerekiyor. Barzanilerin gerçek manada Kürdistan diye bir dertleri yoktur. Kürdistan’da birkaç şehirde iktidar olmak dışında bir dertleri yoktur. Kürdistan’ın birkaç şehrinde sahte bir Kürtlüğe müsaade edilerek geri kalan Kürdistan’ın soykırıma uğratılması ise Kürt soykırımı politikasının bir parçasıdır. Bu yöntem egemenler tarafından dünyanın başka yerlerinde de uygulanan bir taktiktir.