Halk toplantılarında en belirgin talepler arasında İmralı tecridinin kırılmasının açığa çıktığını söyleyen Yeşil Sol Parti Şirnex Milletvekili ve PKK Lideri ile 4 yıldır görüştürülmeyen avukatı Newroz Uysal, partilerinin 30 aydır hiçbir haber alınamayan Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü için yeni süreçte mücadele hattı öreceğini vurguladı
1999 yılında Uluslararası Komplo ile Türkiye’ye getirilen ve yaklaşık çeyrek asırdır da İmralı Adası’nda tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecrit, “incommunicado” olarak tanımlanan mutlak iletişimsizliğe dönüşmüş durumda. PKK Lideri’nin avukatlarından Newroz Uysal ve Rezan Sarıca, müvekkilleriyle 8 yıl aradan sonra en son 2-22 Mayıs, 12-18 Haziran ve 7 Ağustos 2019 tarihlerinde görüşebilmişti. Tam 30 ayı aşkın süredir hiçbir haber alınamayan Abdullah Öcalan ve İmralı’daki diğer tutsaklar Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş ve Hamili Yıldırım için avukatları haftanın iki, ailesi de bir günü düzenli olarak görüşme başvurusunda bulunuyor. Ancak başvurular, Bursa İnfaz Hakimliği’nin 6 ayda bir sistematik olarak verdiği “keyfi” ve hukuka aykırı “avukat görüş yasağı” ile “disiplin cezaları” gerekçeleriyle engelleniyor.
Avukatlar, mutlak iletişimsizliğin 30 ayı doldurmasına rağmen PKK Lideri’nden hiçbir haber alınamamasına karşı sayısız girişimde bulunsa da 4 yıldır müvekkilleriyle görüştürülmüyor. Öte yandan dünyanın dört bir yanından hukukçular, sivil toplum örgütleri, sendika temsilcileri, parlamenterler, kadınlar, gençler ve her kesimden milyonlarca kişi Abdullah Öcalan üzerindeki mutlak tecridin son bulması ve fiziki özgürlüğünün sağlanması için sayısız eylem, çağrı ve girişimlerde bulunmaya devam ediyor. Yeşil Sol Parti de, halkların tek talebi olan PKK Lideri’nin fiziki özgürlüğünün, yeniden yapılanma sürecindeki halk toplantıları, konferanslar ve çeşitli etkinliklerde temel gündemlerinin başında geldiğini vurguladı. Hedeflerinin İmralı tecridini kırmak ve Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması için ortak mücadele yürütmek olduğunu belirten Yeşil Sol Parti’nin Şirnex (Şırnak) Milletvekili ve PKK Lideri’nin avukatlarından Newroz Uysal, JINNEWS’in sorularını yanıtladı.
*Yeşil Sol Parti olarak seçimler sonrası yeniden yapılanma sürecine girdiniz. Özellikle halk toplantılarında açığa çıkan gündemlerden biri İmralı tecridi oldu. 30 aydır hiçbir haber alınamayan Abdullah Öcalan için bu toplantılardan nasıl tepki ve eleştiriler aldınız?
Sayın Öcalan, Uluslararası Komplo ile Türkiye’ye getirildiği günden bugüne kadar İmralı Adası’nda özel oluşturulan, gayri hukuki, gayri ahlaki ve insanlık dışı bir tecrit, işkence sisteminde tutuluyor. Ve bu sistem gün geçtikçe hem adada Sayın Öcalan şahsında ağırlaşıp daha da vahim bir duruma gelirken aynı zamanda bu sistemin çıktıları tecridi var eden, devam ettiren güçler tarafından yapılan değerlendirmelerle toplumsallaşan, hukuki, cezaevleri, toplum ve siyaset yönüyle genelleşen bir tecrit halini aldı. Bu tespit ya da bu önermeler ilk kez yapılan ya da son güncel önermeler değil. Yıllardır hem siyasetçiler hem kadınlar hem gençler hem de demokrasi mücadelesi veren herkes benzer değerlendirmeleri yaptı. Ancak Sayın Öcalan’ın içerisinde bulunduğu koşullar, 30 aydır hiçbir haber alamama hali artık tecridi, işkenceyi ya da incommunicado diye ifade edilen Birleşmiş Milletler’e başvuru gerekçesi olan haber almama koşullarını da aşan, gerçek anlamda bir insanın hiçbir haber alamama halinin vahimliğini ve vahametini açığa çıkarabilecek bir düzeyde anlatabilmek gerektiğini ben bir kez daha anladım. Hem Sayın Öcalan’ın avukatlığını yaptığım süreç itibariyle hem de son dört aylık seçim süreci ve sonrasındaki halk toplantılarıyla.
Her ne kadar tecrit biliniyor, tecride karşı halktan doğru bir tepki ortaya çıkmış olsa da hep bir yanıyla şu söyleniyor, bir halkın lideri, milyonlarca insanın takip ettiği biri Türkiye cezaevinde tutuluyor. ‘Avukatları var, yakından sanki halk ve dünya takip ediyormuşçasına bu kadar haber alamama hali yoktur’ sorusunun varlığı, kimi zaman var olan tepkiyi de biraz daha aşağı çeken bir noktaya varıyor. Bu toplantılarda süreci yakından bilen biri olarak ifade ediyorum. Diyorum ki beş yılı aşkın bir süredir, üç ayda bir disiplin cezası bahanesiyle aile görüşleri yasaklanıyor. Altı ayda bir avukat yasaklama kararıyla avukat görüşmeleri yasaklanıyor ve bu durum altı yıla yakındır bu şekilde devam ediyor. Ve hiçbir mektup alınmıyor. Telefon 24 yılda sadece iki kere kullanıldı, en son 2021 Mart ayındaydı. Bu tarihleri tek tek kronolojik anlattığımızda insanlar hem basından buna çok aşina hem de ‘bu kadarı da olmaz değil mi’ diye bir soru yöneltiyor bizlere. Hiç mi temas yok, hiç mi görüşme yok acaba bu noktada gerçek anlamda kamuoyuna ya da avukatları, ailesi aracılığıyla.
Sayın Öcalan’ın kendi ağzından, kendi kaleminden bir söz, bir kelam ortaya çıkmadığı sürece öncelikle ortaya çıkan tüm haberler, açıklamalar biraz spekülasyondur. Bunun ben altını özellikle çizmek istiyorum. Bu halk toplantılarında en çok karşılaştığımız konulardan bir tanesiydi. Halk kesinlikle tecride karşı tepkisel halde. Sayın Öcalan’ın bir lider olarak içerisinde bulunduğu koşullardan dolayı rahatsız. Vicdani olarak rahatsız, insani olarak rahatsız. Sayın Öcalan’ın yıllardır orada olması, sağlığı, her şeyi gözeterek buradan doğru bir tepki kurmaya çalışıyor. Ama aynı zamanda bu vahim tabloyu anlattığında da bu kadar da olur mu üzerinden farklı bir soru yöneltebiliyor. Bu yüzden Sayın Öcalan’ın içerisinde bulunduğu koşulların hukuki, siyasi, toplumsal sonuçlarını gerçek anlamda insanlara kavratabilmiş değiliz. Ben bunu bir kez daha anladım. Çünkü devletin ya da iktidarın Sayın Öcalan üzerinde kurmak istediği ‘terörize, kriminalize etme’, unutturma çabasının bir yanında aynı zamanda Sayın Öcalan şahsında var olan durumu algı yönetimini de hem devletin kendi kanalları hem de muhalefetim diyen ana muhalefet üzerinden basın yapanlar da aynı şekilde farklı bir zemine çeken bir noktada.
Sayın Öcalan’ın koşulları ne günübirlik ne de güncel siyasete alet edilemeyecek kadar tarihsel bir rol olduğu gibi hukuki anlamda bir spekülasyonu ortadan kaldırabilecek kadar basit bir tecrit hali de söz konusu değil. Bu nedenle 24 yılın ardından bu 30 aydır haber alamama halinin ciddiyetinin öncelikle kavranması, bu ciddiyete uygun bir hareket hali oluşması gerekir. Tabii ki bunun bu hareket halini oluşturacak sadece siyaset olarak bugün Kürt halkının siyaset öncülüğünü yapan ya da demokrasi güçleriyle sol sosyalist devrimcilerin tamamının bir arada öncelikle bunun siyasetini örebilmesi lazım. Toplumun anlamaya ya da haber almaya dönük talebinin bir siyasi yol haritası yani bir manevraya dönüştürülmesi gerekir.
Seçim sürecinde maalesef ki Sayın Öcalan üzerindeki tartışmalara gerektiği kadar cevap verilemedi, bu cevap verilememe hali biraz da soru işaretlerini kendi içerisinde doğurdu. Seçimden sonra şu an içerisinden geçtiğimiz yeniden yapılanma sürecinde Sayın Öcalan’ın fikriyatıyla kurulmuş olan bir HDP ya da HDP’nin devamı olarak Yeşil Sol Parti’nin içerisinde bulunduğu konumda, aynı zamanda bu fikriyatı var eden kişiye dönük partinin sahiplenmesi noktasındaki eksikliği de halk gördü. Bunu bizlere ifade etti. Seçim sürecinden sonra da benzer tartışmalar ve en büyük eleştirilerden bir tanesi de buydu. Partinin kuruluşu aşamasında ifade edilen ‘Üçüncü Yol’ noktasındaki ısrarın aynı şekilde sürdürülememesi yönündeydi.
Şu an bu yeniden yapılanma sürecinde hem bunlar değerlendiriliyor hem de tüm toplantılarda özellikle çıkan ana başlıklardan bir tanesi tecridin kaldırılmasına dönük çalışmalar içerisinde bulunmak. Sadece tecridin kaldırılması da değil tabii ki, Sayın Öcalan’ın özgürlüğünün talep edilebilir bir noktada uluslararası olarak ortaya çıkan inisiyatiflerin bugün Türkiye ayağında da bir sesin oluşturulması. Bunu sadece AİHM’in vermiş olduğu 2014 ağırlaşmış müebbet hapis cezasının hukuki boyutuyla değil, toplumsal, siyasal, ekonomik, kadın hareketlerinin temel olarak Sayın Öcalan’ı sahiplenmesi çizgisi üzerinden de ifade edebilecek güçlü bir sahiplenme çıkışı bekleniyor.
*Başta toplum olmak üzere her kesime, Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kırılması ve fiziki özgürlüğünün sağlanmasının önemi ve bu kapsamda tutum almak, ortak mücadele yürütmek noktasında nasıl bir çağrıda bulunursunuz?
Tabii ki Türkiye’de İmralı Adası’ndan başlayan bu gayri ahlaki, hukuksuz işkence sisteminin şu an tüm cezaevlerinde farklı bir varyasyonunu görüyoruz. 2021 tarihinden beri uygulamaya konulan Cezaevi İzleme Kurulları üzerinden infaz yakmalar, bugün S ve F Tipleri’nden sonra ortaya çıkan tekli izolasyonda, hücrede tutma, kampüs cezaevlerine geçilmesi, keyfi sürgünlerin sıklaşması, hasta tutsaklara dönük tedaviye erişim noktasındaki engellemeler, bazı cezaevlerinin prototip seçilerek hem fiziki hem de yönetim biçimi anlamında İmralı’ya benzeşmeye dönük çabalarının ortaya çıkmış olmaları aslında bir bütün olarak bugün partimizin gündeminde. Cezaevleri, özel bir başlık olarak önümüzde duruyor. Tabii ki burada hem hukuk ve insan hakları kurumlarının, bugün demokrasi iddiasında bulunan tüm partilerin, hareketlerin, inisiyatiflerin, bireylerin böylesi bir iddiası varken, Sayın Öcalan üzerindeki tecridi ya da tecrit uygulayabilmek adına hukukun bu kadar araçsallaştırılmasına göz yumulması, bugünkü tabloyu doğurdu.
Bu çok açık ve net bir şekilde şu an önümüzde duruyor. Yine tek başına avukat görüşmelerinde görevlinin hazır bulunmasıyla ya da ne avukat yasağının engellenmesi ne de ölünceye kadar hapis cezası gibi böyle maddi örnekler üzerinden olduğu kadar yine fikri ve politik olarak da algı açısından bizim açımızdan önemli. O nedenle bugün cezaeviyle ilgilenen her hukuk ve insan hakları kurumunun demokrasiyi, bir çözümsüzlük politikasında ısrarın sonucu olduğu için bugün Kürtlere, halklara, inançlara dönük inkar, asimilasyon politikasında ısrar eden toplum ve haklar nezdinde siyaset üreten herkesin görmesi gereken bir nokta İmralı Adası’ndaki tecrit boyutu. Çünkü politik olarak zihniyetin, aklın üretildiği yer ve uygulamaya konulduğu yer aynı zamanda.
O nedenle de bugün Sayın Öcalan üzerindeki tecridin ideolojik bir anlamının olması, Kürt sorununun çözümsüzlüğüne kapı aralanması, Kürt sorununun çözümsüzlüğünün savaş anlamına gelmesi, savaşın ekolojik rant ve ekonomik boyutu görüldüğünde bugün bu alanlarda siyaset üreten herkesin sadece siyasi parti olarak bizim değil, Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kırılması noktasında söz kurması, sözünü kurarken bunu toplumsallaştırması ve bunu şu an mevcut iktidarda olan ya da uluslararası güçlerle beraber birleşik bir biçimde tecridi var edip sürdüren güçlere etki edebilecek düzeye getirmesi gerekir. Başat olarak bir siyasetin sorumluluğunda olsa bile bugün bu ifade ettiğim etki alanlarının her birinde faaliyet üreten herkesin, her kurumun aynı zamanda birincil gündemi olması gerekiyor. Bu başarılabildiğinde eğer, devlet aklını ortaya koyduğu tecride karşı topyekün sonuçlarını, etki alanlarını gözeten bir biçimde cevap verebilme hali ancak tecridi kaldırabilecektir. Ancak Sayın Öcalan’ın özgürlüğü üzerindeki kapıyı aralama noktasında gerçekçi bir adım olabilecektir.
*Partinizin toplantı ve konferanslarında tecridin temel gündemlerinizden biri olduğu vurgulandı. İlerleyen süreçte İmralı tecridine karşı nasıl bir çalışma hattı izleyeceksiniz?
Partimizin geçmiş dönemlerde yapmış olduğu kimi yürüyüşler, paneller, başvurular bunlar olmazsa olmaz. Ama tek başına caydırıcı bir güç olmadığını da çok net bir şekilde gördük. Ve şu bir gerçektir, Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebi, siyasi olarak partimizin, partilerin talebi olduğu kadar kadınların, daha fazlası toplumun, daha fazlası doğrudan sivil toplumun talebi. Bu talebin kaynağının doğduğu yerden, her alandan topyekün bir karşı çıkış ve tecridin kaldırılması bir mücadeleyle mümkün olabilir. Bunun öncülüğünü yapmanın partimize düştüğü noktasında ben de çok eminim ve bu sorumluluğun farkındayım. Bu zamana kadar bu sorumluluklar kimi dönemlerde layıkıyla yerine getirilebildi. Ancak şu an içerisinde bulunduğumuz dönem, ağır tecrit ve sonuçları itibariyle daha kısa vadede ya da daha toplumsal talebi siyasal bir talebe dönüştürebilecek bir yol haritasını bizler de önümüze koyup ilerleyen zamanlarda bu çalışmayı peyderpey bu ifade ettiğim alanlarla beraber yürütmeye çabalayacağız.
Haber: Marta Sömek / JINNEWS