‘Örgüt üyeliği’ iddiasıyla yargılandığı davada tahliye edilen SGDF Eşbaşkanı Yaren Tuncer, iktidarın tüm baskılarına rağmen Pîrsus’ta katledilen 33 Düş Yolcusu’nu anmalarını engelleyemediğini vurguladı
Yıl boyunca örgütlü mücadele yürütenlere dönük saldırı politikalarını sürdüren AKP-MHP iktidarı, 12 Mart’ta da sosyalist gençleri yargı kıskacına maruz bıraktı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen bir soruşturma kapsamında İstanbul, Ankara ve Adana’da çok sayıda eve polis baskını düzenlenerek Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Parti Meclisi, Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) Eşbaşkanları, Sosyalist Kadın Meclisi (SKM) üyeleri ve Etkin Haber Ajansı (ETHA) muhabiri Elif Bayburt’un da aralarında bulunduğu 11 kişi gözaltına alındı. İki gün avukat kısıtlığı kararı verilen ve 15 Mart’ta hakimliğe sevk edilen Şükran Yaren Tuncer, Senem Nur Pektaş, Alev Özkiraz, Tanya Kara, Özge Doğan, Birkan Polat, Can Papila, Deniz Bahçeci ve Okan Danacı, aleyhte ifadeleri gerekçe gösterilerek tutuklandı. ETHA muhabiri Elif Bayburt ve Gençlik Komünleri’nden Devrim Barış Yılmaz ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
Yargı kıskacı
Tutuklamalara tepkiler yükselirken, İstanbul’un birçok noktası da “33’lerin yoldaşlarına özgürlük” yazılı afiş ve pankartlar asıldı. Daha sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, “Örgüt üyeliği” iddiasıyla hazırladığı iddianame, İstanbul 27’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi ve 9 kişi hakkında dava açıldı. Tutuklu yargılananlardan SGDF Eşbaşkanı Yaren Tuncer ve diğer tutsaklar, 12 Temmuz’da görülen ilk duruşmada Pîrsus’ta 8 yıl önce 20 Temmuz 2015’te, DAİŞ tarafından gerçekleştirilen bombalı saldırıda 33 arkadaşının katledildiğini ve bu 8 yıllık süreçte de adalet mücadelesi yürütenlerin hedef haline getirildiğini dile getirdi.
14 Eylül’de, “örgüt üyeliği” iddiasıyla yargılandıkları davanın 2’nci duruşmasında ise SGDF Eşbaşkanları Yaren Tuncer ile Okan Danacı, “Delil karartma şüphelerinin olmaması ve ölçülülük ilkesi gereği” tahliye edildi. Bir sonraki duruşma tarihi ise 16 Ocak 2024 olarak belirlendi.
Geçtiğimiz hafta tahliye edilen Yaren, iddianamenin içeriği, yargılanma nedenleri, yürüttükleri adalet mücadelesine ilişkin JinNews’ten Marta Sömek’e konuştu.
‘Kriminalize etmek istediler’
İddianame ve hazırlanan dosyada içerik olarak hiçbir şey olmadığını söyleyen Tuncer, “Kendi anayasalarıyla saptanan hukuk bakımından dahi hiçbir şey yok. Ancak egemenler, siyasi iktidar, faşizm bakımından tabii ki çok şey var” dedi. İktidarın yıllardır gençlik hareketini baskılamaya çalıştığını paylaşan Tuncer, “Özellikle sosyalist gençlik mücadelesini baskılamaya çalışıyorlar. Ve değişik biçimlerde yeni neslin, gençlerin sorgulayan, devrim ve sosyalizm yolunda mücadele eden bir profilden daha çok itaatkar, kendi siyasal İslamcı profillerine, faşizme uygun ve faşist, gerici yapıda bir gençlik nesli istiyorlar. Ancak bunu sağlayabilmiş değiller. Dolayısıyla gençlik hareketinin siyasi öznelerine, sosyalist gençliğe dönük saldırılarını, özellikle de özgür genç kadınlara, kadın özgürlük mücadelesi içerisinde bilinç kuşanan genç kadınlara dönük saldırılarını epey arttırmış durumdalar. Bize 12 Mart sabahında yapılan şafak baskınıyla gözaltına alınışımız, ardından kendi sosyal medya hesaplarında, burjuva ya da yandaş medyada çıkan görüntülerimizle bizi, mücadele eden gençleri kriminalize etmek ve diğer gençlere de bir gözdağı vermek istediklerini düşünüyoruz” sözleriyle gözaltına alınma ve tutuklanma amaçlarını anlattı.
‘Tehdide, şantaja maruz kaldığımız bir süreç geçiriyoruz’
İddianame içeriğinde “Geçinemiyoruz” eylemine katılmalarının suçlama konusu yapıldığını dile getiren Tuncer, “Devrim ve sosyalizm mücadelesinde ölümsüzleşen arkadaşlarımızı, yoldaşlarımızı anmamız, 8 Mart ve 25 Kasım’a katılmamız gerekçe gösteriliyor. Bunun dışında da Suruç için adalet mücadelesi veriyor olmamız zaten onlar için başlı başına bir gerekçe. Çünkü onlar için başlı başına bir tehlike” diye konuştu. 2015 yılında SGDF’nin örgütlediği, Kobanê inşa kampanyası sonucu çoğunluğu gençlerden 300’ü aşkın kişinin Suruç’a gittiğini aktaran Tuncer, “Bütün kamuoyu da biliyor ki bu kampanya sonucunda orada toplanan arkadaşlarımız, sosyalistler, devrimciler IŞİD eliyle örgütlenen katliama maruz kaldı. 8 sene oldu, bugün hala failleri dışarıda. Bir kişiye göstermelik bir ceza verdiler, sanki bu katliam bir kişinin tek başına yapabileceği bir şeymiş, örgütlü ve siyasi bir katliam değilmiş gibi bir dava süreci işlettiler. Biz buna rağmen Suruç için adalet mücadelesini devam ettiriyoruz. Bu 8 sene içerisinde SGDF’li olduğumuz için tek başına SGDF faaliyetleri kriminalize edilerek dosyalara, iddianamelere, tutuklu yargılamalara konu olduğu, tehdide, şantaja maruz kaldığımız bir süreç geçiriyoruz” ifadelerini kullandı.
‘Adalet mücadelesinin yükseltmenin yolunu buluyoruz’
Bu baskılara yalnızca SGDF’nin maruz bırakılmadığını vurgulayan Tuncer, “Suruç’ta yaralananlar, Besna annemiz gibi Suruç’ta çocuklarını kaybedenler, adalet mücadelesindeki yoldaşlarımız da aynı biçimde bizler gibi tutuklamayla, tehditle, cenazelerine yapılan saygısızlıkla karşı karşıya kalıyor. Her Suruç anması, baskı ve işkenceyle karşı karşıya kalıyor. Buna rağmen Suruç için adalet mücadelesi veren herkes, bir bakıma Suruç’ta kaybettiğimiz 33 Düş Yolcusu’nu anmanın bir yolunu buluyor. Yasaklansa da, bütün bir Kadıköy, İzmir’de bütün Alsancak, Ankara’da Güvenpark, Kızılay, Suruç’ta Amara Kültür Merkezi’nin etrafı, 33 Düş Yolcuları’mızın mezar başları, her yer polis tarafından kuşatılmış olsa da bir yolunu bulup, sokağa çıkıp Suruç için adalet mücadelesinin sesini yükseltmenin yolunu buluyoruz” dedi.
Pîrsus’ta katledilenler için yan yana mücadele
Her yıl Suruç anmalarının AKP-MHP iktidarı tarafından baskılanmaya çalışıldığını dile getiren Tuncer, “Ancak Suruç için adalet mücadelesi kendileri bakımından artık kesinkes önüne geçmek ve bastırmak istedikleri bir şey haline dönüşmüş durumda. Bu yıl 8’inci yılında, Suruç Katliamı anması öncesinde Kadıköy’de bildiri dağıtırken de yine gençlik örgütlerinden, farklı örgütlerden ve SGDF’den arkadaşlarımız tutuklandı. Bu aslında bir birleşik mücadele gerçeğini de gösteriyor. Tarihin en büyük gençlik katliamıydı Suruç Katliamı ve bu katliama karşı gençlik örgütlerinin, gençlik hareketinin siyasi öznelerinin hala yan yana olduğunu gösteriyor” dedi.
‘Beraber durma bilinci var’
Sokaklarda ve meydanlarda olduğu gibi baskılar karşısında çözümün birlikte mücadeleden geçtiğinin altını çizen Tuncer, “Bizim AKP-MHP iktidarının faşist politikalarına karşı esasında yapmamız gerekenin, bu politikalara direnmenin, kendi yolumuzu açmanın, ablukayı dağıtmanın yolunun kendisinin birleşik mücadeleden geçtiğini düşünüyoruz. Bu nedenle de Suruç için adalet mücadelesinin bu son 8 yıllık deneyiminin kendisinin önemli olduğu fikrindeyiz. Çünkü orada bir siper yoldaşlığı var. Yoldaşının hesabını sorma, onu anma, ondan öğrenme ve omuz omuza direnme, beraber durma bilinci var” ifadelerini kullandı.
İSTANBUL