Yaşadığınız yer sizi otomatik olarak yazar yapmaz elbette ama yetenekli bir yazarsanız, size lütufta bulunur. Cabir, ikisini de yakalayabilmiş olmanın şansına sahip. Bu şans, dile hakimiyeti ve yeteneğinden geliyor
M.Ender Öndeş
Çok sağ olsun, Cabir dostum incelik gösterip kitabını gönderdiğinde, elimde epeydir parça parça okumaya çalıştığım Çehov’un Bütün Öyküleri vardı. Cabir için dezavantaj tabii; Çehov’dan Adanalı Cabir Özyıldız’a geçmek… Ama şakası bir yana, arada bir şeyi de fark ettim: Bu öykü işi, biraz da toprakla ilgili sanki. Yani bazı coğrafyalar, insana içinde biriktirdiği hikâyeleri adeta püskürtüyor. Çehov’un topraktan yana sıkıntısı yok maşallah; Allah selamet versin, bir uçtan bir uca Rusya, Kafkaslar, Sibirya… Hangi hana insen, hangi arabaya binsen öyküler üstüne üstüne gelir insanın. Sait Faik’te de aynı şeyi hissetmiştim mesela; o zamanlar hayli küçük olan İstanbul’un adaları, balıkçı barınakları, meyhaneleri…
Çukurova da az değildir o bakımdan. Her gidişimde -ki çoğunda Cabir’in evine, yanına uğramışlığım vardır- hangi yana dönsem hep biraz Orhan Kemal kokar ortalık. Her seferinde işçi sınıfının bu en iyi yazarının “Bereketli Topraklar” derken neyi kastettiğini bir kez daha anlarım.
Yaşadığınız yer sizi otomatik olarak yazar yapmaz elbette ama yetenekli bir yazarsanız, size lütufta bulunur. Cabir, ikisini de yakalayabilmiş olmanın şansına sahip. Her Adanalı, bin türlü mahalle isimleri olsa da aslında kentin ‘Kuzey’ ve ‘Güney’ diye birbirinden bıçak gibi ayrıldığını, Kuzey’in orta ve üst sınıfları, Güney’in alt ve dip yoksullarını simgelediğini bilir. Şimdilerde ne kadar değişmiş olursa olsun, Güney hâlâ bir ‘arka mahalle’dir ve arka mahalle olmanın bütün karmaşasını ve ilişkiler zenginliğini içinde barındırır. “Eski Zaman Türküsü”, bu anlamda çok da ‘eski’ bir tarihin nostaljik mekanlarını ve insanlarını anlatmıyor. Şimdi, şu anda da, Cabir’in evinden çıkın, birkaç yüz metre yürüyün, anlattığı karakterlere ya da benzerlerine rastlarsınız mutlaka.
Bu, bir öykücü için bulunmaz nimet. On bir öyküden oluşan kitabın her sayfasında onları, yaşayan, canlı karakterler olarak buluyor, onların dertleriyle, küçük-büyük hesapları, yanılgıları ve eziklikleriyle dolup taşıyorsunuz. Vasat bir öykücünün kolayca harcayabileceği mekân ve insan anlatımlarının kolayca üstesinden geliyor Cabir. Çünkü vardır öyle bir şey öykücülükte; yazarın konuyu harcamasıdır o. Konu çok çok iyidir ama yazar ona yetmemiştir, vs… Cabir öyle değil. Sokakların dilini biliyor, kendisinin de içinde olduğu yaşam biçimleriyle ilgili derin gözlemleri var, trajik anları, düğüm noktalarını incelikle hesaplıyor ve bütün bunları zengin bir dille ifade etmeyi biliyor. Yani kitap, öyle bir ilk kitap gibi durmuyor ve her öykü, üzerinde epey çalışılmış olduğunu bize hissettiriyor.
Belki -bu kitap için değil ama daha sonrakiler için- iki riskten söz edilebilir. Birincisi, insan yaşadığı yerde boğulabilir. Bu risk hepimiz için vardır. Ne kadar zengin olursa olsun, benzer karakterlerle yürümek, ‘bereket’i hor kullanmayı getirebilir.
İkincisini de şöyle anlatayım: Bir zamanlar, sevdiğim bir arkadaşımla sinemada Emir Kusturica’nın “Underground” filmini seyrediyorduk. Sıra o müthiş ‘düğün’ sahnesine geldi; izleyenler bilir, güzel, muhteşem bir sahnedir. Fakat sürdükçe sürüyor, bir türlü bitmiyor! Trompetler, kemanlar, tam bir çılgın atmosfer, inanılmaz bir görsel şölen! Bir ara arkadaşım kulağıma eğildi ve şöyle dedi: “Abi herif düğüne dalmış, mevzuyu unutmuş valla!”
Şakası bir yana, bu da aslında bir risk olabilir öyküde. Yani karakter ve mekân anlatımları, bu kitapta değil ama bir sonrakinde, aksiyonu örterse, sıkıntı doğabilir. Bu, tabii ki, Cabir’in çok iyi üstesinden geldiği ‘resmetme’ işinden vazgeçilmesi yönünde bir uyarı değil. Sadece dediğim şu: Çukurovalı yazarların (misal, Yaşar Kemal) tasvirden aksiyona geçişteki ‘tadını çıkarma’ huyu iyidir, hoştur ama tam bir ustalıkla yapılamadığında sanki biraz sorun olabilirmiş gibi.
Sonuç olarak bence okuyun Cabir’in kitabını. Tam da bugünlerde sanal medyada ‘intihal’ tartışmaları yapılırken, ‘intihal’e uğrayamayacak kadar özgün şeyler yazmanın anlamını kavramak için…