Üçüncü siyasi çizgi olarak ortaya konulan ve HDP ile özdeşleşen siyasi anlayışın Türkiye açısından ne kadar önemli ve gerekli olduğu her gün daha da anlaşılmaktadır. Hem iktidarın hem de sözüm ona muhalefetin yaptıklarından, yaklaşımlarından bu sonuç ortaya çıkmaktadır. Daha doğrusu iktidar ve muhalefet böyle bir sonucu ortaya çıkarmaktadır. Yeri gelmişken hemen belirtmek gerekir ki Türkiye’de gerçek anlamda bir muhalefet yoktur. Bu da her zaman iktidarların işini kolaylaşmıştır. Tıpkı bugünkü iktidarın işlerini kolaylıkla yürütmesi gibi. Halbuki Türkiye çok zor bir süreçten geçmektedir. İktidarın yaptığı her şey toplumun aleyhine olmaktadır. Sadece günlük olarak yapılan zamlar bile toplumla ne kadar oynandığını, toplumun ne kadar sömürülüp geleceğinin çalındığını ortaya koymaktadır. Her şey bu kadar toplum aleyhinde olurken ve iktidar tarafından bunun sürdürüleceği belirtilirken buna karşı hiçbir tepkinin olmaması böyle bir durumun, yani muhalefetin olmamasının sonucudur. Bu da Üçüncü siyasi çizgiye, yani HDP siyasetine daha büyük sorumluluklar yüklüyor, ona olan ihtiyacı artırıyor. Türkiye’nin koşulları HDP’nin temsil ettiği demokratik siyasete muhalefet olma sorumluluğunu da yüklemektedir.
Türkiye’de gerçek anlamda muhalefetin olmayışının sebepleri vardır ve ancak bunu anlayarak topluma dayatılan statükoyu değiştirebiliriz. Bir de yapılması gerekenleri yaparak bunu başarabiliriz. Yani sadece nedenleri anlamamız yetmemektedir. Bir de değişimi sağlayacak adımlar atmamız gerekiyor. Türkiye’de muhalefetin olmayışının temel nedeni devlet merkezli siyasetten kopuşun gerçekleşmemesidir. Buna zihniyet dememiz daha doğru olabilir. Muhalefet demek tümüyle olmasa da mevcut siyasetten kopmak demektir. Var olandan farklı bir anlayışı, siyaseti ve bir yönüyle de devlet modelini savunmak ve topluma sunmak anlamına gelir. Ancak dünden bugüne Türkiye’de kendisine muhalifim diyenlerin anlayış ve davranışlarına bakıldığında bunun olmadığını görüyoruz. Şimdiki muhalefet de böyledir. CHP ve diğerlerinin iktidardan farklı bir anlayış ve tutumları yoktur. AKP- MHP iktidarı öyle bir siyaset yürütüyor ki muhalefetin bu gerçekliği hemencecik ortaya çıkıyor zaten. Şöyle dönüp birkaç ay öncesine bakıldığında, muhalefetin söylediği ve savunduğu birçok şeyin bugün iktidar tarafından gerçekleştirildiği görülecektir. Çünkü muhalefetin belirttiklerini yapmak iktidara bir şey kaybettirmiyor.
Göçmenler ve Suriye’yle ilişkiler konusu buna örnek verilebilir. Ana muhalefet konumundaki CHP ne diyordu veya ne istiyordu bu konuda? Suriye devletiyle resmi ilişkilerin kurulması, onunla diyaloğun olması. Bir diğeri Suriyeli göçmenlerin Suriye’ye gönderilmesi. Peki AKP- MHP iktidarı bundan çok farklı bir şey söylüyor mu? Hayır. Onlar da Suriye devletiyle ilişki kurmak istediklerini ve Suriyeli göçmenleri göndereceklerinin belirtiyor. Türkiye’yle açık ilişki ve diyalogdan kaçınan Suriye devletidir. Beşar Esat birkaç defa Tayyip Erdoğan’la görüşmeyeceğini belirtti. Çünkü Türkiye’yi yönetenlerin niyetlerini biliyor ve onlara güvenmiyor. Yarın ne yaparlar bilinmez. Görüşüp anlaşa da bilirler. Anlaşırlarsa bu Kürt karşıtlığı üzerinden olacaktır. Bunun işaretleri ve hatta fiili pratikleri vardır. Şimdi CHP ve diğerleri bu konuda bir şey diyebiliyorlar mı? Diyemiyorlar. Çünkü zaten AKP – MHP iktidarı Suriye devletiyle ve CHP’nin çok savunduğu Beşar Esat yönetimiyle görüşmeye ve ilişki geliştirmeye çalışıyor. Öte yandan AKP- MHP iktidarı Türkiye’ye taşıdığı Suriyeli göçmenleri Kürtlere ve Rojava’ya düşman hale getiriyor ve yapabildiği kadar onları Rojava’ya, işgal edip yerlerinden çıkardığı Kürtlerin toprağına yerleştiriyor. Peki buna bir şey denebiliyor mu CHP ve muhalefet tarafından? Hayır denmiyor. Belki şunu diyebilirler, daha hızlı davran, bir an önce hepsini Türkiye topraklarından çıkar. Bu kadar. Ama neden onları Kürtlerin düşmanı haline getiriyorsun, neden Rojava’da Kürtlerden boşalttığın yerlere yerleştiriyorsun, neden Kürtleri yerlerinden çıkarıp buraları Kürtlerin vatanı olmaktan çıkarmak istiyorsun, demiyor. AKP- MHP iktidarının Kürtlere yaklaşımı ortadayken ve Türkiye’deki tüm sorunların kaynağı, demokrasi ve özgürlükler sorunu buradan kaynaklanıyorken CHP’nin buna yönelik hiçbir ciddi ve gerçek yaklaşımı yoktur. Bir süredir CHP’yi yönetenler yarım ağızla bazı şeyler belirtseler de bunun ne kalıcılığı ne de dönüştürücü gücü vardır. CHP yönetiminin Sezgin Tanrıkulu’nun askerlerin yaptıklarına ilişkin sarf ettiği sözlere yönelik ortaya koyduğu yaklaşımdan böyle olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
Aslında CHP ve diğer bazı muhalefet kesimleri HDP’nin yürüttüğü siyasetin sonucu olarak bazı olumlu söylemler içerisine girebiliyorlar. Bu olmasaydı şu anki konumun bile gerisinde dururlardı. HDP’nin muhalefeti olumlu bir söylem ve tutum içerisine çekmeye yönelik siyaseti yanlış değildir. Bu taktik bir yaklaşımdır ve HDP bununla herkesin iktidarın etrafında kümelenmesini engellemeye çalışmıştır. Bu belli oranda sonuç da vermiştir. Tabi HDP ve demokratik ittifak güçleri ülkeyi AKP-MHP iktidarından kurtarabilmiş değildir. Bu da yetersizliklerini ortaya koymaktadır. Fakat bunun nedeni muhalefete yönelik izlenen siyaset değildir. Muhalefete yönelik siyaset, seçimde muhalefetin adayını desteklemek taktik bir siyasettir. Çünkü HDP farklı bir düzlemde siyaset yapıyor, anlayışı ve hedefleri farklıdır. Bunu en özet biçimiyle ifade edersek, HDP ve Üçüncü Siyasi Çizgi, devlet dışı siyaseti, yani toplumu merkeze alan bir anlayışı savunuyor ve bunun mücadelesini veriyor. Çünkü HDP çözümü devlette değil, örgütlü demokratik toplumun varlığında görüyor. İktidar ve muhalefetten farkı buradadır ve bundan dolayı kendi anlayışını ayrı bir yol, Üçüncü Yol olarak tanımlıyor. İşte HDP’nin ve demokratik ittifak güçlerinin yetersizlikleri bu çizgiyi etkili bir şekilde örgütlememeleri, toplumu üçüncü siyasi çizgi anlayışına göre bilinçlendirip örgütlememeleridir. Şimdi seçimden sonra ortaya çıkan sonuçlara bakıldığında bunu yapmanın önemi daha da artmıştır. Türkiye’de ne yapılacaksa ancak HDP çizgisi ve anlayışıyla yapılabilir. Muhalefetin acizliği bunu son derece gerekli ve tek seçenek haline getirmiştir. Bu birinci gerçekliktir. İkinci gerçeklik ise bunun kesinlikle sadece seçimleri düşünmekle ve seçimle sonuç almayı beklemekle olmayacağıdır. HDP’nin ve Türkiye demokrasi güçlerinin bunu önemli oranda görmüş olmaları ve aşmaya çalışmaları çok önemlidir. Ben kongre sürecine ulaşan yeniden yapılanmanın bu farkındalık ve temenni ile olduğunu düşünüyorum. Bu hepimizin isteği ve beklentisidir.