12 Eylül’ün demokrasiyi yok eden stratejileri 25 yıldır egemenler tarafından her geçen gün güçlendirilerek yaşama geçiyor. Bu ülkede faşizm inşa edilmeye devam ediyor. 12 Eylül’ü tüm aşamaları ile yaşadık bu ülkede. Katliamları yaşadık, gencecik insanların ülkede özgürlük ve devrim olması için çabalayanların nasıl suçlandığını, terörist olarak tanımlanarak tutuklandığını, işkencelerden geçirildiğini, öldürüldüğünü yaşadık birlikte. O günün gençliği sosyalist olduğu için katledildi, yaşamdan koparıldı, yaftalandı. İşkence odalarından çıkamayışları, faili meçhul kayıpları, ömür boyu zindanlara hapsedilmeleri bugün uygulanan faşist yöntemlerin o günkü provaları idi.
Yaşamaya devam ettiğimiz faşizm; o gün 12 Eylül’de başlayan sistem, kanıksanmış yöntemlere büründürülerek güçlendi. Saldırı ve yok etme yöntemi artık günlük yaşamın ritüellerinden olmaya başladı.
O dönem yaşadıklarımızı bugün yan yana gelip özgürlük mücadelesi verenler yaşamaya devam ediyor. Demokratik, eşit bir ortamda yaşama isteği suç. Yaşam alanlarının özgür olmasını istemek suç, ormanı, suyu, köyü, geçimlik yaşamı savunmak, korumaya çalışmak, şirketlere, siyasi iktidarın politikalarına karşı çıkmak suç. Halklara saldırıya karşı durmak, Kürt halkının, direnen işçilerin haklarını savunmak, barış istemek, bunun için yan yana gelmek en büyük suç. Kadın özgürlüğü, toplumsal cinsiyet eşitliği için siyaset yapmak suç.
Savaş politikalarıyla halklara saldırmak olağanlaştı. Yıllardır direnen İkizköylülerin Akbelen ormanları için verdiği mücadele son bir aydır şiddetin tüm boyutları ile karşı karşıya kaldı. Ormanları koruyanlar, ülkenin batısında jandarma, polis, güvenlik kuvvetlerini kendilerine saldırırken karşılarında buluverdi. Devlet yaşamı koruyan halklara rahatlıkla saldırıp şirketlere yol açmaktan vazgeçmiyor. Kürt halkının yaşadığı bölgede savaşın tüm yöntemleri yaşamı, yaşam alanlarını hızla yok etmeye devam ediyor. Ormanların güvenlik gerekçesi ile yakılması, yanan yerlerin söndürülmeden yanışının sürmesine izin vermesi, söndürmeye çalışan halklara saldırılması günlük haberler haline geliyor.
Yaşamı özgürleştirmek için verilen tüm mücadele alanları, egemen siyasetin yürüttüğü kolluk kuvvetleri, savaş politikalarıyla kontrol altında tutuluyor. Hakkını savunan, siyasi iktidarı eleştiren, muhalefet eden, şiddet değil özgür yaşam isteyenler saldırıyla, şiddetle karşılık görüyor. Kameralar yollarda, dağlarda kalekollar, karakollar, arama noktaları olağan uygulamalar ve yapılar haline geldi. Hayatımızı ipotekleyen siyasi kararlar, KHK’ler, yasaklar yaşamın kuralı olarak yaygınlaşmaya devam ediyor. Bu kararları sorgulayanların her sözü, her tutumu suç kapsamında değerlendiriliyor. Tartışmak suç, muhalefet yapmak suç, yan yana gelmek ise tamamen suç ve örgüt kurmaya, devleti bölmeye, yıkmaya teşebbüs olarak tanımlanıyor. Yaşamı korumanın bedelini ise insanlar özgürlüğünden koparılarak ödüyor.
Dün Akbelen direniş alanında başlatılan çağrı köylülerin, yaşam alanlarını koruyanların, ekoloji örgütlerinin tüm halklara duyurusu idi; Yaşamı terk etmeyeceklerini, mücadeleden vazgeçmeyeceklerini ilan ettiler. #AkbeleniTerketmiyoruz.
İkizköylülerin direnişleri iki yılı aşkın süredir devam ediyor. Akbelen ormanlarının çevresinde konuşlanmış üç termik santralın beslenme alanı kömür yataklarının ormanı yok ederek çıkarmasının önüne geçmeye çalışan halkın mücadelesi, nöbetlerle, direnişlerle sürmekte Akbelen’de. Ormanı vermeyeceğiz diyen İkizköy halkı ve onların dostları, ekoloji örgütleri ormanın içinde konuşlandıkları alandan sürüklenerek çıkarıldılar geçtiğimiz günlerde. Akbelen Ormanı’ndaki ağaçları kesmeye başlayan YK Enerji ve Limak Holding ile Orman Genel Müdürlüğü (OGM) arasında yapılan milyonlarca liralık ‘Ağaçlandırma İşbirliği Protokolü’ gereği; jandarma halka ve onların dostlarına, ekoloji örgütlerine saldırırken şirket ve devletin işbirliğindeki saldırganlar ormanı katletmeye devam etti.
Devlet tüm kurumları ve güvenlik kuvvetleri ile şirketin ve siyasi iktidarın kararlarının arkasında yaşamı katletmeye devam ediyor. Ormanlar yok edilirken, yaşam alanları sermaye birikimine sunulurken, yaşam özgürlüğünden koparılıyor. İtiraz edenler faşizmin tüm araçları ile susturuluyor.
Köyünü, ormanı, yaşamı, zeytinleri, kültür varlıklarını, dereleri, toprağı, geçimlik yaşamlarını korumaya çalışan İkizköylüler ve onların dostları, ekoloji örgütleri hepimizi direnişe çağırıyor, 14 Eylül çağrısı aslında yarının ve özgür yaşamın çağrısı, acil olarak yaşam için yan yana gelmeye çağrı:
“Akbelen İçin Acil Dayanışma Çağrısı!
12 Eylül sabahı kolluk güçlerinin hukuka aykırı müdahalesi ile iznini alarak kurduğumuz ve 2 seneyi aşkındır sürdürdüğümüz özel arazideki nöbet alanımız; içindeki çadırlarımız, konteynerimiz, tüm kişisel eşyalarımız boşaltıldı ve yerine geçici karakol kuruldu. Bu sırada tarla sahibi köylümüz de dahil olmak üzere hiç kimse alana alınmadı. Girmek isteyenlere müdahale edildi. Geceyi nöbet alanının girişindeki polis bariyerinin önünde geçirdik. Nöbeti, direnişi bırakmıyoruz.
Hiçbir hukuksal dayanağı olmayan bu işlemlere ilişkin delillerin kaybolmadan tespit edilmesi için yaptığımız başvuru kabul edildi. Akbelen nöbet alanı, yürüttüğümüz mücadele için önemli bir simge. Direnişin bundan sonraki süreci için nöbet alanına sahip çıkmak, baskıların, hukuksuzlukların karşısında hep birlikte durmak zorundayız. Direniş alanımızı terk etmemizi isteseler de gitmeyeceğiz, bu toprakları terk etmeyecek, mücadeleden vazgeçmeyeceğiz! Herkesi haklılığını ve direnişin gücü ile umudunu korumaya, Akbelen’e sahip çıkmaya, dayanışmaya çağırıyoruz. Gerçekleri hep birlikte gösterelim, umudumuzu, direncimizi birlikte koruyalım. Biz vazgeçmedik! Her yer Akbelen, her yer direniş!
#AkbeleniTerketmiyoruz”
Bu ses Akbelen’den yükselen bizlerin sesi…Yaşamı özgürleştirmekten vazgeçmeyeceğiz.