Koşuyolu Parkı’nda yaşanan patlamanın üzerinden 17 yıl geçti. İHD Genel Başkan Yardımcısı Rehşan Bataray Saman, sanıkların ceza aldığını ancak olayın tam olarak aydınlatılmadığını belirtti
Amed’in Rezan (Bağlar) ilçesinde bulunan Koşuyolu Parkı’nda 12 Eylül 2006 tarihinde bir termosa yerleştirilen bombanın patlatılması sonucu 7’si çocuk 10 kişinin katledildiği olayın üzerinden 17 yıl geçti. Saldırıda Şilan (6 aylık) Zilan (8), Evin (10), Mizgin (12) ve anneleri Faide Demir (35), Abdullah (6 aylık) Nazlıcan (4) ve Nazar Çetinkaya (2) adlı kardeşler, Hasan Marangoz (14) ve Rojhilat Aslan (28) yaşamını yitirdi. 17 kişi ise kalıcı biçimde yaralandı. Saldırıda 5 yaşındaki Barış Demir, Maide Çetinkaya ve Ali Haydar Kaplan ayağını, Emine Yetişecek ise sol elini kaybetti.
Sedat Astsubay’dan bombayı aldı
Kısa bir süre sonra saldırıyı Türk İntikam Tugayı (TİT) üstlendi. Katliam sonrası Asteğmen Hikmet Topal, Burhan Güneş ve Murat Ekin yakalandı. Hikmet Topal ilk ifadesinde, bombayı Bursa Gemlik’te askerlik görevini yaparken tanıştığı Üsteğmen Ahmet Şentürk’ün verdiğini söyledi. Üsteğmen Şentürk aracılığı ile Diyarbakır’a izne geldiğini ve burada Sedat Astsubay adlı askerle tanıştırıldığını belirten Hikmet Topal, bu astsubaydan almış olduğu bomba ile Koşuyolu’ndaki patlamayı gerçekleştirdiğini belirtti. İfadesinde, bombalamayı “Batı’daki bombalamalara karşı misilleme olarak” yaptıklarını söyledi. Topal bu ifadesini Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’nde Cumhuriyet Savcısı İsmail Aksoy ve Diyarbakır Barosu’ndan tayin edilen avukat Mehmet İhsan Aytekin huzurunda 24 Mart 2007’de verdi.
Olayın araştırılması reddedildi
Olaya karışanları isim isim anlatan Topal, Diyarbakır 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki yargılama sırasında bu ifadesinden vazgeçti. Mağdurların avukatlarının ise, Topal’ın verdiği isimlerin araştırılması, olayın bağlantılarının ortaya çıkarılması talebi her duruşmada reddedildi. Yargılama sonucunda Hikmet Topal ve Burhan Güneş, ”Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak”, “Kasten tasarlayarak bomba ile adam öldürmek” ve ”Patlayıcı madde bulundurmak” suçlarından 11’er kez ağırlaştırılmış müebbet ve 216’şar yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Sanık Murat Ekin’e ise, “Örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek” ve ”Patlayıcı madde bulundurmak” suçlarından toplam 12 yıl 6 ay hapis cezası verildi. Sanıkların cezaları onandı.
Mağdurlara hukuki destek vererek, davayı takip eden İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkan Yardımcısı Rehşan Bataray Saman Mezopotamya Ajansı’na konuşarak, aradan 17 yıl geçmesine rağmen katliamın aydınlatılmadığını söyledi. Katliamın insan hakları savunucuları olarak her yıl hatırladıkları bir olay olduğunu dile getiren Bataray, “Hem olayın oluş şekli hem olayda yaşanan büyük mağduriyetler hem de sonrasında yargı süreci, yargının tavrı biz insan hakları savunucuları açısında çok önemlidir” dedi.
‘Olay tam olarak aydınlatılmadı’
Yargılama süreçlerini baştan sona takip ettikleri davanın, sanıkların ilk gözaltı anından itibaren hukuksuzlukların yaşandığını belirten Bataray, olayın arka planına yönelme olmadığını ifade etti. Bataray, “Ama sonrasındaki süreçlerle ilişkili beyanlar arka planın araştırılmasına yönelik taleplerimizin reddedilmesi, hiçbir şekilde soruşturma ve kavuşturmanın genişletilmemesi, ‘bunun sorumlularını dar tutmaya çalışma, arka planı ortaya çıkarmama niyetleri mi var?’ sorusunu akıllara getirdi. Ceza aldılar ama bizce olay tam olarak aydınlatılmadı” ifadelerini kullandı.
Olayın meydana geldiği süreçte “28 Mart Olayları “olarak bilinen kitlesel gösterilerin yapıldığı onlarca kişinin, devlet şiddetiyle yaşamını yitirdiği bir dönemde meydana geldiğini hatırlatan Bataray, “Koşuyolu patlaması da bundan (28 Mart Olayları) birkaç ay sonra yaşandı. Şiddetin çok fazla eğilim gösterdiği, şiddetin bir şekilde devlet kurumları aracılığıyla uygulandığı bir dönemdi. Polisin gösterilere müdahale etme tarzı, çok yoğun tutuklamalar, yargılamalar, sonradan yargılamaların geldiği aşmalara baktığımızda aslında bir şekilde ortam da politikaları çok besliyordu” diye konuştu.
‘Devletin cezasızlık politikası’
Özgürlükleri, barışı besleyen politikalar yerine şiddete dayalı politikaların uygulanmasının bu tür olayları beslediğini, bunun da Kürt sorunundan kaynaklandığını vurgulayan Bataray, “Şiddet ve baskı çok fazla arttı. Bu yaklaşımın güvenlik odaklı politikaların özgürlükleri kısıtlayıcı politikaların bir an evvel son bulması, bu sorunların odak noktasında olan Kürt sorunun daha özgürlükçü ve barışçıl yöntemlerle çözüme kavuşturulması gerekiyor. Bu olayların tekrar tekrar yaşanmasının en büyük nedeni devletin bu konuda çok istikrarlı bir şekilde cezasızlık politikası uygulamasıdır. Bunu yapan kişiler ve ya arkasında olduğunu düşündüğümüz kişiler, bu olayı yaparken maalesef cezasız kalacaklarından çok eminler. Bu da bir şekilde olayların tekrarlanmasını besliyor” ifadelerini kullandı.
‘Beyanlar bize 90’lardaki JİTEM’i hatırlattı’
Olayın derin yapılar tarafından gerçekleştirildiğine dair kuşkusunu dile getiren Bataray, şöyle devam etti: “Bu olayın hem oluş şekli hem sonrasındaki kolluk kuvvetlerinin tavrı, yaklaşımları, yargının tavrı, sanıkların beyanları bize 90’lardaki JİTEM’i hatırlattı. Yani çok benzerdi. Ama maalesef JİTEM’de olduğu gibi bir ara yargılamalar başladı ve o dönemdeki sürece göre, ama sonradan hepsi zaman aşımından düşüldü, ya da takipsiz bırakıldı. Bu olay tabii ki yapılanma açısından onu çok hatırlatır yanları var, ama maalesef araştırılmadı ve sonuca ulaştırılmadı.”
Şiddet ortamının bu tür olayların yaşanmasına müsait olduğunu, bu tür olayların yaşanmaması için 90’lardan beri yaşanan olayların aydınlatılması, sorumluların cezalandırılması gerektiğinin altını çizen Bataray, hem insan hakları savunucularını hem de siyasi partileri şiddeti besleyen sorunların çözümü için rol üstlenmeye çağırdı.
AMED