Yeşil Sol Parti ve Halkların Demokratik Partisi 14 ve 28 Mayıs seçim sonuçlarının hemen akabinde hızlı bir şekilde bütün parti yapıları, bileşenleri, kadın ve gençlik meclisleri ile yeniden yapılanma temelinde toplantılarını gerçekleştirip konferans kararı almıştı.
Daha sonra ilçe, köy ve mahallelerde yaygın halk toplantıları, çalıştaylar, atölyeler ve son olarak genişletilmiş il toplantıları düzenledi. Konferans hazırlık komisyonu ise tüm toplantıların tutanaklarını ve gözlem raporlarını büyük bir titizlikle inceledi ve bir perspektif metni oluşturdu.
Hiçbir siyasi partinin yapamadığı ve cesaret edemediği yeniden yapılanma sürecini Yeşil Sol Parti halkın gücüyle gerçekleştirdi.
Bu temelde “Değişimle Özgürlüğe” şiarıyla 10-11 Eylül tarihlerinde “Büyük Konferans”ını gerçekleştirdi.
Konferansta yapılan konuşmaların tamamında onurlu barışın tek muhatabının 24 yıldır İmralı Ada Hapishanesi’nde ağır tecrit ve izolasyon politikaları altında tutulan sayın Abdullah Öcalan olduğu ifade edildi. Öcalan’ın ismi her zikredildiğinde salonda “Bijî Serok APO” ve “Bê Serok Jiyan Nabe!” sloganları yükseldi. Öcalan’ı unutturma, halkın bağrından koparma amaçlı tecrit politikasının boşa çıktığı iki günlük konferansta açığa çıktı.
Bu temelde salonda en fazla alkışı Wan Barış Anneleri Sözcüsü Zekiye Kaya’nın Öcalan’a karşı geliştirilen mutlak tecrit politikalarına karşı sarf ettiği sözler aldı.
Doğal olarak alınan kararlarda da mutlak tecrit politikasının kırılması ve İmralı Ada Hapishanesi’nde devam eden hukuksuzluğa dönük mücadele kararı öne çıktı.
Önümüzdeki dönemde “Kürtlere özgürlük, Türkiye’ye demokrasi” şiarı ekseninde Sayın Öcalan’a uygulanan tecride karşı kararlı bir biçimde mücadele edilmesi konferansın önemli kararlarından biri oldu.
Yani Sayın Öcalan üzerinde kesintisiz şekilde uygulanan mutlak tecrit, yalnızca temel insan haklarını tamamıyla ortadan kaldırmakta; İmralı’da uygulanan tecrit aynı zamanda tüm Türkiye halklarının barışa ulaşma şansını da elinden almaktadır. Bu nedenle tecridi kırmak, barışa ve özgürlüğe alan açmak tarihsel sorumluluktur.
Kürt sorununun çözümü için bütün toplumsal kesimlerle yerelden başlayarak dünyanın her yerinde örgütleme faaliyetlerine ağırlık verilecek.
Kürt sorununda çözümsüzlüğe sığınan veya çözümsüzlükte ısrar eden tüm iktidarcı güçlere karşı toplumcu ve dönüştürücü çabayı politikasının ana akslarından biri haline getirmeye devam edecek.
Seçim sonuçlarıyla yüzleşmek için başlatılan yeniden yapılanma sürecinde baskıcı, totaliter sistemi demokratikleştirmek konusunda kararlılık ve umut açığa çıktı.
Konferansta İttifak politikası, aday belirleme süreçleri, siyasetin yerelleştirilmesi, taktiksel birlikler ve seçimdeki başarısızlığın nedenleri de sorgulandı. En belirleyici etkenin örgütlenmedeki eksiklikler, parti çalışmalarında toplumla güçlü bağ kuramama, merkezileşme, bürokrasi, ideolojinin kavranmaması, erkek egemen akılla mücadelede yetmezlikler sorun alanları olarak tespit edildi ve daha pek çok konuda halkın yapılan eleştiri ve önerileri çok önemli sonuçlar çıkardı.
Tüm bu buluşmaların ardından konferansta; siyaseti toplumsallaştıran demokratik ittifakları kurmak, şeffaf ve belirgin karar alma süreçlerini işletmek, siyaseti yerelden merkeze doğru ören yaklaşımı tesis etmek için üzerine düşen tarihi sorumluluğun yerine getirileceği sözü verildi.
Bu zorlu süreçte Sayın Öcalan’a yönelik tecride karşı özgürlüğü, savaşa karşı barışı, ekonomik krize karşı adil ve eşit bölüşümü, kadın düşmanlığına karşı kadın özgürlükçü çizgisini, ekolojik kırıma karşı doğayı, ırkçılığa ve mülteci düşmanlığına karşı bir arada yaşamı, nefrete karşı toplumsal barışı, sağlamcılığa karşı eşitliği savunmak başlıca politik sorumluluk alanı olduğu vurgulandı.
‘Türkiyelileşme’nin Türkleşme olmadığı, bu söylemin iktidar ve işbirlikçileri tarafından bilinçli şekilde yayıldığı ifade edildi: “Kürdistan nüfusunun önemli bir kısmının batıda yaşadığı günümüzde Türkiyelileşme Kürtler açısından da en kapsamlı politikadır. Kürtleri ve siyasi geleneğimizi sadece Kürt sorununa sıkıştırmak isteyen bilinçli yaklaşıma karşı, ülkenin tüm sorunlarına dair söz söyleme ve çözüm üretme iddiasıdır.”
“Türkiyelileşme politikası, Kürdistan politikalarının alternatifi veya karşıtı değildir. Kürdistan politikalarını da içinde taşıyan, son derece geniş kapsamlı bir siyasi perspektiftir. Bu, aynı zamanda yüzyıllık inkara dayalı “Türkiye Türklerindir” anlayışına güçlü bir itirazdır. Türk-Sünni-erkek kimliğine dayanan yüz yıllık siyasetin faşizmle birleşerek bunun dışındaki bütün kimliklere savaşın açıldığı bir dönemde tüm ezilenlerin, halkların, kimliklerin ve emekçi sınıfların birleşmeden başka şansı yoktur. Bu nedenle Türkiyelileşme politikası, halklarımıza açılan savaşa karşı en güçlü bir arada yaşam olanağıdır.”
Seçim sürecince ittifak siyasetinde önemli sorunlar yaşandığı biliniyor. Ancak yanlış olanın ittifak siyaseti değil, bu siyasetin pratikte yürütülme yöntemi olduğu belirtildi. İttifak siyasetinde yapılan hataların sadece tarihi olanakların kaçırılmasına neden olmadığı; aynı zamanda Kürt halkını ve ittifak güçlerinin toplumsal mücadelesini olumsuz etkilediği açığa çıkan başka bir gerçek oldu: “Bu ittifak, seçim ittifakına indirgenmiş, temsil düzeyinde kalmış; örgütlenme ve mücadele ittifakı olmayı başaramamıştır. Benzer bir süreç Kürdistan İttifakı cephesinde de yaşanmıştır. Bugün, ittifak politikamızda tespit ettiğimiz sorunları doğru tahlil etme ve muhalefeti büyütme sorumluluğumuz bakidir. İttifakların salt parti genel merkezleri üzerinden değil, toplumun tüm kesimlerine ulaşma amacıyla inşa edilmesi gerektiği önümüzde duran bir ödevdir. Bunun yol ve yöntemlerini birlikte örmek hepimizin halkımıza karşı borcudur.”
Geçtiğimiz süreç boyunca parti bileşenlerinin, örgütlü yapılarının güçsüzleşmesi ve toplumla bağlarının zayıflamasının nedenleri üzerinde durularak şöyle denildi: “Çok bileşenli konfederal yapımızın ortak birleşik mekanizmasının büyümesi partimizin de büyümesi demektir. Salt temsil üzerinden hayata geçirilen bileşen ve bireylerin partide yer alış biçimlerinin ve güçlerini katmadaki sorunların gözden geçirilmesi bir başka tartışma başlığımız olarak önümüzde durmaktadır. Demokratik siyasetin ve 3. Yol’un örgütlü ve politik topluma dayandığı “Toplumsal olanın siyasallaşması, siyasal olanın toplumsallaşması” diyalektiği örgütlenmedikçe paradigmanın etkisini azami düzeye çıkarılması olanaklı görünmemektedir. Yeşil Sol Parti için yeniden yapılanma süreci temel, yapısal ve ideolojik sorunların tartışılır olmasını da sağladı.
Seçimde elde edilen sonuçları salt aday belirlemeye, kampanya tarzına, cumhurbaşkanı adayı çıkartıp çıkartmamaya ve ittifak siyasetine indirgemek siyaseten doğru olmayacaktır. Partimizde erkek egemenliğinin büyümesi, demokratik siyasetin bir çözüm seçeneği olarak güçsüzleşmesi, kadınların ve gençlerin katılımının zayıflaması ve mekanizmalarımızın işletilmemesi, mücadelenin sokakla bağının zayıflaması, ideolojik zeminle bağın güçsüzleşmesinin göstergeleri olmuştur. Bu sorunların kaynağının sorgulanması, bizlere değişime ve dönüşüme götürecek yolu açacak köşe taşlarından biri olacaktır.
Siyasetimizin yolu 3. Yol’dur. 3. Yol ezilenlerin tarihsel mücadele hattıdır. Tarihte her zaman düzeni savunanlar, düzeni kendi dar çıkarları için kısmi değişikliklere tabi tutmak isteyenler ve düzeni radikal bir biçimde esastan değiştirmek isteyenler olmuştur. 3. Yol, düzeni savunanlara yani statükocuklara karşıdır. 3. Yol aynı zamanda düzende şekilsel düzeltmelerle işi kotarmak isteyenlere de yani restorasyonculara karşıdır. 3. Yol, mevcut sisteme karşı yeni bir sistemin inşasıyla karşılık verir. Yapısal değişimden yanadır. 3. Yol, yeni bir düzen, yeni bir yaşam, demokratik modernite demektir.”
Yeniden yapılanma sürecinde yapılan toplantıların süreklileşmesi, sorunların tespiti ve çözüm önerilerinde halkın politikaya katılması bunun bir yoludur. Sadece seçimden seçime aday belirlemek için değil, karar alma süreçlerinin her aşamasında halkın parti ile organik ilişki içerisinde sürecin doğal sahibi olması yeni dönem siyasal yönelimimizin ana hatlarından biri olmalıdır. Halk toplantılarının sürekli kılınması, halk meclislerinin de zeminini kurarak siyasetin demokratikleşmesinin önünü açabilecektir. Somut ihtiyaçlara göre örgüt kurmak, politika belirlemek ve çözüm üretmek demokratik siyasetin gereğidir.
Son olarak Konferansta halklara özgür ve demokratik bir yaşam için devrimci değişime öncülük edileceği sözü verildi.