AKP iktidarı Orta Vadeli Programı’nı (OVP) açıkladı. Diğer yandan hazırlanan iklim kanununun acil olarak meclise getirileceği belirtildi. Yazılarımda sürekli dikkat çekmeye çalıştığım emek ve doğa sömürüsünün atbaşı olarak sürdürüldüğü gerçeği OVP ve iklim kanununun amaçlarına bakınca açıkça ortaya çıkıyor. Öyle ya, bir sermaye iktidarı tarafından yönetiliyorsak başkaca bir amaç beklemek elbette abesle iştigal.
OVP’de öncelikle iki noktayı hatırlatalım; İş Kanunu’nda sosyal taraflarla diyalog halinde yapılacak değişiklikler ve bu doğrultuda gerçekleştirilecek ikincil mevzuat çalışmaları ile işgücü piyasalarında ‘güvenceli esneklik’ sağlanacak ve Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) ismi verilen Kıdem Tazminatı Fonu teklifi ise 2024 yılı sonunda Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) sunularak, kanun hâline getirilecek.
‘Güvenceli esneklik’ vurgusunun sadece sermayeye bir güvence sağlayacağı çok açık. Çünkü bir işçi için ‘esneklik’ tamamen ‘güvencesizlik’ demektir. Adı üstünde ‘esnek’; yani patron için istediği zaman, istediği sürede ve istediği ücrette işçiyi çalıştırmanın adıdır esnek çalışma. Tam bir oksimoron örneği ile iki tezat şeyi kafa bulandırmak adına yan yana getirmişler. Bunun ne anlama geldiğini size bir örnekle aktarmaya çalışayım.
Almanya’nın bazı büyük kentlerinin ana arterlerinde işçi şirketleri koca tabelalarıyla oldukça görünür duruyorlar. Örneğin bir Türk ya da Kürt işçi iş bulmak amacıyla bu şirketlere başvuruyor. Şirket eğer uygun görürse işçiyi herhangi bir üretim birimine gönderiyor. İşe gittiği şirkette iş süresi 1 gün, 15 gün ya da 30 gün, yani patronun ihtiyacı kadar bir gün sayısı kadar olurken, günlük çalışma saatleri 3 saatten 15 saate kadar yani yine patronun ihtiyacı kadar çalışmakta. 3 gün orada, 5 gün burada çalışarak elde ettiği en yüksek gelir ortalama 1000 avro. Patron seni beğenmezse geri gönderip başka bir işçiyi isteyebiliyor. Ne sendika ne hak ne guguk!
Bir de kıdem tazminatının ortadan kaldırılmasına bakalım. Neymiş efendim, Kıdem Tazminatı Fonu kurulacak ve adı da Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) olacakmış! Peki işçi emekli maaşına ne zaman kavuşacak? En az 60 yaşını doldurup emeklilik için gereken gün sayısı kadar primlerini ödediği zaman! Bu arada işten atılmaları halinde herhangi bir tazminat söz konusu olmayacak. Yani özetle işçi bu sistem ile ‘mezarda emeklilik’ hakkını kazanmış olacak!
Şimdi ise iktidarın iklim kanunu aşkına bir bakalım. TBMM Çevre Komisyonu Başkanı eski bakan Murat Kurum yaptığı açıklamada, “Yüce Meclisimizin açılmasıyla önümüzdeki 100 yılı şekillendirecek bir çerçeveye sahip olacak İklim Kanunu’nu Çevre Komisyonumuzda görüştükten hemen sonra Meclisimizin onayına sunacağız. Kazanan doğamız, başaran ülkemiz, sevinen insanımız olacak” dedi.
İktidarın bu bağlamdaki motivasyonlarından biri zorunluluktan kaynaklı. Avrupa Birliği (AB) sınırları içine gelen mallar için ‘Sınırda Karbon Vergisi’ uygulamasını 1 Ekim tarihinde yürürlüğe sokacak. İlk etapta demir-çelik, çimento, gübre, alüminyum ve elektrik gibi kalemlerde uygulanacağı, devamında ise vergi alanının kademeli olarak genişletilerek ve 2026 yılından itibaren gelen her şeyden vergi alınacağı bir dönem başlıyor.
Yeni uygulamayla; ihracatçılar ülkelerinden ‘Sınırda Karbon Uygulaması Sertifikası’ almaları ve her yılın 31 Mayıs`ında, önceki sene AB’ye ihraç ettikleri ürünün tonu ve yarattıkları sera gazı emisyonunu ibraz etmeleri gerekecek. Yani, teknik olarak AB’ye ihraçta bulunan tüm AB dışı ülkeler vergi sistemine tabi olacak. Araştırmalara göre, sera gazı emisyonunun ton başına 30€, 50€ ya da 70€ ile fiyatlandırılacak.
Hatırlarsınız 2018 yılında Fransa’da Sarı Yeleklileri sokağa taşıyan şey akaryakıt fiyatına eklenmek istenen ‘karbon vergisi’ idi. Halk, atmosferi kirletenlerin ödemesi gereken faturayı ödemeyeceklerini sokak eylemleriyle göstermişlerdi. Şimdi gelelim iktidarın iklim kanunu aşkını besleyen ikinci motivasyona. Türkiye’de sermaye AB’ye yapılan ihracatın vergisini ödemeyeceğini hemen herkes farkındadır. İktidarın ihracat desteklerini büyütüp bu vergiyi halkın cebinden topladıklarını sermayeye aktaracağını biliyoruz.
Şimdi, karbon vergisinin halkların sırtına yıkılacağını gösteren bir akademik çalışmanın verilerini görelim. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin desteği ile karbon salımının azaltılması konusunda Türkiye’de halkın eğilimi araştırıldı. Doç. Dr. Ayşe Uyduranoğlu ve Doç. Dr. Serda Selin Öztürk’ün yaptığı araştırmaya göre halk karbon vergisinden elde edilecek gelirin, çevre koruma projelerine harcanırsa vergilenmeyi kabul ediyormuş.
Saha çalışması 12 ilde yürütülmüş ve iklim krizinin neden olacağı çevresel faktörleri bilen, 18 yaşından büyük 714 kişiyle görüşülmüş. Doç. Dr. Uyduranoğlu, “Türkiye’de vergi gelirlerinin yüzde 50’si tüketim vergilerinden oluştuğu için önyargı oluşabilir. Bu önyargıyı yıkmak için hükümetin kendini iyi anlatması, karbon vergisinin gelirinin iklim değişikliği ile mücadelenin hangi safhalarında nasıl harcanacağını aktarması gerekiyor. Vergi konusunda yapılan güven araştırmaları da toplumun güven eğiliminin bu yönde olduğunu ortaya koyuyor” diye açıklamalarda bulunmuştu.
Akaryakıttan içtiğimiz suya, yediğimiz ekmeğe kadar her şeye yeni vergilerin getirileceği sanırım yeterince anlaşılabilmekte. AB, kendi halklarına da aynı vergi oyunlarını Fransa’daki gibi uygulayacak. Ortakları olan bizim gibi ülke sermayeleri de bulundukları ülke halklarını soyacak. Sonra ne olacak?
Elektrikli arabaya bineceğiz, rüzgar ve güneş enerjisi ile jeotermal, nükleer vd. ‘yenilenebilir’ enerjiyi kullanarak kendimizi ‘mutlu’ hissederken, sermaye kesimlerini ise beslemeye devam edeceğiz. Diğer yandan küresel ısınma artmaya, ekolojik kriz ise büyümeye devam ederken, gezegenin yok oluş sürecine canımız yanarak katılmış olacağız.
Bu süreçte OVP planının her satırına nüksetmiş olan emek düşmanı hedefler ile enerji ve maden şirketlerine verileceği vurgulanan desteklerle, bizler açlığa ve yoksulluğa mahkum edilirken, doğal yaşam ise inanılmaz boyutlarda sömürüye uğratılacak.