Burcu Ünlü’nün ‘Ben Yokmuşum Gibi’ öykü kitabı yaşadığı yerlerden görünmeyenleri, mekânlara, evlere, iş yerlerine şekil verdiği halde bir türlü adı geçmeyenleri irdeliyor. Yaşadığı evi çekip çevirdiği halde ismi bir muhabbette cümle içinde geçmeyen kadınları ama en çok da yaralı kadınları anlatıyor. İş yerinde dokunduğu her şeye izini bırakan maharetli ama suskun, erkeklerin arkalarını toplayan ama topladığını içine atan iç yangınıyla çözümü hep uzaklarda arayan kadınların yaralı, kederli, geçmişe takılan yakarışlarıyla ilerliyor.
İki arada bir derede kalan kadınlar
Kadınlar matinesi havasının öne çıktığı kitap oldukça renkli, farklı kadınların dillerinden bakıyor olaylara. Ağırlıklı kadınların başrolde olduğu öykülerde, kurtuluşunu erkeğin gidişine bağlayan da var, zengin erkeğe bel bağlayan da. Hal böyle olunca ufuksuz, öngörüsüz, çapsız kadınların serencamını oldukça sahici bir gözlemle okuyucuya aktarmayı başarmış yazar.
Toplumun kanayan yarası kadına şiddetin sınıf, kariyer, statü tanımadığının altını çizen yazar, kocasından kaçınca babasına, babasından kaçınca kocasına ya da kardeşine yakalanışının derin, kronikleşmiş izlerinin peşine düşerek iki arada bir derede kalmış kadınların nasıl cendereye alındığını bağırmadan ama yüksek sesle dile getiriyor. Erkek şiddetinin bin türlü haline maruz kaldığı halde hayatına dair radikal kararlar alamayan ki bunun da toplumsal ve sosyal sebeplerini çaktırmadan okuyucuya fısıldamayı ihmal etmeden kurtuluşunu, çözümü, çareyi, özgürlüğü erkeğin her haline bağlayan ama kendindeki cevherin farkında olmayan özgüvensiz kadınları bir odanın içinde dinlermiş gibi bize aktarıyor.
Sırlarımızı ifşa eden yazar
Edebiyat dünyasındaki vefasızlığı, meyve vermeyen ağacı sulamayan editörlere, yayınevi sahiplerine de iki laf etmeden geçmiyor yazar. Bu işin nasıl gün geçtikçe ticarileştiğinin altını usulünce çizerken lafı gediğine koyuyor.
Ekseriyetle anlatıcı kadınlardan oluşmasına rağmen erkek anlatıcıların hikâyelerinin göbeğinde yine kadınlar var; bir başına kalan kadınlar, yarasına kül basanlar, yaralı, dertli, yoksul kadınlar. Aynı öykü içinde farklı anlatım teknikleri de deneyen yazarın bu çabası boşa düşmüyor, hatta okuyucu bir an başka bir düzleme mi geçtim diye düşünürken kısa sürede toparlayarak taşları yerine oturtması zor olmuyor.
Bu coğrafyada ‘ötekine’ olan bağnazlığı, kini, ayrımcılığı, şiddeti, ırkçılığı Zınar öyküsüyle dillendirirken her zaman bir ötekinin olduğunun altını çiziyor. Bu bazen bir Kürt, bazen işçi, bazen yoksul bazen Alevi bazen de Çingene olabiliyor. Burcu Ünlü’nün kadınları öne çektiği Ben Yokmuşum Gibi öykü kitabı sırlarımızı ifşa ediyor çaktırmadan.