Anı kitaplarını çok severim. Hele hele bizimkileri. Solcuların, sosyalistlerin, devrimcilerin, yurtseverlerin anıları yani. Onların gördükleri zulümlerden çok onların direngenlikleri, onların üretkenlikleri çeker beni onlara, onların anı kitaplarına…
Elimde büyük boy ve kalınca bir kitap var. Tam 362 sayfa. Dün akşam başlamışım okumaya bugün bitecek. Mutlaka bitecek. Bırakamıyorum elimden çünkü. Bu kitabı Meral Bekar’a kızı Cihan yazdırmış. Galiba biraz zorlamış yazsın diye. İyi ki de öyle yapmış. Biraz da o yüzden olsa gerek, kitabın ‘önsözü’ Cihan İnan Meral’den. Şöyle diyor: “Bu kitapta başka çağda doğmuş bir çocuğun, dönemin atmosferinde şekillenişine yol arkadaşlığı edeceksiniz. Bir devrimci olarak verili koşullarda yaptığı seçimlere, gülümsemesini kaybetmeden, yoldaşlarıyla birlikte kucakladığı bedellere tanıklık edeceksiniz. Örgütlü kötülüğe ve sistematik zulme rağmen dayanışmayla örülen kolektif ve örgütlü direnç, karanlık günlerde umudu ve cesareti yeşertsin. Yaşananları sadelikle ve sorumlulukla bugünden yarına aktarışı ile geçmiş ve gelecekteki yoldaşlarına selam olsun. Sevgi ve saygıyla.”
Meral Bekar’ı gıyaben tanıyorum. Nereden mi? Mamak’tan! 12 Eylül
Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün en ünlü üç hapishanesinden biri. (Diğerleri Diyarbakır ve Metris) Ünlü derken, kötü ünlü elbette. Hem de ne kötü, ne kötü! Başka nereden tanıyorum, DAL’dan. DAL da nedir diyenleriniz olacaktır elbette. Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün bodrum katındaki DAL, 12 Eylül’ün en ‘ünlü’ işkence yerlerinden biri. Kaç devrimciyi, kaç yurtseveri öldürdüler orada… Hemen hemen aynı yıllarda Ankara’da devrimciliğe başlamışız Meral Bekar ile. O benden bir yıl kadar önce ‘ziyaret’ etmiş Mamak’ı. Mamak’ı 12 Eylül öncesinden tanıyıp, nasıl dönüştüğünü bizzat görmüş ve yaşamış. Hem de nasıl yaşamış. DAL işkencehanesinden de benden önce geçmiş. Zaten oradan kimler geçmedi ki, geçip de sağ kalabilenlerden olmaktan bazen utanıyor insan. Ama başka bir arkadaşını yakalatmadıysan, başını gururla kaldırabilirsin, o başka.
Mamak’ta işkence
Mamak Askeri Cezaevi’ni pek bilmeyenler için biraz anlatmakta yarar var: Cezaevinde dört ayrı blok var. A, B, C ve D diye. A ve B bloklar bina halinde. C Blok, eskiden atların tutulduğu ahırlardan cezaevine dönüştürülmüş yerler. D Blok da bina ama daha önce dil okuluymuş galiba. Cezaevi idaresi, çok yüksek ceza alabilecekleri, örgütlerin lider kadrolarını A bloğa koyuyor ve orada şiddetli işkence yapılıyor. C Blok, sıradan örgüt üyelerinin konulduğu bir yer. Önünüz boş arazi. Yani diğer bloklara göre oldukça ‘havadar’ bir bölüm. Günde iki kez sayım var ve her sayımda koğuşu en yarısı dayak yiyor. Neden mi? Hiç! Sayımda sesin az çıktı, yeterince yukarı bakmadın ya da sakal tıraşın yeterince perdahlı değil diye. Yani bahane çok. Ben hep, içeri girdiklerinde kaç kişi dövmeleri gerektiği yönünde sayım mangasına sayı verdiklerini düşünmüşümdür. B Blok, ceza ve hüküm alma potansiyelleri A ve C blok arası insanların konulduğu yer. D Blok’ta ise öğretmenler, dernek veya sendika başkanları var. Mamak Cezaevi’nden ‘kurtulmanın’ iki yolu var. Ya mahkemeden tahliye kararı ya da hüküm çıkacak. Hüküm alanlar ‘sivil’ cezaevlerine sevk ediliyor çünkü. Meral Bekar, 3.5 yıl kadar A Blok işkencesini çekmiş; ben ise C Blok’ta 2 yıla yakın kaldım. Hemen hemen aynı dönemde oradaymışız yani.
‘Karıştır-barıştır’ siyaseti
Biz C Blok’ta kalanlar, A Blok’ta kalanlara büyük saygı duyarız. Gördüğümüz işkence bakımından onlardan pek altta kalır halde olmasak da. Mesela ‘karıştır-barıştır’ dönemindeyiz. Hani faşistlerle aynı koğuşlarda tutuluyoruz. Sözüm ona onlarla diyalog kurmaya başlayalım diye. Ama bırakın diyaloğu faşistlerle sık sık kavga çıkıyor. Bu kavgalardan birinde, sabahlara kadar coplandık. Yıkım deniyor buna. Yani yere yıkılıncaya kadar coplanıyorsunuz. Öyle yalandan kendini atanın farkına varıyorlar. Dahası bizler de inat ediyoruz yere yıkılmayalım diye. Bizi copla döven manga değiştiriliyor icabında çok yoruldular diye. Yine de birçoğumuz bayıldığı için revire kaldırıldı. Kimilerine de hücre cezası geldi. C-3’teyim ve bu kavga sonrası, cezaevi idaresi ‘karıştır-barıştır’ siyasetinden vazgeçmek zorunda kaldı. Sanıyorum biraz da faşistlerin sayısının iyice azalmasından. Çünkü her kavgada kötü dayak yiyorlar. Bizim blok sayesinde diyeceğim bu ‘kazanıma’, kimse kusura bakmasın:) Nitekim bizim blok dağıtıldı yıkıma vesile olan bu kavgadan sonra. Aslında A Blok’a gönderilmeyi hak etmiştik ya, neyse yandaki C bloklardan birine verdiler beni. Birkaç ay sonra da tahliye oldum zaten.
12 Eylül’de birikenler…
Meral Bekar, İzan Yayıncılık tarafından yayınlanan “Birikir damla damla” isimli bu hacimli kitabında, elbette sadece Mamak günlerinden bahsetmiyor. Doğumundan, çocukluğundan, gençliğinden ve cezaevi günlerinden söz ediyor. Cezaevi sonrasında hayata tutunmaya çalışmasını ve legal faaliyetlerini öğreniyoruz. Sonra uzun süren hastalığından haberimiz oluyor bu kitap vesilesiyle. Böyle şeyleri kimse anlatmak istemez ama çevremizde o kadar çok kimse var ki. 12 Eylül yıllarında birikenler, sonra o kadar kötü patlıyor ki…
Sonuçta bu anı kitabında ortaya çıkan hayatın her alanında büyük mücadele veren bir kadının muazzam portresidir. Meral Bekar’ın kızı Cihan İnan’a nasıl teşekkür etmez insan. Mamak yoldaşım Meral, iyi ki doğmuşsun! İyi ki, zorlu hayat hikayelerimizin bir bölümünde şu ya da bu şekilde yer alıyorsun. Bu ülkede yaşayan insanların en az yarısının bugünkü iktidara ve girdiği yola karşı olmasındaki mayada tuzu olanlardan biri olmak ne güzel bir şey!..
Meral Bekar kimdir?
Bingöl’ün Genç ilçesinde 1952 yılında doğdu. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nin Tiyatro bölümünden mezun oldu. Radyo, televizyon ve tiyatrolarda rol aldı. Öğretmenlik yaptı ve TÖB-DER’in çalışmalarına katıldı. Halkın Kurtuluşu ve Türkiye Devrimci Komünist Partisi’nin faaliyetlerinde yer almaktan defalarca gözaltına alındı ve sonunda tutuklandı. TDKP üyeliği iddiasıyla 6 yıl 8 ay cezaya çarptırıldı. Mamak, Ulucanlar ve Yozgat cezaevlerinde kaldı. İnsan Hakları Derneği’nin Merkez Yürütme Kurulu’na seçildi. Evrensel’de ve Hayat televizyonunda çalıştı. Mamak cezaevindeki kadınların anılarının yer aldığı “Kaktüsler Susuz da Yaşar” kitabının derleyicileri arasındadır.