Çok daha büyük krizlere gebe bir döneme girdiğimiz aşikâr. Devletin ve iktidarın içinde bulunduğu çoklu kriz hali de diyalektiğin işleyişi gereği bunu zorunlu kılıyor.
14-28 Mayıs seçimlerinin de apaçık gösterdiği üzere, egemenler egemenliklerini sürdürebilmek için faşizmi kurumsallaştırma yöneliminde adeta bir hücum borusu üflemişçesine el yükseltiyorlar.
Salt seçim sonuçları ve ardına atılan adımlar üzerinden değil, faşizmi bir süreç olarak ele alıp değerlendirmek gerekiyor. Öyle ki, coğrafyamıza ve içerisinde konumlandığımız momente özgün biçimleriyle yürüyen bir kurumsallaştırma zemini mevcut. Çelişkilerin an be an derinleştiği, sınıf mücadelesinin keskinleştiği günümüze özgü yeni bir aşamaya gelmiş bulunuyoruz.
***
Seçimler, siyasal ve toplumsal alanda çoklu krizleri derinleştiren bir parametre yaratırken, soldaki krizi de farklı boyutlarıyla gözler önüne serdi.
Düzen içi muhalefetin iç krizi bir yana, solda ‘eleştiri-özeleştiri’ ve ‘yeniden yapılanma’ gibi kavram setleri etrafında çeşitli değerlendirmeler sürüyor.
Evvela söylemek gerekir ki; solun halihazırdaki krizli durumu, söz konusu bu kavramları da yıpratmış vaziyette. Yıpranmış olması tespiti, elbette ona duyduğumuz acil ihtiyacı azaltmıyor. Aksine onu pratikte yerli yerine oturtma ve esasına kavuşturma görevini de yüklüyor omuzlarımıza. O sorumluluk, özeleştiri-eleştiri kültürünün yeniden inşa edilmesiyle yüklü.
O yüzden krizi aşmak ve bu kavram setlerini ayakları üzerine oturtarak gerçek bir yeniden yapılanma sürecine kapı aralamak için yöntemsel bir anımsatmada bulunmak elzem.
Eleştiri-özeleştiri devrimci siyasetin amentüsüdür. Nesnelliğin tüm yönleriyle görülüp kavranmasına ve diyalektik yönteme ihtiyaç duyar. İçkin olarak ilkeli ve sorumlu bir yaklaşımı gerektirir. Devrimcilik salt kendini değil dünyayı değiştirme iddiası ile damgalıysa şayet siyasette iddia belli gereklerle birlikte var olmak zorundadır.
Eleştiri-özeleştiri ilkeselliği demagoji için değil, çözüm gücü olmak için devrimci siyasetin amentüsüdür. İşte bu yüzden, soyut tartışma zeminlerinden, tespitçilikten, ben demiştimcilikten ziyade bir çıkış stratejisine içkin olmak zorundadır. Değilse, laf-ı güzaftan ibaret olacaktır. Yeniden yapılanmanın yollarını örecek olan o çıkış stratejisi, geliştirici, dönüştürücü ve kazanımcı bir muhasebe gücünü içinde barındıran bir muhtevaya sahip olmak durumundadır.
Tam da bu muhtevası hasebiyle, sorunların çözümüne odaklanmayı gerektirir. İşte bu yüzden eleştiri-özeleştiri zemini, ezberci yorumlara, sıkışmışlıklara, açmazlara takılıp kalarak, sorunların etrafında dolaşan, sorunları kendisi dışında hep başka yerlerde arayan lümpenliğe kapalı olmalı, ortak bir usul, üslup ve disiplin çerçevesinde ele alınmalıdır. Devamla- kendi duygu durumlarımızın nesnelliği üzerine değil, gerçeklerin kavranmasıyla ön açabilir eleştiri-özeleştiri tartışmaları.
“Ben yerimden milim kıpırdamayayım ama değişim dönüşüm olsun” anlayışıyla halkçı bir muhalefet örülemeyeceği aşikâr.
Bu hatırlatmayı yapma gereğini salt eleştiri-özeleştiri ilkeselliğinin içini doldurmak için gerekli görmedim. Yeni dönemin sorumluluğuna talip olan bir öncülük eksikliğine duyulan ihtiyaç hasılında altını çizme gereği duyuyorum. Çünkü, yeni dönem krizlere gebe olduğu kadar devrimci imkanlara da gebe. Devrimci olanın imkanına odaklanmayı önceleyeceksek, bu süreci var edecek yapı taşlarını yerli yerine oturtarak ilerlemek durumundayız.
Politik anı kavramak, bütünün içindeki parçayı ilişkisel olarak görmekle mümkündür. O yüzden, anın hakikatine sıkışmadan ele almalıyız bu tartışma zeminini.
***
Bu uzun girişi yaptım, zira, kamuoyunda gözler önünde yürütüldüğü üzere, vekili olduğum Yeşil Sol Parti seçimler ardına önemli bir süreç başlatarak halk toplantıları ile yeni dönemin yol haritasını belirlemek üzere il, ilçe ve mahallelerde eleştiri-özeleştiri ve yeniden yapılanma buluşmaları gerçekleştirdi.
Halkların Demokratik Partisi’nin kamuoyuna duyurduğu toplantı sonuçlarını içeren metinde ülke sathında altı yüzden fazla buluşma gerçekleştiği duyuruldu. Ben de vekili olduğum Mersin ili ve Çukurova bölgesinde çoğu toplantıya iştirak ettim. Emek ve Özgürlük İttifakı ile Yeşil Sol Parti çatısı altında seçimlere giren bir parti olan Toplumsal Özgürlük Partisi mensubu olarak yeni dönem açısından elzem olan bu süreci oldukça önemsiyoruz.
Bir yandan Kürt halkının desteğiyle seçilen biz sosyalistler bugün mecliste ve sokakta bizlere verilen vekaleti görev bilip layık olmaya çalışıyoruz. Öte yandan ise Kürt halkı ile sosyalistler arasındaki bağı bozuma uğratma ve açmazlar oluşturma çabasının da gayet farkındayız. Öyle ki, Kürt özgürlük mücadelesi ile stratejik ittifakı esas alan TÖP olarak, Kürt halkıyla sosyalistler arasında tahribata uğrayan bağı onarıp kuvvetlendirme görevini ilke edinerek bu süreçte yürüyoruz.
***
HDP/YSP eleştiri-özeleştiri tartışmalarına dair değerlendirmelerde bulunurken özenli olmak gerekir. O yüzden de evvela hakkını teslim ederek tartışmalara dahil olmayı önemli buluyorum. Halkların Demokratik Partisi (HDP) on bir yıllık siyasi hayatında faşizmin kurumsallaşması karşısında bir set oluşturmuş, siyasetin gidiş yönünü/akışını belirlemiş özel bir manaya sahip. Çöktürme planının yoğunlaştırılmış özel harp politikalarının hedef tahtasında olan HDP, çoklu tasfiye politikalarına, kayyım, sistematik taciz, tehdit, şiddet, tecrit, operasyonlara rağmen, başkanları, yöneticileri, on binlerce kadrosu siyasi rehine olarak tutulmasına rağmen fırtınada ayakta kalmayı başararak, ötesinde faşizme karşı dalgakıran oluşturarak kendini korumayı becerdi. Bu az buz sayılacak bir başarı değildir.
Öte yandan kapatma davası tehdidinin üzerinde salınmasına rağmen, bileşeni olan Yeşil Sol Parti’yi seçimlere alternatif parti olarak hazırlayarak, Kürdi partililerle ve sosyalistlerle ittifak kurarak da stratejik olarak önemli bir görevi hayata geçirmenin de ana aktörü oldu.
Halihazırda abluka altında siyaset yapan HDP, aynı abluka ile seçimlere gitti ve şimdi içeriden ve dışardan daha da güçlenen bir ablukanın basıncı altında bu eleştiri-özeleştiri toplantılarını gerçekleştiriyor. Tüm bunları göz ardı etmeden değerlendirmelerde bulunmak elzem.
Diğer yandan bugün, yine bu tartışmalar ekseninde HDP/YSP’yi “baskılama, itibarsızlaştırma, zayıflatma ve siyasetin dışına itme” konsepti söz konusu. Barzanici güçlerin, Hizbullah güçlerinin sistematik dijital alan operasyonlarının herkes farkındadır diye umuyorum. Kürt özgürlük mücadelesinin demokratikleşme hamlelerinin üzerine çizik atıp ilerlemek isteyen bir ilkel milliyetçilik tırmandırılmak isteniyor. Tesadüfi ya da münferit değil. Çok bilinçli bir devlet aklının devrede olduğunu görmek gerek.
***
Belirtmeliyim ki, katıldığım halk buluşmalarında süzülen ortak kesişim kümeleri söz konusuydu.
Başat olarak, sanıyorum sola, egemen siyasetin kodlarının sirayet etmiş olmasını yazmak gerek. Bu sirayet edişdurduğu yerde durmuyor elbette. Statükolar var ediyor. Oluşagelen statükoları kastlaştırıyor. Tam da buraya ayna tutarak ifade edelim, çok açık ki söz konusu statükolara karşı pozisyon alınmadıkça, statükoyu kırmaya yönelinmedikçe mücadele zemininde kireçlenme ve aşınma alanları söz konusu. Temsili siyasete sıkışma ahvali bu kireçlenme alanlarının başında geliyor. Adlı adınca ifade edecek olursak, halkı seçmen olmaya, oy veren, sandığa giden yani özne değil de nesne kılan bir düzleme iten temsili siyasete sıkışarak egemen siyasetin kıskacına girme hali söz konusu.
Halk buluşmalarının özüne doğru inecek olursak, tüm yollar siyasetin toplumsallaştırılamaması sorununa-sonucuna çıkıyor. Bu sonuç da Halkların Demokratik Kongresi’ne. HDK’nin yaşama geçmeyişi, bugün temsili bir fikri alan düzleminde kalışı, tartışmaları dönüp dolaşıp HDK’ye getiriyor, doğalında.
Zamanında, HDK’nin bizatihi merkezi yürütmesinde bulunmuş ve hayata geçirmek için çabalamış bir siyasi temsilci olarak, söylemeliyim ki, siyasal alan toplumsal alan diyalektiğinin kurulamayışı, dahası birbirinden ayrıştırılarak güdümlenmesi HDK’nin fikriyatını yaşamsallaştıramadı. Öyle ya, hayata geçmeyen hiçbir şey yeşeremezdi. HDK de bizzat hayata geçirilmediği için yeşeremedi. Gezi gibi tarihsel bir momentin içerisinde toplumsal hareketliliğin içinde bir ağ gibi yayılabilme potansiyelini taşırken, bu imkanlar çok kuvvetli iken, toplumsal dinamiklerin kavranamaması, HDK ve HDP’yi aynılaştırma tutumundan vazgeçilmediği, HDK’nin HDP’nin uzantısı konumundan çıkarılmadığı, yani kendi örgütlenme alanlarıyla, yaşam tohumlarıyla buluşturulamadığı için yeşeremedi HDK.
HDP’nin içinden çıkıp geldiği HDK örgütüne “kendini dayatma” hali, en tehlikeli yaklaşım oldu ve onun tasfiyesi ile sonuçlandı. Kendini halkın içine bir sarmaşık gibi yayılarak genişleten ve güçlendiren bir örgüt yapısına doğru yürümesi imkanı varken, HDK’nin çekim gücü git gide zayıflayarak, HDK’yi HDK yapan o büyü maalesef bozuma uğradı.
Gelinen aşamada, şu soruyu sormak elzem: HDK hayata geçmediği için bir emek, demokrasi ve özgürlük ittifakına gerek duyulmadı mı zaten?
Nesnelliğin yakıcı bir ihtiyacından doğan Emek ve Özgürlük İttifakı, tarihsel bir anda tarihsel imkanları bağrında taşıyarak önemli güç odaklarının yan yana gelişi ile kuruldu. Zaafları, eksikleri, yetmezlikleri bir yana, seçim sonuçları da bir kez de tescillemiş oldu ittifakımızın tarihsel gerekliliğini.
Emek ve Özgürlük İttifakı önemli bir şey yaptı. Halkın acil ihtiyaçları ve talepleri etrafında ilke ve programını ilan etti. Ancak kitleleri etrafında toparlayacak bir merkeze dönüşmek sadece ilke ve program ilanıyla sağlanamazdı. Öyle de oldu. Ne tam anlamıyla bir mücadele ittifakı ne de o mücadeleye içkin olan bir seçim ittifakı olamadı. Son derece doğru, yerinde ve hayati bir strateji taktik zenginliklerle donatılarak işlevlendirilemedi. Öte yandan ne yazık ki, faşizmin kurumsallaşmasında egemenlerin ortaklığını görüp kavrayan bir yerden, kendi ortaklığımızın düğmelerini tam ilikleyemedik, ortaklaşamama dar boğazını bir türlü aşamadık. Emekçi kitlelere nüfuz etmekte güdük kaldık. İttifakı toplumsallaştıramadık.
Bu tespiti bugün, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın inşasının zorunlu ihtiyacına duyulan gereksinimi vurgulayan bir yerden yaptığımın altını çizmek isterim.
Ancak bu ihtiyaç ortada apaçık dururken, şimdilerde seçimler ardına başlatılan eleştiri-özeleştiri-yeniden yapılanma tartışmalarında görüyoruz ki, on iki yıllık HDK süreci bütünlüklü olarak okunmadan, HDK tartışmalarına dönüş, ittifakın önüne bir set olarak çıkartılıyor. Hal böyle olunca da bu dikotomi üreten tartışma zemini, emek ve özgürlük güçleri tarafından acilen atılması gereken adımların, yapılması gereken hamlelerin, yeni dönemin ihtiyacının önüne geçebiliyor. O yüzden, aman dikkat!
Söylemeliyiz ki, HDK momenti kaçtı. Günün görevi ittifaktır. Ona sıkı sıkıya sarılmaktır.
İttifaka sıkı sıkılaya sarılmak ise, HDK’den alınacak derslerle mümkün olacaktır.
Söz konusu yeniden yapılanma tartışmalarını yeni dönemin çıkış stratejisinde, ittifakımıza odaklayarak pratiğin yeşilinde vücut bulacak bir yönelimle buluşturabiliriz. Buluşturmalıyız da.
Gösteri toplumunun egemen siyaset yapma biçimini yekten reddederek, özne siyasetine yönelelim. Halkın yaşam havzalarında nefes alıp vererek, yerellerde kök salalım. Ortak mücadelenin inşası tam da oradan geçiyor zira. Halkın özneleşme pratiklerini hayata geçirecek söz ve eylem araçları ile toplumsal mücadele alanlarına doğru genişletelim ittifakımızı, ki gücümüzü asıl olması gereken yerden, toplumsal mücadele alanlarından ve yerel inisiyatiflerden alarak halkın politik güç merkezine dönüşelim. İlkelerimizi ve siyasal programımızı emekçi sınıfların ve halk güçlerinin nabzının attığı yaşam havzalarında sistemin akışına karşı geliştirilecek etkin bir halkçı muhalefet ile örgütleyemez isek, karşılığı olmayan merkezi birliklere doğru büzüşme tehlikesi ile karşı karşıya kalabiliriz zira. Halkın özneleşeceği yeni bir iktidar alanı inşa edilebilmenin koşulları da imkânı da gayet mümkün.
Grevler, direnişler, hak arama eylemleri ortada. Bir direniş ve mücadele hattı örmek ve örgütlemenin tam zamanı değil mi?
Salt teşhir eksenli muhalefet etmenin yetmediği ortada. Aynı yüzlerle takvimsel olarak yapılan basın açıklamaları ile yeniyi kuramadığımız da. Sloganik bir ajitasyonculukla günü kurtaran tarzla dönemin ihtiyacına yanıt üretemeyeceğimiz de. Halkın gündemini, gündelik yaşamın sorunlarını, programıyla, söylemiyle, eylemiyle ortak hayalimizden gelen bir biz olma ruhuyla dayatmalıyız siyasetin gündemine. Kazanımcı bir siyaset çizgisini eylemde birlikle ilerleterek. İttifakımızın, kuruluş dönemi olan ilk dönemimizde yapıp edemediklerimizi, eksikliklerimizi gidererek başlayabiliriz işe. Şimdi ittifakımız öncülüğünde derleniş vakti.