Garibe Gezer ismi özünde düşman olarak gördüğü güçlere karşı net bir duruş demektir, hem de en aşırısından, en fütursuzundan… İnsan onun düşman olarak kodladığı “görevliler”, uygulamalar, dayatmalar karşısında nasıl bir tutum almış olabildiğini gözünün önüne getirebiliyor. Alışılmış, “statikleşmiş” olanın dışında bir tutum bu. Tüm bürokratik-diplomatik mekanizmalara sırtını dönen, düşmanını da şaşırtacak bir “hırçınlıkla” hepsini reddeden bir tutum… Kıvrımlardan, esnemelerden uzak; dümdüz, köşeli mi köşeli…
Düşman olarak kodladığı her şeye ve herkese karşı sergilenen bu köşeli duruş, onlar nezdinde de alışılmış olanın dışında olduğu için son derece saldırgan bir şekilde karşılandı. Bir cezalandırma biçimi olan kapatma, tüm devrimci tutsaklar açısından ek eziyetler, dayatmalar, işkencenin çeşitli biçimleriyle birleşerek uygulanır zaten. Tutsaklar bunlara karşı her an çeşitli biçimlerle mücadele eder, direnirler. Garibe gibilerde özgün olan ise bu direnişin mevziisini birkaç adım daha öteye kurmasıdır.
İçinden pişip geldiği acıların katılaştırdığı sınırlarını, hapishaneye getiren sürecin ruhuyla koruyan Garibe’nin mektupları arasına sakladığı işkence delili niteliğindeki takvim yaprağı, tüm bir halkın acılarını, ödediği bedelleri unutmaması, kaydetmesi, hafızasına kazıması isteğinin özeti gibidir.
21 Mayıs 2021 tarihli takvim yaprağına “Kocaeli, işkenceyle zorla süngerliye alındığım gün. Bugünü unutma. Gerçek düşman kalesidir hapishaneler” yazacak kadar tarihine, acılarına sahip çıkan, bunlardan damıttığı direniş gücünü diri tutan biridir Garibe.
Kürt halkına hafızasızlaşmanın, tarihsizleşmenin dayatıldığı, dışarısının türlü türlü biçim ve içeriklerle her Kürt için başka bir hücreye dönüştürülmeye çalışıldığı, bunun aslında sadece Kürde değil Türkiye’deki bütün emekçilere, halklara dayatıldığı bu koşullarda Garibe’nin takvim yaprağına düştüğü not bir direniş çağrısıdır.
Özellikle son yıllarda o kadar büyük saldırılar, altüst oluşlar, toplumsal travmalara dönüşen acılar yaşandı ki bu toplumda… Her defasında “daha kötü ne olabilir k?” diye sorduk. Kentler top ateşleriyle yerle bir edildi, meydanlarda patlayan bombalarla onlarca insanımız katledildi, ülke adeta bir cezaevine dönüştürüldü, kadın cinayetleri, doğa kırımı, geleceksizleştirilen gençlerin intiharları, her türlü yozlaştırma saldırısı…
Tarihin zaten kapkaranlık sayfalarla yazıldığı bu coğrafyanın sadece son 7-8 yılı bile normal koşullarda istisna olacak sayısız olaya, gelişmeye tanıklık etti.
Bizi adeta şok etkisi yaratacak bir darbeler silsilesiyle sersemletmeye çalıştılar. Unutmakla unutmamak diyalektiğini; belleksizleşip kimliksizleşmekle korku ikilemi üzerinden kurdular. Unutursan, değer yaratamazsın, sıkıca sarılacağın anlamlar olmaz; unutmamayı korku ve sindirmeyle özdeşleştirirsen yine benliğini kaybedip kendini o korkunun hücresine tıkarsın.
Garibe unutmamayı, hafızaya kaydetmeyi o tarihte donup kalmayan bir takvim yaprağına yazdığı notla hepimize bir kez daha hatırlattı. Onun bu notu tepeden tırnağa direniştir, direniş çağrısıdır. Kürt coğrafyasının hırçın, başeğmez, ama ille de insansız, sessiz, sohbetsiz kalamayan doğasının izdüşümü olan Garibe, bunların toplamı olarak ölümsüzleşti. Unutmamayı direnmekle özdeşleştirerek…