30 yılı geçkin bir süredir, insan hakları hareketi içindeyim. Ben ve arkadaşlarımız, bu süre içinde o kadar çok hak ihlalinin tanıklığını yaptık ki bunun birçoğunun kamuoyu tarafından da bilinmediğine, eminim.
Özellikle Kurdistan coğrafyasında yaşanan hak ihlallerinin, kitaplara sığdıramayacağımız kadar çok olduğunu düşünüyorum. O kadar yoğun ihlallerle karşılaştık ki o kadar çok acılara tanıklık ettik ki bunların hiçbiri belki bugün coğrafyanın büyük bir bölümü tarafından, hatırlanmıyor bile.
Yakılan köyler, gözaltında kaybedilen insanlar, toplu mezarların açılması, insanların çocuklarının ya da büyüklerinin cenazelerinden geri kalan kemikleri elleriyle toplamaları, katledilen insanların yakınlarının acıları, köyde yanarak ölen insanlar…
O kadar çok, insan hakları ihlaline şahit olduk ki belki bunların en çarpıcılarından biri de gözlerimizin önünde, askeri araçlara iplerle bağlanıp, köylerde gezdirilen, insanların cenazeleriydi.
Her hak ihlalini tespite gittiğimizde, bu acılara yakın tanıklık ettikten sonra, İstanbul’a döndüğümde, hep içimde şunu hissederdim; sokakta insanları durdurup; “Biliyor musunuz? Haberiniz var mı? Böyle şeyler oluyor, çok uzağınızda da değil. Neden görmek istemiyorsunuz? Hiçbir şey size anlatılan gibi değil, size gerçekler anlatılmıyor”
İnsanları sarsıp bunları anlatmak isterdim.
Ancak maalesef ki bu coğrafyada, acıların bile bir hiyerarşisi var. Bazı acılar, herkes tarafından görülse bile, bazı acılar maalesef ki çok az bir azınlık tarafından görülüyor. Bazı acılar çok “itibarlı” bazı acıların ise hiçbir itibarı yok. İşte bu acılı örneklerden bir de Mazlum İçli’nin yaşadıkları.
Bir barış süreci yaşanmıştı. Çok uzun yıllardır savaş acılarını yaşayan Kürt insanları ilk defa bir umuda kapılmışlardı. Gerçekten bir barış umudu tüm coğrafyayı sarmıştı ama maalesef ki böyle olmadı.
7 Ekim 2014 günü Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde gençler arasında büyük bir kavga yaşandı. Bu kavganın nedeni politikti. Bu kavganın bir tarafında dindar ailelerin çocukları, diğer tarafta da kendilerini Yurtsever olarak tanımlayan gençler vardı. Devlet dili şiddeti öneriyordu topluma, şiddet dili kullanıyordu ve maalesef bu şiddet dilinden etkilenen çocuklar da vardı. Bu çocuklar arasında, ölümle sonuçlanan, korkunç bir olay yaşandı. Burada Yasin Börü, Ahmet Dakak, Hasan Gökguz ve Riyad Güneş hayatlarını kaybettiler. Bazı çocuklar da yaralandı. Ancak bu coğrafyanın insanları maalesef ki sadece bir görüşe mensup ailenin çocuğu olan Yasin Börü’nün ölümüyle, bilgi sahibi oldu. Tabii ki bu korkunç olayda Yasin Börü’nün öldürülüş şekli çok korkunçtu çok büyük bir suç işlendi ama bu suçu işleyen Mazlum İçli değildi.
S.Ç. isimli bir çocuğun “Mazlum’u da gördüm, ona benzettim” demesi üzerine Mazlum İçli, emniyet tarafından aranmaya başlandı. Mazlum’u babası, elleriyle karakola götürdü ve Mazlum teslim oldu. Mazlum, Yasin Börü’yü öldürmekle suçlanıyordu. Oysa bu suçu Mazlum işlememişti, bu suçu işlemediğine dair çok sayıda kanıt vardı. Mazlum, yazları müzisyenlik yapıyordu, düğünlerde şarkı söylüyordu; kış aylarında ise halı yıkama işini yaparak ailesine yardımcı oluyordu. Mazlum, bu suçu işlemediğini avukatı Mahsuni Karaman eliyle defalarca kanıtladı. Mazlum’un bu olayın gerçekleştiği sırada, 140 kilometre uzaklıkta, bir köyde düğünde müzisyenlik yaptığı bilirkişi raporlarıyla kanıtlandı, HTS kayıtları, bir başka kanıt oluşturuyordu.
Kaldı ki Mazlum’un aleyhine ifade veren S.Ç. isimli kişi de ifadesini değiştirmişti. Bunun üzerine önce ceza alan Mazlum’a daha sonra savcı tarafından beraat kararı istendi. Savcı, ilk başta ortaya çıkarılan kanıtlar uyarınca, Mazlum’un suçsuzluğuna inanmıştı. Ama yargının geldiği bu noktada maalesef ki dışarıdan gelen bazı uyarılarla aynı savcı mütalaasını değiştirdi ve Mazlum’un cezalandırılmasını istedi. Bütün lehine olan delillere rağmen maalesef ki Mazlum İçli, işlemediği bir suçtan dolayı, 9 yıldır cezaevinde. Cezaevinde büyüyen birçok çocuktan biri de Mazlum İçli oldu.
Ancak Mazlum İçli maalesef ki haksızlıklar hiyerarşisinde belki son aşamada kalanlardan biri. Çünkü devlet onu çok açıktan suçlu ilan etmişti. Maalesef ki Mazlum İçli’nin aldığı bu ceza, Kobane Davası’na da dayanak yapılmak isteniyordu. Kendinden büyüklerin cezalandırılması için, 14 yaşındaki Mazlum’un cezası dayanak oluşturulmak için elde tutuluyordu.
Kobane Eylemleri denilen olaylarda, çok sayıda insan yaşamını yitirdi. Bunların bir kısmı da henüz çocuk yaştaydı. Maalesef ki onların adı hiçbir yerde anılmadı hatta ölüler bile suçlu ilan edildi. Esas olarak tartışılması gerekense bu küçük yaştaki çocukların, ölümüne neden olan birbirlerine karşı bu kadar kötü hislerle dolu olmalarına neden olan, çözümsüzlük politikaları, kullanılan şiddet dili ve şiddet fiili.
Bir arada, kardeşçe yaşaması gereken çocuklar, kullanılan bu çözümsüzlük politikası ve bu şiddet dili nedeniyle çok büyük haksızlıklara maruz kalmaya maalesef ki devam ediyorlar.