Türk devletinin Kürt halkına karşı özel savaş uyguladığı ‘Türklük Andının’ yine okullarda okutulmasının gündeme getirilmesinde bir daha görülmüştür. PKK ile çatışmasızlık yaşandığı dönemde kaldırılan Türklük andı; şimdi savaş şiddetlenince yeniden uygulanmak isteniyor. Böylece kaldırılma kararının o zamanki politik durumdan kaynaklandığı; esas olarak da Kürtleri ve demokrasi güçlerini aldatmak ve oyalamak için alındığı görülmüştür.
Bu kararın şu anki Kürt soykırım politikasıyla bağlantılı olduğu açıktır. Tayyip Erdoğan bir kaç gün önce Amed’de etnik siyaset yapan bizi karşısında bulur, dedi. Bu açıkça Kürtler için hak hukuk talep edeni ezeriz anlamına gelmektedir. Nitekim on binden fazla Kürt, siyasi nedenlerle zindanlara atılmıştır. Kürt kimliğini sahiplenen, yerelliği yani Kürtlüğü temsil eden belediye eşbaşkanları zindanlara atılmış, yerlerine kayyumlar atanmıştır. Afrin’de Kürtlerin kurduğu demokratik sisteme saldırılmış; Fırat’ın batısı için de her gün yüksek perdeden tehditler yapılmaktadır. Kürtlerin her yerdeki kazanımlarına saldıran AKP-MHP iktidarının Türklük andını yeniden gündemleştirmesi de doğal karşılanmalıdır.
Danıştay’ın kararı Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarından bağımsız değildir. Şu anda tüm yargı Tayyip Erdoğan ve AKP’nin emrindedir. Tüm tutuklamaların Saray’da kararlaştırıldığı, serbest kalmaların da Saray’ın kararı ile olduğu genel kabul görür bir gerçekliktir. Yargıtay ve Danıştay’ın verdiği kararlar da Tayyip ve AKP iktidarının isteği doğrultusundadır. Bu açıdan Danıştay’ın Türklük andını kaldırma yönetmeliğini iptal etmesi de Erdoğan ve AKP iktidarından bağımsız değildir. Bu konuyu Erdoğan ve Devlet Bahçeli konuşmuşlar ve Danıştay’ın böyle bir karar almasında uzlaşmışlardır. Danıştay da böyle bir karar almıştır.
Şu anda Türkiye’deki en büyük yalan Erdoğan’ın zaman zaman herkesin gözlerinin içine bakarak dalga geçer gibi söylediği Türkiye’de bağımsız yargı vardır, biz karışmayız, söylemidir. Bu açıdan Danıştay’ın bağımsız karar verdiği düşünülemez. Bu karar da bir psikolojik harekattır. Sanki bu karara AKP karşıymış gibi bir hava verilerek Kürt illerinde çok yıpranan ve belediyeleri kaybetmesi kesin olan AKP için olumlu bir hava yaratılmak istenmektedir. Bir taraftan Kürtlere karşı her yerde yürütülen soykırım savaşının gereği olarak bu karar alınıyor; diğer taraftan Kürtlere karşı savaş açan AKP Türklük andını kaldıran parti olarak gösterilip imajı cilalanmak isteniyor. Bir taşla iki kuş vuruluyor. Özel savaş ve psikolojik savaş Kürdistan’da böyle yürütülüyor.
Dikkat edilirse her konuda konuşan ve değerlendirme yapan Erdoğan bu konuda ne yorum ne değerlendirme yapmıştır. Aksine Amed’e giderek Kürtleri tehdit etmiştir. Bu topraklarda Kürtlere ait bir şey olmayacaktır, demiştir. Herkes tek millet içinde yer alacaktır; bu da tabi ki Türk milletidir. Bu açıdan da Türk milletinin çocukları ant okuyacaktır. Erdoğan’ın tek millet, tek vatan, tek tek demesinin doğal sonucudur.
Anayasa ve yasalarda tek millet anlayışı ortadan kaldırılıp demokratik ulus anlayışı ve farklı kimliklerin varlığı kabul edilmeden Türkiye’de yüzyıla yakındır uygulanan inkarcı ve soykırımcı politika ortadan kalkmaz. Bu açıdan Erdoğan, biz inkarı ve asimilasyonu kaldırdık dediğinde Kürtler hep itiraz etmiştir. İnkar devam ediyor, soykırım değirmeni son hızla işliyor, demişlerdir. Türklük andını kaldırma inkarı kaldırmanın kanıtı olarak gösteriliyordu. Bunun sadece dönemsel taktik ve bir psikolojik savaş adımı olduğu Danıştay kararıyla açığa çıkmıştır. Adalet bakanının ‘Danıştay yerindelik denetimi yapamaz, yerindelik kararı veremez’ sözleri sadece dostlar bizi pazarda görsün misali söylenmiş, hiçbir değeri olmayan söylemlerdir. Bu, sadece AKP Danıştay’ın kararını kabul etmiyor ama elimizden ne gelir, yüksek mahkeme karar almıştır, demek için sarf edilmiş sözlerdir.
Kürtler AKP iktidarının karakterini ‘Kobanê düştü düşecek’, söyleminde, Dolmabahçe Mutabakatı’nın reddedilmesinde, 5 Nisan’dan beri uygulanan İmralı tecridinde, 7 Haziran 2015 seçimlerini yok saymada, 24 Temmuz 2015’te yüzlerce uçakla topyekun savaş başlatmada, Amed, Suruç ve Ankara Gar katliamında gösterilen tutumda; Sur, Cizre, Şırnak, Nusaybin başta olmak üzere 10 kadar Kürt şehrinin yakılıp yıkılmasında, Kerkük krizi ve işgali sırasındaki tutumunda, Afrin işgalinde, her gün Rojava’yı tehdidinde, belediye eşbaşkanları, milletvekilleri ve demokratik siyaset yapanlara yönelik saldırılarda çok iyi tanımıştır. Bu nedenle Danıştay kararının da tüm bu uygulamaların bir parçası olduğunu bilmektedir.
Demokrasi güçleri ve Kürtler bilmelidir ki, Kürt varlığı, farklı etnik ve inançsal kimlikler anayasal ve yasal düzeyde kabul edilmediği müddetçe her söylemin ve bazı fiili değişikliklerin hiçbir anlamı yoktur. Kürtlere karşı yürütülen savaşın büyük bölümü psikolojik savaştır. Türkiye’de uygulanan politikalar konusunda başta Kürtler olmak üzere Türkiye ve dünya halklarını aldatmaktır. Soykırım gerçeğinin üstünü örtme çabalarıdır. Zaten Türkiye’de tüm anayasa, yasa, yönetmelik, tüzükler ve uygulamalar Kürt soykırımı üzerine şekillenmiştir. Ancak bu gerçekliğin üstünü örtmek için de dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bir psikolojik savaş sistemi kurulmuştur. Türk devletinin siyasetinin ve tüm kurumlarının bu gerçeğini göremeyenler ne demokrasi mücadelesi verebilirler ne de özgür ve demokratik yaşama kavuşabilirler. Bu; Kürtler, Aleviler, kadınlar, gençler, emekçiler, farklı tüm etnik ve inanç toplulukları ve tüm demokrasi güçleri için geçerlidir.