Cezaevlerinde yaşanan ihlallere ilişkin konuşan ve 300’e yakın tutuklunun infazının yakıldığını söyleyen Yeşil Sol Parti’li Serhat Eren, Adalet Bakanlığı’na çağrı yaptı
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Amed milletvekilleri Serhat Eren ile Adalet Kaya, cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin Halkların Demokratik Partisi (HDP) Amed İl Örgütü’nde basın toplantısı düzenledi. Toplantıda konuşan Eren, Elazığ 1 Nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 7 Ağustos’ta yaşanan fiziki saldırıya ilişkin Amed Barosu ve Özgürlük İçin Hukukçular Derneği’nin (ÖHD) hazırladığı raporu hatırlatarak, Özgecan Aslan’ın katilini cezaevinde öldürdükten sonra Elazığ 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne sevk edilen Gültekin Alan’ın tutuklulara yönelik işkencesine değindi.
Elazığ 1 Nolu’da yaşananlar
Eren, “Fail olduğu belirtilen diğer mahpusun odasının kapısını açarak, sağ koridorda ilerleyerek ‘ben derin devletim, yukarıdan izin aldım’ diyerek mahpusların odalarını açarak tutuklu ve hükümlülere hakaret, tehdit ve fiziki saldırılarda bulunmuş, kesici aletlerle mahpusları yaralamıştır. Saldırıya uğrayan mahpuslar ziyarete gelen avukatlara, saldırının bir saate yakın sürdüğünü, bu zaman dilimi içerisinde cezaevi personeli ve askerlerin olayı önlemeye yönelik hiçbir müdahalede bulunmadıklarını aktarmışlardır. Tarafımızca 15 Ağustos’ta Adalet Bakanı’nın cevaplaması istemiyle soru önergesi verilmiştir. 17 Ağustos’ta Elazığ 1 ve 2 Nolu cezaevi müdürleriyle görüşme yapılmak istenmiş ancak müdürler uygun olmadıklarını belirterek, görüşmeden kaçınmışlardır. Bunun üzerine tarafımızca cezaevi savcısıyla görüşme yapılmıştır. Cezaevi savcısı, olayda ihmali bulunan tüm personelle ilgili adli ve idari soruşturmanın başlatıldığını, fail tarafından kullanılan vida nedeniyle yaralananların tedavilerinin sağlandığını, hem mağdurların hem tanıkların dinlendiğini anlatmıştır” diye belirtti
Adalet Bakanlığı sorumlu
Adli ve politik tutukluların aynı koridora konulmaması gerektiği yönünde defalarca uyarılarda bulunduklarını söyleyen Eren, “Adli ve siyasiler pek çok cezaevinde aynı koridorlarda tutulmakta, aynı ring aracında hastaneye götürülmekte, ortak faaliyetlere beraber çıkarılmaktadır. İzmir Kırıklar cezaevinde, Diyarbakır 2 Nolu, Tarsus, Kırşehir S Tipi, Maraş Türkoğlu ve Eskişehir’de bu uygulama devam etmektedir. Siyasi tutsaklarla IŞİD’liler aynı anda görüşe çıkarılmakta, aileleri yan yana getirilmektedir. Bu konuda İHD’ye ve ÖHD’ye pek çok başvuru gelmektedir. Ancak tüm raporlara ve başvurulara rağmen Bakanlık bu uygulamayı değiştirmemektedir. İşte bugün Elazığ’da yaşanan bu vahim ve dehşet veren olayın sebebi Bakanlığın bu vurdumduymazlığıdır. Bu saatten sonra yaşanacak her bir ölüm ve işkence olayından Adalet Bakanlığı sorumludur” dedi.
Gözlem kurulları kendi içinde mahkeme kurdu
Cezaevlerinde can yakıcı gündemlere her gün bir yenisinin eklendiğini belirten Eren, devamında şu ifadeleri kullandı: “Son yıllarda en çok infaz yakmalar mahpusların özgürlük ve umut hakkını yok etmek üzere uygulanmaktadır. 2020 yılında İnfaz Kanunu’nda yapılan değişiklikle koşullu salıverilmeyi düzenleyen 89’uncu maddeye Anayasa’ya aykırı, belirsiz ifadeler taşıyan ‘iyi hal’ kriterleri getirilmiş, bu değişiklik uyarınca Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri ile Hükümlülerin Değerlendirilmesine Dair Yönetmelik çıkarılmıştır. Bu kanun değişikliği Anayasaya aykırı bir şekilde hukuki belirlilik içermeyen, yoruma açık, son derece subjektif olan ‘iyi hal’ kriterleri, istisnasız tüm siyasi tutsakların aleyhine değerlendirilmektedir.
300’ye yakın tutuklununu infazı yakıldı
Tutuklular cezaevi savcısının başkanlık ettiği mülakata alınarak, yeniden yargılanmaya çalışılmakta ve özellikle de politik tutumları, iradeleri boyun eğdirilmeye çalışılmaktadır. Bugün tespit edebildiğimiz kadarıyla 300’e yakın siyasi tutsak adeta rehin gibi idari bir organ olan idare ve gözlem kurulları tarafından özgürlüğünden mahrum bırakılmaktadır. Öyle ki 30 yıllık müebbet hükümlüleri, ömürlerini cezaevinde geçirmelerine rağmen koşullu salıverme hakkından faydalanmak için yeniden yargılanıyormuşçasına ‘pişmanlık’ dayatmasına maruz kalmaktadırlar. Bunun ne hukuki ne ahlaki bir yanı vardır. İdari bir organ olan İdare ve Gözlem Kurulu, ‘pişman olmamak’ gibi yargısal tutum içeren bir gerekçeyi hangi yetkiyle öne sürmektedir? İdare ve Gözlem Kurulu, yargısal faaliyette bulunma yetkisi olan bir mahkeme midir? Bu kriterler kadınlara, çocuklara, insanlığa karşı suçlar işleyen adli mahpuslara neden uygulanmamaktadır? Kadın katilleri cezaevinden izninle çıkıp eşlerini, kız kardeşlerini öldürürken Bakanlık nerededir? İnfaz yasası bir yandan katillerin, istismarcıların, uyuşturucu tacirlerinin özgür kalmasını sağlayacak şekilde aflarla değiştirilirken, bir yandan da siyasi tutsakların daha fazla hapiste kalmalarını sağlayacak şekilde değiştirilmektedir. Bu apaçık cezaevlerini, siyasi tutsaklarla, muhaliflerle, yurtsever ve devrimcilerle doldurma çabasının göstergesidir. Kürt siyasi tutsaklar, genelde de tüm toplumsal muhalefet, hukuk aracı kılınarak infaz rejimiyle ceza içinde cezaya mahkum ediliyor. Ceza hukuku düşmanca uygulandığı gibi, infaz hukuku da düşmanca uygulanmaktadır.
Hasta tutukluların durumu
Şu anki ATK Başkanı Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın mütevelli heyeti başkanı olduğu İlim Yayma Vakfı’nın mütevelli heyeti üyesi. Hasta mahpusların insan onuruna yakışır bir biçimde yaşamı, doğrudan Cumhurbaşkanı’nın insafına bırakılmış durumda. Siyasi iktidarın güdümündeki ATK, siyasi tutsaklara ayrımcı ve düşmanca yaklaşarak, ağır hasta mahpuslara ‘cezaevinde kalabilir’ raporları vererek, onları adeta ölüme sürüklüyor. Ölümcül bir hastalığı olmayan ancak kendini bile tanıyamayan, konuşamayan, öz bakımını yerine getiremeyen pek çok hasta mahpus da cezaevinde bırakılarak, işkenceye dönüşen bir yaşam sürmek zorunda kalıyor. Bugün cezaevlerinde İHD’nin Ocak ayındaki verilerine göre, 651’i ağır yaklaşık bin 517 ağır hasta bulunuyor. İHD, 2007 yılında yaklaşık 16 yıl önce hasta mahpuslarla ilgili ilk açıklamasını yaptığında listede sadece 18 isim vardı. Bu da tecridin ve baskının gittikçe arttığı hapishane koşullarının mahpusların sağlığına olan etkisinin ne kadar büyük olduğunu gösteriyor. Hasta mahpusların tedaviye erişim hakkı bir lütuf değil, işkence ve kötü muamele yasağının bir gereğidir.
Kürtçe’ye baskı
Cezaevlerinde Kürtçeye de tahammül yok. Ankara Sincan 1 Nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde mahpusa gönderilen Kürtçe kitaplar teslim edilmedi. Tercüme edilmesi gerekiyormuş ve bunun parasını da mahpus ödeyecekmiş. Kürt kimliği her yerde yasaklanmaya çalışılıyor. Buradan bir kez daha Adalet Bakanlığı’na sesleniyoruz, cezaevleri işkencenin, kötü ve keyfi muamelenin, hasta mahpuslar için eziyetin, tahliye tarihi gelen mahpuslar için özgürlük gaspının merkezi haline gelmiştir. Her cezaevi adeta kendi mahkemesini kurmuştur.
Bakanlığa çağrı
Elazığ’da olduğu gibi partimizin, insan hakları ve hukuk örgütlerinin çağrılarına ve uyarılarına sessiz kalınması halinde cezaevlerinden daha çok işkence ve ölüm haberleri gelebilecektir. Mardin’de olduğu gibi daha çok aile ziyaret yollarında yaşamını kaybedebilecektir. Tüm bu insan hakkı ihlallerine son verilmesi için Bakanlığı derhal başvurularımızı ve uyarılarımızı dikkate almaya, acil tedbirler, önlemler almaya, keyfi ve hukuka aykırı işlem ve eylemde bulunan personelini soruşturmaya ve görevden uzaklaştırmaya çağırıyoruz. Cezaevlerindeki siyasi tutsakların her biri özgürlüğüne kavuşuncaya dek onların sesi olmaya devam edeceğiz.”
AMED